Ağır ve dâirevî hareketlerle işleyen ve yerelliklerle ayrışmış geleneksel dünyânın karşısında, sermâyenin kamçıladığı yeni dünyâ, akışkanlığın önündeki bütün engelleri ortadan kaldırdı. Önceki yazılardan birisinde bahsettiğim dünyâsallaşma olgusu da burada tezâhür ediyor. Bunun eksik ve çarpık özelliği olduğunu da hatırlatmak isterim. I. Wallerstein'ın çok ikna edici bir biçimde ortaya koyduğu gibi, sermâyenin dünyâsallaştırma olgusu derin bir ihmâlden beslenir ve proleteryayı ya da proleter ulusları mekânına sabitleme ilkesi üzerinden işletilir. Sermâyenin târihi îtibarıyla, eşitliksiz dünyâsallaşmanın çelişkisi önce evrenselcilik güden burjuva entelektüel spekülasyonların afyonuyla gizlendi.
Başka bir açıdan bakıldığında, kapitalizm hızın örgütlenmesi anlamına geliyor. Bu öncelikle, mal ve hizmet dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması içindir. Yâni hız öncelikle , sermâyenin akışkanlığının fonksiyonu olarak tezâhür ediyor. Tabii ki bunun hemen elde edilebilir bir başarı olmadığı, kendisine özgü bir teknolojik donanım gerektirdiği âşikârdır. Burjuva entelektüeller, soyut ve târihsel karşılıklarının ne olduğu belli olmayan seküler teolojiler aracılığıyla bir yandan evrenselciliği pompalarken, sermâyenin küresel iletişimi bile büyük güçlüklerle ağır aksak yürütülüyordu. Telgrafı, teleksi ve telefonuyla, posta sisteminde sağlanan göreli başarılar istenilen sonuçları lâyıkı veçhile vermiyordu. Yavaşlık, ya da istenilir düzeyde sağlanamayan hız, düşünceye de zaman kazandırıyor ve nesnel araçların önüne geçmesini sağlıyordu. Kitâbî bir kültür üzerinden 19.Yüzyıl'ın görkemli ve derin düşünce birikimi de bu şekilde sağlanmıştı.
Klâsik sermâye yapılanması hız eksikliğini iki şekilde çözdü. İlk olarak hayâtı merkezîleştirdi ve yoğunlaştırdı. İkinci olarak ise iş ve işlemlerini yapısal olarak kurulmuş emniyetli rutinler üzerinden yürüttü. Modern dünyânın rutinleri , elbette ki kadim dünyânın dâirevî rutinlerinden farklıdır. Mevsimleri, tabiat hareketlerini esas alan bir rutinleşme ile mesailere dayalı rutinleşme hatırı sayılır bir farkı gösterir. Ama nihayetinde rutinleşme rutinleşmedir. Hız olgusu ise rutinlerin berhava edildiği yerde kendisini daha belirgin bir şekilde ortaya koyar.
On-line devrimi sermâyeye eşsiz bir fırsat sundu. Sermâye hareketleri kendisini kuşatan târihsel-araçsal kısıtlamaları bir anda geride bıraktı. Mucit kapitalizmin eseri olan bütün araçların kompütarize olması; bununla da kalmayıp çok daha ileri tasarımlarla yeni araçların hayâta geçirilmesi hız olgusunu beşeri dünyânın en ücra köşelerine kadar yaydı. Bu aynı zamanda, mali kapitalizmin de zaferi oldu.
Yeni gelişmeler bağlamında klâsik kapitalizmin cümle bildik hesaplamaları, yapılanmalarının gözden geçirildiğini biliyoruz. Bu gözden geçirme ve elemeler , sermâyenin eylemlerine yeni bir yapılandırmalar ve normlar kazandırmaktan çok, onları işler hâle getirmektedir. Mikro-fizikte de esaslı bir paradigmatik karşılığı olan belirsizlik ve olumsallık yeni sermâye târihinin ve bilcümle insanlık durumlarının merkezi ilkesi haline getirilmiş durumdadır. Çünkü hızı sürekli artan dünyânın yapılandırılması, hıza konulan bir engel olacaktır. Hız kesmek çağın en büyük günahlarından birisidir. Dünyâ artık bir bakışla, insanların bağımlı oldukları rutinlerin içinde veya dışında bunalıp 'Godot' beklediği bir dünyâ değil, nerede duracaklarını bilmeden günlük zorunluluklarla ne zaman başlayıp koşuşturdukları bir 'Forrest Gump'tır.
Hızın örgütlediği dünyâda ne yapılar ne de rutinler ayakta kalabilir. Bu önceleri rutinleri içinde bunalan insanlar için bir kurtuluş gibi gözüktüyse de, artık, özellikle de mali kapitalizmin derin bunalımları içinde, bunun böyle olmadığı daha net anlaşılıyor. Önümüzdeki çeyrek yüzyıl üzerine yapılan projeksiyonlar, insanlığı derin krizlerin beklediğini ortaya koyuyor. Marx için kriz bir umuttu. Ama kriz konusunda bugün aynı beklentileri tekrarlamak çok zor. Çünkü krizlerin doğurduğu birikimi çekecek ve insanlığın yararına yönlendirecek hiçbir şey kalmadı. Öncelikle düşünce dünyâsının ve edebiyâtın derinliği kayboldu. Derin düşünce ve onun kitâbî bir kıvam kazanıp, okunması ve sindirilmesi zaman ister. Oysa klâsik kapitalizmin tersine bugün araçlar düşüncenin önüne geçti. Artık araç olmaktan bile çıkıp bir amaç haline geldiği bile söylenebilir. Hız rüzgârları derinlikleri aşındırdı ve yok etti. 'Fast food' , 'fast thinking' ile eşlendi. İkinci olarak derin düşünce kaybolunca, insanlığın yaşadığı olaylar arasında bağ kurmasını sağlayacak entelektüel kirişler koptu. Olaylar boşluğa düştü. Medya bu kirişsiz dünyânın boşluğunu sözüm ona dolduruyor. Üçüncüsü, kirişsizlik ya da dikişsizlik insanları belleksizleştirip, olayları karşılama biçimini değiştirdi. Bugünün esnek eğitimi de bu belleksizleştirmeyi derinleştiren ilginç tecrübeler sunuyor. Vicdan kirişli ya da dikişli duyarlılıklar ister. Bu olmayınca geriye sadece sansasyonların kalacağı âşikârdır. Sennett'ın ifadesiyle bu 'burjuvanın ölümü'dür. Artık 'event' değil, 'happening' yönlendiriyor bizi. Doğru düzgün işlemeyen vicdanların yerini hezeyanlarla umarsamazlıklar arasında salınan bir insanlık durumu aldı. Onun için krizler her zaman olduğundan daha fazla korkutucu. Nihâyet siyâsete gelince, Arendt'in hayâlini kurduğu ideal siyâsetin giderek daha fazla dışına itiliyoruz. Siyâset mevcut yapılarıyla bu hızın baskısını taşıyamıyor. O da gerek pratik , gerekse moral düzeyde ağır bir savrulma yaşıyor. Siyâsal servis düzenindeki , kurallı, zamanlı siyâsal işleyişlerin yerini; hızın dağıttığı yapılardan sızan her ne varsa, içinde tıkış tepiş taşındığı bir tür dolmuşçuluk ve ona özgü siyâsal değnekçilikler ve çığırtkanlıklar aldı. Açık toplum idealinin reel karşılığı bundan başka bir şey değil.
YENİ ŞAFAK