Gazetemizin değerli yazarlarından Mustafa Özcan, geçen Pazar günü “Din değil ed-din, ilah değil Allah” başlıklı yazısında insanlığın lafz-ı celâl üzerinde birleşmeye doğru gittiği tahlilini yapmış. Bu sadette de Malezya’da son dönemde toplumu geren “Allah” lafzının Hıristiyanlar tarafından kullanılmasına karşı Müslüman önyargısını eleştirmiş. Mustafa Hoca yazısının ilgili kısımda şöyle demiş:
“Malezya Roman Katolik Kilisesi tanrı kavramı yerine Allah kavramını kullanmayı tercih etmiş lakin Malezya hükümeti tabir caizse ‘patent hakkının’ Müslümanlara ait olduğunu söyleyerek buna mani olmaya kalkışmış ve mesele yargıya taşınmış.
Meseleye nasıl yaklaşmalıyız? Derdimiz Kur’an-ı Kerim’in ifade ettiği gibi ortak kelime değil midir? Onların tanrı yerine Allah kavramını kullanmaları bu yolda mesafe almaları anlamına gelmez mi? İslam’a bakarak kendilerini tashih etmiyorlar mı? Yoksa bizim kavramlarımızı mı çalmak istiyorlar? Onların düzelmesinden mi yoksa bozulmaktan mı korkuyoruz?”
Doğrusunu isterseniz bu mesele Malezya’da Müslümanlarla gayrimüslimleri karşılıklı bir özgüvensizliğe ittiği gibi Müslümanlar arası bir ihtilafı da beslemektedir. Son seçimlerde farklı siyasi, dinî ve etnik tarafların birbirlerini yıpratmak üzere kullandığı bir malzemeydi de.
İçinde İslâmî parti PAS’ın da olduğu muhalefet partileri genel manada Hıristiyanların “Allah” lafzını kullanmasında bir beis görmediklerini belirtirken iktidar partisi buna karşı çıktı. İlginçtir, Malay Müslüman tabana dayanan muhalif partilerin güçlü bir tabanı ise bu meselede hükümetin duruşunu destekledi diyebiliriz.
Meseleyi semantik, sosyolojik ve teolojik açıdan ele alan kanaat önderleri olduğu gibi politik yaklaşanlar da var.
Oysa Türkiye başta olmak üzere diğer Müslüman ülkelerde Hıristiyan ve Yahudilerin rahatlıkla Allah lafzını kullandıklarını biliyoruz. Tarih tecrübesi gereği toplum buna alışıktır. Fakat Malezya’daki bağlam farklı olduğundan tepkiler de farklı olmaktadır. Bunu görmeden olayı doğru değerlendirmek zorlaşıyor.
Hıristiyanlar Malayca İncil tercümelerinde “Tanrı” yerine “Allah” demeyi tercih ediyorlar. Aynı şekilde din adamları kiliselerde, misyonerler de her vasatta ısrarla “Tanrı” yerine “Allah” diyorlar. Malay Müslümanlarından ve hükümetten gelen tepkilere rağmen bunu bir meydan okumaya, din ve fikir hürriyeti zemininde uluslararası bir davaya da dönüştürmüş durumdalar.
Bu ısrardan dolayı bazı kızgın kişiler birkaç kiliseyi ateşe bile verdiler. Başbakan gidip yanan bir kiliseyi ziyaret etmiş ve yeniden inşa edilmek üzere gerekli maddi yardımı kendilerine sunmuştu. Peki bu kadar ısrar niye?
Aslında bu ısrarın sebebi basit. Misyonerler Malay halkını Hıristiyanlaştırmak için epey gayret sarfediyorlar. Bu meyanda Endonezya’da çok da başarılılar. Her yıl onbinlerce insanın Hıristiyanlaştırıldığı biliniyor. Bu rakamı yüzbinlerceyle ifade edenler de var. Malezya Endonezya’daki geniş çaplı Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinden ürkmektedir.
Karşı çıkanlar, misyonerlerin Malay halkını “Allah” lafzını kullanarak ikna edip dinlerinden çıkardıklarını söylüyorlar. Sanki İslâm’ın Allah dediği “mutlak varlık”la Hıristiyanların Tanrı dediği varlık aynıymış gibi gösterilerek İslâmî bilgisi kıt, eğitimsiz veya az eğitimli fakir kesimleri kolayca kandırdıklarını iddia ediyorlar.
Bir de bu ısrarla, misyonerlik faaliyetlerini kanunlarla sınırlamış hükümeti uluslararası destekle dize getirmeyi ve misyonerlik çalışmalarını iyice rahatlatmayı umuyorlar.
Hükümet ise bu meseleyi rakip siyasi partileri, özellikle de İslâmcı partileri Malay Müslümanlarının dinî kimliğini korumakta fazla hassas davranmamak hususunda bir itham aracı olarak kullanmaktadır.
Muhalefet de, hem ülkedeki gayrimüslim hem de meselede taraf olan uluslararası desteği yanına almak ve hükümeti yalnızlaştırmak temelinde bir tavır sergilemektedir. Bunu en iyi yapan da muhalif lider Enver İbrahim’dir.
Bu da bizim için çok anlamsız olan bir tartışmanın Malezya bağlamında farklı muhtevaya sahip olduğunu göstermektedir
YENİ AKİT