Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (17 Temmuz 2013) şöyle:
Hindistan’da Müslümanların durumu
Aşırı sağın, milliyetçi söylemin yükselişiyle ilgili bir sorun, sadece kendini temsil etmesiyle sınırlı kalmamasıdır. Özü itibariyle zaten saldırgan, dışlayıcı, ayırımcı ve şiddet yönelimli bir siyasettir aşırı sağ milliyetçilik. Ancak demokratik siyasetteki etkisi ona karşı olanları bile etkisi altına almasından, demokratik, sol, hatta liberal siyasetleri bile baskı altına alması, onları adeta siyaseten rehin almasıdır.
Avrupa’da aşırı sağ ırkçı partilerin bir süre sonra ılımlı görünen partilerin söylem ve siyasetlerine de sirayet ettiklerini sıkça görüyoruz. Burada yükselen şey milliyetçilik değil, bir siyasal kâr ihtimalini kaptırmama ve bu uğurda gerekirse kendi siyasal söylemini yanlış bir kurban ile kurtarma yanılgısıdır. Oysa ırkçılığa verilen bir kerelik taviz hiçbir zaman bir kereyle sınırlı kalmaz. Bugün İsveç’te veya birçok demokratik devlette İslamofobik nefret söylemlerine karşı bir tedbir almaktan çekinen siyasetin kendini kaptırdığı böylesi bir borç ilişkisidir sözkonusu olan.
Bu olayla ilgili düşünürken gündemimize bir de Hindistan’da yaşananlar, tam da bu aşırı sağı faşizmin yükseliş tarzının benzer bir örneği olarak geldi.
2001’de ABD’nin Illinois eyaletinde kurulan bir sivil toplum kuruluşu ve dünyanın her yerinde mazlum ve mağdurların sorunlarını dile getirmeye çalışmakta ve mazlumlara ses ve destek olmaya çalışmakta olan “Justice For All” (Herkes için adalet) örgütü ve Platform Dergisi dün İstanbul’da “Hindistan’daki Azınlıkların Sorunları” üzerine uluslararası bir toplantı düzenledi.
Toplantıya ABD’den ve başka ülkelerden Hint Müslümanlarından katılımcılar Hindistan’da son yıllarda Müslümanların maruz kaldığı şiddetli ayırımcılıklar ve tasfiye girişimlerine dair tabloyu bütün vahametiyle ortaya koydu:
Asırlardır Hindistan’da yaşayan, Hindistan’ın ayrılmaz bir parçası, hatta yine asırlarca Hindistan’ı yönetmiş olan Müslümanlar bugün bu ülkede ağır ve sistematik insan hakları ihlallerine ve zulme maruz kalmaktadırlar. Yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, inanca ve ifade hürriyetine yönelik baskıların, faili meçhullerin özellikle Müslümanlar için korkunç boyutlara ulaştığını kaydeden katılımcılar, ayrıca bu baskıların sadece Müslümanlara yönelik olmadığını, mesela, sadece bu Haziran ayında Hindistan’da 200’den fazla Hıristiyan kilisesinin yakıldığını aktardılar.
Müslümanlara yönelik faşizan, ırkçı ve ayırımcı söylemin vakayı adiyeden gelmiş olması işin en tehlikeli yanı ve yukarıda bahsettiğimiz, faşizmin normal partilerin de kolaylıkla sapabileceği bir ihtimal haline gelmiş olması en kötüsü. Hindu bir parlamenter, geçtiğimiz ay içinde yaptığı bir konuşmada 200 milyon Müslümanın soykırıma uğratılması çağrısında bulunabilmiştir mesela.
Halihazırda iktidardaki Bharatiya Janata Partisi (BJP) ile ana paramiliter hareket olan Rashtriya Swayamsewak Sangh (RSS) arasındaki ortak siyasi-paramiliter işbirliği altında gerçekleşmekte olan “Hindistan’ın Hinduizasyonu” politikaları Müslümanlara yönelik ayırımcılıkların belli bir felsefe ve plan dahilinde olduğunu gösteriyor. Herkes için Adalet Derneği Başkanı Abdul Malik Mujahid bu süreci “Hindistan’ın Nazileştirilmesi” olarak ifade ediyor ve bu konuda uygulanan politikaları Nazi uygulamalarıyla birebir karşılaştırıyor.
Bu siyasi ittifak veya işbirliği Hindistan’ın sadece Hindulara ait olduğunu ve Müslüman ve Hıristiyanların kökü dışarıda ve bu ülkeye ait olmadığını düşünüyor. Tabii ki buna inanmak veya inandırmak, dolayısıyla bu temelde yeni bir ulusal kimlik inşa edebilmek için tarihi de sosyolojiyi de çarpıtmak gerekiyor. Müslümanlar neticede Hindistan’a dışarıdan gelmediler. Belki İslam bazı öncüler tarafından sunuldu ama Hindistan halkının önemli bir kısmı bunu hiçbir zorlama olmaksızın geçmişte kabul etti ve bu sayede Hindistan’da güçlü bir devlet ve medeniyet tesis edildi. Bu devlet ve medeniyet asırlarca Müslümanların idaresi altında Hindistan’ı dünya sahnesinde iddialı bir ülke haline getirdi. Hindistan’ın Müslümanları Hindistan’ın bizatihi kendileridir, Taç Mahal tek başına buna şahittir belki, ama Hindu ırkçısı hareket Hindistan’da Müslümanları yok saymaya çalışıyor.
200 milyon Müslümanı (tabii bu sayı resmi Hint söyleminin rakamı, Müslümanlar kendi sayılarının bundan çok daha fazla olduğunu söylüyor) tamamen yok etmek, inandırıcı bulunmayan boş bir tehdit olarak görülebilir. Ama Hindistan’ın gündeminde epey zamandır bulunan bir konu vatandaşlık kapsamının yeniden tanımlanmasını öngörüyor. Vatandaşlık Red Yasaları olarak bulunan bu yeni düzenlemenin Hindistan Müslümanlarını hedef aldığı düşünülüyor. Hindistan’da yaşayan önemli bir insan grubu arasında belgelenememe sorunu nedeniyle vatandaşlığını kanıtlamak kolay değil. Bu durum özellikle kırsal Hindistan’da yaşayanlar için geçerlidir, ki bu nüfusun yaklaşık % 70’ini oluşturur. Birçok kişi resmi belgeler olmaksızın yıllardır bir bölgede yaşamaktadır. Mesela 2000 yılında Hindistan’daki çocukların sadece % 56’sının doğumları kaydedilmiştir.
Bu süreç başlatıldığında Müslüman olmayanlar kolaylıkla kaydolup kimliklerini alabiliyorken, kendilerine çıkarılan ekstra zorluklar yüzünden Müslümanlar kimliklerini ispatlayamıyor dolayısıyla kaçak insanlar konumuna düşürülüp çok sayıda inşa edilmiş toplama kamplarına gönderilme durumuyla karşı karşıya kalıyorlar.
Bu kapsamda 1,9 milyon kişi vatandaşlığını kaybetti. Birçok kişi toplama kamplarında bulunuyor. Ülkenin farklı bölgelerinde yeni gözaltı kampları da inşa edilmektedir.
Hindistan’da seçimler dünyanın en uzun süren seçimleri olarak 7 aşamada gerçekleşiyor. En son 11 Nisan-19 Mayıs 2019 tarihleri arasında gerçekleşen seçimlerde 543 sandalyeli Halk Meclisi’nde, Başbakan Modi’nin mensubu olduğu iktidardaki Bharatiya Janata Party (BJP-Hindistan Halk Partisi) liderliğindeki ittifak 349, ana muhalefetteki Rahul Gandhi’nin liderliğindeki Kongre Partisi’nin teşkil ettiği ittifak 83 sandalye elde etmiştir.
Seçim sürecine şimdiden girilmiş durumda ve Modi’nin tekrar seçilmesi beklenmiyor, ancak Hindistan’da yükselen bu ırkçılık diğer partiler için de umarız cazip ve kârlı bir siyasal yatırım alanı olarak görülmez. Zira bu siyaset Hindistan’ın dünyadaki algısını her geçen gün daha da kötüleştirmektedir. Hindistan tarihte bütün kritik dönemeçlerde, uygarlık savaşında da, emperyalist işgalden kurtuluşta da muhtaç olduğu kudreti Hint-Müslüman birlikteliğinden almıştır.
Türkiye için de Hindistan Müslümanları denildiğinde akıldan çıkmaması gereken sahne Kurtuluş Savaşı’na kadınların bozdurdukları mücevherleriyle yaptıkları büyük katılımdır.