Hız çağında durmak ve anlamak

Serdar Demirel

Yaşadığımız çağa birçok sıfatlar yakıştırılıyor. Bunlardan birisi de “hız”. Zira çağı gözlemleyen birçok kişiye göre, “her şey nüfuz eden hız”, birçok diğer özelliğe galebe çalar mahiyettedir.

 “Hız”, tılsımlı bir slogan gibi, neye sıfat olarak yapıştırılsa, o şey değer buluyor nedense. Her şeyde hız: İşte hız, insan ilişkilerinde hız, tüketimde hız, üretimde hız... Hızlı araba, işlemcisi hızlı bilgisayar vs..

Şüphesiz, hızın insan için gerekli ve faydalı olduğu büyük bir alan var. Modern dünyada, özellikle de metropollerde; hayatın yürüyebilmesi için, hız bir zaruret olarak hayatımızda yer almaktadır. Bugün iki asır öncesinin yaşam hızına sahip olsaydık, yaşanacak kaosu düşünmek bile insana sıkıntı veriyor. Fas'ta yaşayan bir Mü'minin Hac farizasını eda etmesi için altı ayını sadece gidiş-dönüş yolculuğuna ayırması gerekirdi. Tabiî bu uzun seferin barındırdığı tehlikeler ve meşakkatler de işin cabası. Bu yolculuk bugünkü teknoloji sayesinde sadece birkaç saate sığdırılıyor. Aradaki fark bir mukâyese yapmaya bile fırsat vermeyecek boyutlarda.

Bugünün dünyasındaki bilgi akışının hızı da dehşet verici! Dünyanın bir öteki ucunda çıkan kitabı edinmek, bir gazeteyi okumak, bir dijital kütüphaneyi satın almak, bir fikri paylaşmak, küçük bir çaba karşılığında pekâlâ mümkün.

Hız olgusunun hayatımıza kattığı pozitif girdileri, bütün yazıyı bu konuya teksif etsek de, ihâta etmemiz mümkün değildir.

Lâkin, kastımız “hız” fenomenine methiyeler dizmek değildir. Hızın beşer cinsine sunduğu imkânların kesâfetine dikkat çekmek de değildir.

Bize göre hıza ve hızın her türlüsüne müsbet mânâ yüklemek yanlıştır. Hızın insan hayatına getirdikleriyle götürdüklerini pozitif ve negatif bağlamda değerlendirmek, küçümsenmemesi gereken bir iştir. Çünkü hız, kendi başına mücerred bir değer değildir.

Yukarıda, olumlama sadedinde zikredilen hızlı olgulara, olumsuzlama bağlamında örnekler de zikredilebilir.

Meselâ, modern evlilikler çok hızlı aşınıyor, dostluklar uzun soluklu değil, yemekler çok hızlı (fast-food) tüketiliyor. Ve bunların ortaya çıkardığı aile dramları, sosyal problemler, kişilik bozuklukları, semiz bir nesil ve daha nice sorunlar...

Yüksek yetenekli insan, yeteneklerine hız kazandırabilen insan olarak kabul ediliyor artık. Tabiî buradaki hız, “derinlik ve kuşatma” kavramlarını nesh ederek işe başlıyor.

Bendeniz de, hızın bizden söküp aldığı birçok değerden bir değere özellikle değinmek ve konu hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak arzusundayım.

“Hız”la beraber anılan ve beni biraz ürküten “okuma” faaliyetine dokunmak niyetindeyim.

Bilindiği üzere “hızlı okuma” denilen ve becerebilenin takdir edildiği bir vâkıamız var. Hızlı okuma tekniği öğreten kurslara ve kitaplara ilgi de hep yüksek!

Hâlbuki, hızlı okur, genele nüfuz eder, detaya değil. Hızlı okumak; sindire sindire, özümseyerek okumanın yerini aldığında, ilk kurban olarak satır aralarında saklı ve kendisini dikkatli ve sabırlı okura hibe etmek üzere bekleyen hikmet hazinelerini seçer.

Bu gerçek kimi, ne kadar ırgalar ki? Hızlı okumak bir değer addediliyorsa, ne kadar okunursa, o kadar değer kesbedilmiştir sanılıyor. Aslında hızlı okumak, çok okumak da sayılmaz. Bu da bahsi diğer konu.

Hızın karşıtı durağanlık. İyi bir okur olmak için, hızdan ziyade durağanlık ve dinginlik benim tercihim.

Bu meyanda sözü “durmak” ve “okumak” ve buradan da “anlamak” eylemleri arasındaki ilişkiye getirmek istiyorum. Durmak, bir diğer ifadeyle hızı sonlamak. Durmak ve okumak fiilleri arasında semantik bir illet bağı vardır. İlki olmadan ikincisi sağlıklı olamaz.

“Vâkıf olmak” düz sözlük anlamıyla durmak demektir. Ve yine “meseleye vâkıf olmak”; o işi en ince ayrıntılarına kadar bilmek mânâsında kullanılmaktadır.

Türkçe'de böyle olduğu gibi kelimenin aslı Arapça'da da “vakafe” “alâ” harfi ceriyle kullanıldığında aynı anlama gelir.

Durmak ve anlamak arasındaki ilişki, dilimizdeki “durup düşünmek” tabiriyle çok yalın olarak ifade edilmiştir. Hikmet-i avâm dedikleri bu olsa gerek.

Durmak ve anlamak arasındaki etimolojik ilişkiyi diğer dillerde de görürüz: İngilizce'de “understand”, Almanca'da “verstehen” sözcüklerinin “stand” (durmak) kökünden gelmesi, Yunanca'da “bilmek” anlamına gelen “episteme” kelimesinin yine “ste” (durmak) kökünden türemesi, hep bu cihet iledir.

Farklı kültür havzalarında oluşmuş ve her biri Allah’ın (c.c.) âyetleri olan bu dillerde “anlama melekesi” ile “durmak” arasında bir ilişki kurulmuştur. Ben de burada “durmak” zorundayım; çünkü yerim kalmadı...

VAKİT