700 milyona yaklaşan nüfusuyla ve dünya Müslümanlarının üçte birisini teşkil eden büyük kitlelerin yaşadığı Hind alt kıt’asında bugün yaşananlar üzerine, 16 Temmuz günü İstanbul’da yapılan bir toplantıyla ilgili olarak, 19 Temmuz Çarşamba günkü yazımı, bugünün anlaşılması için geçmişe, tarihî arka plâna bakmaya ayırmış ve sözkonusu toplantıya dair notları bugüne bırakmıştım.
Ancak, baştan söyleyeyim, 16 Temmuz günü, İstanbul’da yabancı sermayeye aid, ve şehrin merkezinden bir hayli uzakta, lüks bir otelin konferans salonunda yapılan toplantıya, konuşmacı olarak Hindistan Müslümanlarından bilinen isimler olduğu anlaşılanlar gelmişti, ama, onların isimlerini ve hattâ o toplantıya dâvet olunanları da yazmıyacağım. Çünkü, toplantıya Hindistan Müslümanlarından tanınmış simalar olarak belirtilen 2 şahıs, kendi güvenlikleri açısından toplantıdan fotoğraf çekilmemesini belirttiler. Halbuki, toplantının yapıldığı otel, -sanırım-, İngiliz sermâyesinindi.. Ve öyle bir toplantıya dair davet ve diğer yazışmalar da sosyal medya mecrasında yayınlanmıştı. O zaman, bu arkadaşların niçin bu kadar tedbirli -temkinli davrandıklarını şahsen anlayamadım. Esasen, anlattıkları da, sadece Hindistan içinde bugün yaşayan Müslümanların karşılaştıkları müşküller üzerine, teferruat kabilinden bilgilerdi.. Yani, o kadar lüks bir otelde, dünyanın harcaması yapılarak 70-75 kadar davetlinin katıldığı yemekli bir toplantıyı tertib edenlerin o kadar tedbirli gözükmeleri çok sağlıklı değildi, insanın kendi gölgesinden korkması gibi bir görüntü yansıtıyordu.
Üstelik, o 2 Hind Müslümanı arkadaşın 3 saate yakın konuşmalarında çoğu konunun kenarından teğet geçilmişti.. Halbuki, üstelik şehrin merkezinde, o mikdarda davetlilerin katılabileceği bir toplantının çok az bir masrafla yapılabilir, müsaid toplantı salonları bulunabilirdi ve samimî bir bilgilendirme sohbeti sağlanabilirdi.
Konunun o tarafına bu kadarca işaret etmekle yetineyim..
*
Ve, biz, Hindistan Hükûmeti’nin hele de Narendra Modi liderliği yıllarından dış dünyaya yansıyan ‘İslamofobik’ siyasetlerine değinelim..
Modi’nin, 2001-2014 arasında Gucerat eyaletinde başbakanlık yaparken, binlerce Müslümanın öldürttürülmesinde baştahrikçi oluşu, yine de dikkat çekmemişti. Onun İslam karşıtlığının bir ‘phobia’ya , İslamophobia’ya dönüştüğü, 2014’de Hindistan Başbakanlığına gelişinden sonra daha net olarak anlaşıldı. (Bu arada belirtmekte fayda var, İslam düşmanlığı veya karşıtlığı ile İslamofobia arasında deriin fark vardır.. Şöyle ki, İslam karşıtlığı ve düşmanlığı, zaman olur, diplomatik temaslar sonunda uzlaşma ve andlaşmalarla belki giderilebilir veya en azından ertelenebilir. Ama, ‘İslamofobia / İslâm korkusu’, tedavisi ancak psikiatri kliniklerinde olabilecek bir psikolojik korku halidir ve giderilmesi çok zordur. Bunun örneklerine bütün Avrupa ve Amerika’da ve daha başka yerlerde ve hattâ müslüman toplumların içindeki yerli firavunların ilke ve eylemlerinde de rastlanmaktadır.)
Bugün, Hindistan’da Müslümanlara karşı sergilenen resmî mücadelenin örneklerinin emsali, Hindistan’ın ilk kuruluş yıllarından ve Müslümanların milyonlar halinde, doğuda Bengal Körfezi ve batıda Pencab Vâdisi’nde toplanırken yaşanan büyük katliâm ve acılardan sonra, en azından hele de J. Pandit Nehru gibi liderler zamanında, tekrarlanmamış hele de bugünkü uygulamalara şahid olunmamıştı. Ve bu vesileyle hatırlayalım ki, Hindistan bağımsızlık mücadelesinin en önemli isimlerinden Mahatma Gandhi bir Hindu muhalif tarafından, bir parkta vurularak öldürüldüğünde, hadise mahalline gelen Nehru, ‘kaatilin kim olduğunu’ sorar ve bir Hindu olduğunu öğrenince, derin bir memnuniyet duyar. Çünkü, o kişi, bir müslüman olsaydı, Hindistan’da Hindularla Müslümanlar arası boğuşma, belki de yüzbinleri yutardı.)
*
Evet, Modi, Hindistan’ın en az, 1 milyar 200 milyonluk, yani, 5’te dördünü oluşturan büyük Hindu nüfusunu, 250 milyonluk Müslüman kitleler üzerine, tahrik etmek için en akıl almaz entrika ve tuzakları kuruyor kurduruyor.. Halbuki, Müslümanlar Hindistan’da Hindu kitleleri karşısında ancak 5’te 1’lik bir azlık durumunda..
Son 4 sene içinde (Hinduların tanrı kabul ettiği) ‘inek’leri kestikleri için öldürülen Müslümanların sayısı 900’ü geçmiş bulunuyor ve bu cinayetleri işleyen fanatik Hindu örgütlerinde 5.000 inek fedaîsi bulunuyor. Modi, Mayıs-2024’de yapılacak seçimleri kazanırsa, ‘inek’ kesimini en şiddetli cezalarla önleyeceği ve Hindistan’ın bir ‘Hindu devleti /yani bir din devleti’ vaadinde bulunuyor ve bu devletin sembolü de elbette ki, ‘tanrı’ olarak taptıkları ‘inek’ büst ve heykeli ve de fotoğrafı olacakmış..
Ayrıca, Hindistan Parlamentosu’nun bir duvarına da, içine, bugünkü Pakistan, Bangladeş ve Nepal’i de alan Büyük Hindistan haritası asıldı ve bu haritanın, ‘tarihî Hind Ashoka İmparatorluğu’nun bölünmemiş ve güçlü Hind’i yansıttığı’ şeklinde izahlar yapıldı..
Bu arada, 300 yılı aşkın bir zaman Hindistan’a hükmeden Müslüman Moğol İmparatorluğu’nun sosyal hâfızadan silinmesi için, ders kitaplarından o dönem çıkarılıyor.. Ancak, Agra şehrindeki, dünyaca ünlü Tâc Mahal’ Mescidini ve Türbesini ne yapacaklar?
Gerçi, 1992’de Leknow- Ayodya’da bulunan ve Bâbür Şah’ın 400 yıl öncelerde yaptırdığı büyük tarihî Bâburî Câmii, ‘Bu câmi, tanrımız Ram’ın doğum yeriydi..’ diye kışkırtılan onbinlerce hindu tarafından 2 saat içinde yıkılmıştı.. O zaman, Bâburî Camiinin yıkılışını teşvik eden Hindu rahibi Swami Ram Das, ‘O yıkılış, çok heyecan vericiydi..’ diye takdis etmişti, kendi eylemini... Bu kişi şimdi de, ‘Müslümanların, Hindu üstünlüğünü kabullenip onlara katılması gerektiğini’ ve böylece ‘Hindutva’ denilen ‘Hindu üstünlük ideolojisinin en güçlü şekilde gerçekleşeceğini’ söylüyor..
Ve iki ay öncelerde de, Bihar eyaletindeki Aziziye Medresesi ve Kütüphanesi de son aylarda, tahrik edilen binlerce Hindu’nun saldırısı sonunda yakılıp yıkılmış ve orada bulunan en nâdide, 4 500’ü aşkın İslâm eserleri ve Hat sanatının örneklerinden geride bir şey kalmamıştı.
Çin’in giderek güçlenmesi üzerine, Amerikan Başkanı, Çin’le öteden beri soğuk ilişkiler içinde olan Hindistan’ı yanına daha fazla çekmek isteyerek, Modi’yi Haziran-2023’ün son haftasında Washington’da ağırladı. Ancak o sırada, Amerikan eski başkanlarından Barack Hussein Obama’nın beyanatı Modi’yi tedirgin etti. Çünkü, Obama, ‘Modi, Hindistan’da Müslümanlarının hukukuna riayet etmemeyi sürdürürse, Hindistan bölünme sürecine girebilir..’ demişti. Bu sözler üzerine Hind medyasında Obama için, ağır saldırılar oldu, onun isminde bulunan Hussein’e dikkat çekip, sonra da, ‘Yemen’i, Sudan’ı, Suriye’yi bombardıman ettiren sen değil miydin?’ gibi soruları sözkonusu ettiler.
*
Bütün bu anlatılanlara rağmen, Modi ve benzerlerini korkutan, İslâm’ın Hind sosyal gövdesi içinde ateşlenmiş, tılsımlı bir kütük gibi derinden derine işlediğini ve milyonları kendisine cezbetmeyi sürdürdüğü gerçeği..
Anlaşılıyor ki, Modi ve Hindularının asıl korkusu, bu.. Ve biz Müslümanların, dünyanın her yanında olduğu gibi Hindistan’da da kalbleri fethetmek için, söyleyeceğimiz daha çok sözümüz var. Hind Müslümanların büyük ârif ve hikmet erlerinden ve şairlerinden olup, ‘El Garb’u lenâ, ve-ş’Şarq’u lenâ’ (Batı da bizimdir, doğu da..‘ diyen merhûm Muhammed İqbâl’in şu beytiyle 100 sene önceleri terennüm ettiği şu beyt, hâlen de yolumuzu her yerde aydınlatmıyor mu?
‘Qalb-i mâ, ez Hind-u Rûm-u Şâm nist.. /Merz’u bûm-i mâ, be’cüz İslâm nist!’
(Bizim kalbimizde Hind, Rûm ve Şâm diyarlarının sevgisi yoktur; / Bizim için İslâm’dan başka sınır da yoktur, vatan da!..’)
*
Star