Hilbâvî ve İhvan içinde "Kutubcu kanat" iddiası

Taha Kılınç, İhvân'ın eski mensuplarından Dr. Kemal Hilbâvî'nin tutarsızlıklarla dolu hayat hikayesine odaklanıyor.

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Hilbâvî’nin ardından…

Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın (kısaca: İhvân) eski mensuplarından Dr. Kemal Hilbâvî, geçtiğimiz salı –28 Şubat– akşamı, İngiltere’nin başkenti Londra’da hayatını kaybetti. 84 yaşında ebediyete intikal eden Hilbâvî’nin cenazesi, Londra’nın kuzeydoğusundaki Riyâdu’s-Selâm (Gardens of Peace) Müslüman Mezarlığı’na gömüldü. 1939’da dünyaya gelen Kemal Hilbâvî, Kahire Amerikan Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra 1970’ler ve 1980’ler boyunca Mısır’da bulunmuş, 1997’den itibaren ise temelli olarak İngiltere’ye yerleşmişti. Gençlik yıllarında İhvân saflarına katılan Hilbâvî, teşkilâtın Avrupa’daki sözcülüğü görevini üstlenmiş, özellikle İhvân eski genel mürşidlerinden Muhammed Mehdî Âkif’le (1928-2017) yakın dostluk kurmuştu.

Dr. Kemal Hilbâvî’nin ölümünü Arap basını için “flaş haber” yapan nokta, onun 2012’den sonra takip ettiği siyasî çizgiydi. İhvân’ın o dönemki yöneticileriyle ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî ile ihtilaf yaşayan Hilbâvî, 2012’nin Mart ayı itibariyle İhvân’dan tamamen ayrıldığını açıklamış, akabinde ise Mısır basınına yaptığı sürekli açıklamalarla eski yol arkadaşlarını yerden yere vurmuştu. Tahmin edilebileceği gibi, Hilbâvî’nin benimsediği yeni duruş, sadece Mısır basınına malzeme olmamış, Arap ve Batı dünyasından, hatta Türkiye’den bile bazı mecralar “İşte İhvân’ın gerçek yüzü… Örgütün eski üyesi anlatıyor” spotlarıyla Hilbâvî’yi manşetlere taşımıştı.

Muhammed Mursî’nin 3 Temmuz 2013’te devrilmesiyle sonuçlanan süreçte, Dr. Kemal Hilbâvî yine ön saflardaydı. Kahire’de “İhvân karşıtı” gösterilerin merkezine dönüşen Tahrir Meydanı’na çadır kuran Hilbâvî, eski arkadaşlarını eleştirmeye orada da devam etti. Darbeden sonra geçici cumhurbaşkanlığını üstlenen Adlî Mansûr tarafından “yeni anayasayı hazırlama komisyonu”na seçilen Hilbâvî, 2014’te Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’yi bizzat ziyaret ederek kutlayanlar arasındaydı. Hilbâvî, daha sonra yeni yönetimi de eleştirerek Mısır’dan ayrıldı ve ölümüne kadar kalacağı Londra’ya yerleşti.

Dr. Kemal Hilbâvî, 2019’da Mısırlı muhaliflerin televizyon kanallarından birine çıkarak, Mursî’nin devrilmesinin “doğru” olduğu yönündeki düşüncelerini tekrarlamıştı. Hilbâvî, özetle şöyle diyordu: “Askerin, halkın taleplerine cevap vermesi doğruydu. Kahire’de ve diğer şehirlerde milyonlarca insan toplandı ve İhvân iktidarının gitmesini istedi. Ben de Tahrir Meydanı’nda, bu insanların arasındaydım. Hasan el Bennâ sağ olsaydı, o da gelir insanların arasına oturur, onları irşad ederdi. 30 Haziran Devrimi’ne destek verdiğim için asla ve hiçbir şekilde pişman değilim. Kimseden özür de dilemiyorum.” Kendisini hâlâ “İhvâncı” olarak tanımlayan Hilbâvî, şu cümleleri kuruyordu: “Ben İhvâncıyım, ama Hasan el-Bennâ’nın takip ettiği usul üzere… Ondan sonra gelen, şiddet ve nefreti yayanlar gibi değilim. İhvân içinde Seyyid Kutub’cu kanat, Hasan el-Bennâ’nın düşüncelerini takip edenlere baskın çıktı. Bütün krizin sebebi budur.”

Ölüm haberi duyulduktan sonra sosyal medyada yapılan paylaşımlar, Hilbâvî’nin ardında bıraktığı çizginin ciddi tartışmalara konu olduğunu gösteriyordu. İlginç bir şekilde, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’na mensubiyetlerini sürdüren birçok önemli isim, yayınladıkları taziye mesajlarında Hilbâvî için rahmet temennisinde bulundular. Sosyal medyada, bu durum da elbette eleştiri konusu oldu. Yorumculardan bir tanesi “İhvânu’l-Muflisîn” (Müflis Kardeşler) ibaresini kullanarak, “darbeyi destekleyenlere rahmet dilemek ne demek?” yazdı örneğin. “İhvân bitti-bitmedi” polemiklerine merak duyanlar, bahsettiğim tartışmaları uzun uzun okuyabilirler.

Tüm bu kargaşanın ortasında, beni şaşkınlığa sevk eden bir durum var:

İhvân-ı Müslimîn gibi İslâm dünyasının en önemli ve en büyük siyasî hareketlerinden birinin, dört başı mamur ve objektif bir tarihi hâlâ yazılmadı. Hareketi tümüyle günahsızlaştıran metinlerle şeytanlaştıranlar arasında, dengeli bir bakış gerekiyor. Günahsızlaştırmak ve şeytanlaştırmak, yolun sonunda aynı noktada buluşuyor çünkü: Tarihi, ders alınan bir tefekkür meşhedi olmaktan çıkararak, tarafların sadece kendi tribünlerine oynadığı kuru bir cedele dönüştürüyor.

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?