Bahadır Kurbanoğlu bu hafta Hilal TV'deki Gündem Analiz programına 'kadın' konusunu değerlendirmek üzere Yıldız Ramazanoğlu'nu ve Zehra Çomaklı Türkmen'i konuk etti.
Ramazanoğlu, kadın erkek ayrımcılığının ve diğer tüm ayrımcılıkların ilahi yaradılışa uygun olmadığını izah ederek konuşmasına başladı. Sözlerinin devamında Ahzab suresinin 35'inci ayetini okuyarak Kur'an'daki hitabın tüm insanlığa yönelik olduğunu hatırlattı. İnsanların ayetleri ve hadisleri dahi bütüncül okuyamadıkları için saptırabildiklerine dikkat çekti. Bu anlamda geleneksel anlayışın kadına yüklediği anlamı da eleştiren Ramazanoğlu, çağdaş dünyayla entegre bir şekilde, kadınların hayata müdahil olmaları, farklı kesimlerle de diyaloglar içerisinde bulunmaları gerektiğini ifade etti.
Daha sonra Bahadır Kurbanoğlu, Doğu'da da Batı'da da, mahiyetleri farklı olmakla birlikte, artık aynı ayrımcılıklarla karşılaşıldığını belirterek feminist hareketin nereden başladığı sorusunu konuklarına yöneltti.
Ramazanoğlu, Batı'daki kadına bakış açısını tarihi süreç içindeki örnekleri sunarak açıklamaya çalıştı. Kurbanoğlu, Çomaklı'ya, "İslam Feminizmi" üst başlığı altında Kur'an'a dayalı bir eşitlik kavramını ispata çalışan kesimleri kendisinin nasıl değerlendirdiğini sordu. Çomaklı, öncelikle vahyin ilk yıllarından, Erkam'ın evinden, siyerden örnekler vererek müslüman kadının, sosyal hayatın her alanında olabildiğini vurguladı. Ardından saltanat sistemiyle gelen bozulmalarla birlikte Kur'an naslarının yorumlanmasında ve uygulamada yozlaşmaların başgösterdiğini belirtti. Hadis ve fıkıh alanına ilişkin üretilen rivayetlerde kadının dövülmesi, aklının tartışılması gibi mevzuların yer aldığını hatırlatarak süreç içinde müslümanların özlerinden uzaklaşıp vahye yabancılaştıklarını dile getirdi. Oysa yeniden öze dönüş hareketleriyle kadının eğitiminden sosyal hayattaki diğer tüm rollerine kadar bir bilinçlenme sürecinin başladığını belirtti. Fakat modern sistemlerin ya da küresel kapitalizmin dayattığı hayatın alışkanlıklarımızı değiştirdiğini anlattı.
Modern cahiliyeyi eleştirirken geleneği de ıslah etmemiz gerektiğinin altını çizen Çomaklı, müslüman kadının ne sınırsız özgürlüğü ne liberalleşmeyi ne feminizmi ne de gelenekteki yanlış kadın algılarını kabul edebileceğini söyledi. 'Dünya Kadınlar Günü'nün tarihinden de bahseden Çomaklı 18. ve 19. yüzyılda Batı'da doğal hukuk araştırmalarıyla kadının adının anılır olmaya başladığını söyledi. 19. yüzyıldan itibaren merhale merhale eşitlik taleplerinin neye tekabül ettiğini açıkladı.
Bahadır Kurbanoğlu, kadınların niçin 'İslam feminizmi' gibi bir sentez(!) üretme çabasında olduklarını sorunca Ramazanoğlu, tüm dünya kadınlarına seslenebilecek bir çözüm üretebilmek, bir dil yakalayabilmek, çağın yeni sorularına cevap verebilmek için yararlandığımız kaynakların geniş olması gerektiğini belirtti. Bu sebeple feminist söylemin kullanabileceğimiz yanlarının olmasını doğal karşıladığını anlattı.
Kurbanoğlu, özellikle başörtüsü tartışmalarında özgürlükçü ve söylemleri güçlü seküler kesimlerin bakış açılarının ortaya çıktığını söyledi. Ancak onların da birçoğunun özgürlük söylemlerinin "hizmet alan-veren" ayrımı düzleminde kaldığını vurguladı. Müslümanların İslami kimliklerini inşa etmeleri gereken bir süreçte 28 Şubat sürecinin ortaya çıktığına ve karşılaştıkları sorunlara değindi. Geleneksel ve modern görüşlerin çalkantılarının içinde gerek Müslümanların kendi kaynaklarına gerekse de bu dünyayı doğru kavrayıp salih amel üretmeye yöneldiklerini hatırlattı. Geleneksel ve modern cahiliyenin Müslümanları boğmaya çalıştığı bir dünyada ne yapmak gerektiği sorusunun hala cevap aradığını belirttikten sonra Esra Çifçi Dindar telefonla programa katıldı. Kurbanoğlu, Dindar'ın, 'Türbanlı Erkekler' kitabı hakkındaki eleştirilerine değinerek izleyicileri aydınlatmasını rica etti.
Dindar, kitapta başörtülü kadınların muhafazakâr erkekler hakkındaki şikâyetlerini ele aldıklarını söyledi. Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra genel anlamda kadın sorunundan sistemi değil de muhafazakâr erkekleri sorumlu tuttuklarını dile getirdi. Kadına Kur'ani bakış açısıyla bakılmadığını belirtti. 28 Şubat sürecinden bu yana nasıl kazanımlar elde edildiğini konuşmak, muhasebesini yapmak yerine böyle röportajlar yapılmasını eleştirdi. Başörtülü kadınların muhafazakâr erkeklerin baskısından kurtulacağız derken liberal kesimin ya da yasakçı zihniyetin nesnesi haline gelip gelmediklerini sorgulamaları gerektiğini belirtti. Türkiye'de İslami uyanış süreciyle Müslüman kadının haklarının gündeme geldiği, daha sonra giderek müslümanların kabuğuna çekildiği eleştirisiyle gündemlerinin savrulduğundan bahisle bugünü değerlendirdi.
Bahadır Kurbanoğlu da ek olarak insanların direnirken de, taviz verirken de zulmederken de erkek ve kadınlar olarak birlikte olduklarını dile getirdi. Dindar, son olarak sözlerine şunları ekledi: "Başörtüsü ve diğer hiçbir sorunu sadece kadın sorunu olarak göremeyiz. Müslüman kadına yaşam alanı tanımayan bir sistem var. Peki, bu sistem müslüman erkeğe ne kadar yaşam alanı tanır, ya da tanır mı? Sorun, kadın ya da erkek sorunu değildir. İslami kimlik sorunudur. Kadın meselesini de bunun bir parçası olarak görmemiz gerekir."
Esra Çiftçi Dindar'la yapılan görüşmeden sonra Kurbanoğlu, kadının annelik vazifesi ve İslami sorumluluklarını yerine getirme vazifesinin çatıştığını ve birinden birini tercih etmesi gerektiğini düşünen bir kesimin var olduğunu söyledi. Modern çağda bazı kesimlerin ise bunu beslediğini dile getirerek bu konuyu ve kariyer tercihi hususunu nasıl değerlendirdiklerini konuklarına sordu.
Zehra Ç. Türkmen, kariyer anlayışımızın kapitalist sistem içinde bir rol alma özlemi olarak değil, şahitliğimizi geliştirmemize katkıda bulunan bir araç olarak değerlendirebileceğimizi belirtti. Âlim kavramına atıfta bulunarak 'Allah'a karşı sorumluluğunu yerine getiren kişi' olarak tanımlandığını bildirdi. Bu açıdan kadın erkek ayrımı yapılamayacağını ifade etti.
Müslümanların, öncelikle İslami şahsiyetler olma sorumluluğunun altını kalınca çizen Çomaklı, diğer tüm meşguliyetlerin bu şahsiyet üzerine bina edileceğini ve ancak bu şekilde değer kazanacaklarını dile getirdi. Rasul döneminde savaşan, hicret eden kadınlardan örnekler vererek kadının sosyal hayattaki, aile hayatındaki görevlerinin ve ibadetlerinin bölünemeyeceğini söyledi. Kendi yaşadığı süreçten de kısaca bahsederek öncelik sırasına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Görev paylaşımı konusunda da algılarımızın Kur'an-i perspektifle şekillenmesi gerektiğini söyleyerek aile içinde istişare olması gerektiğini ifade etti. Kur'an'da geçen üç istişare kavramından birinin, aile içindeki istişare olduğunu hatırlattı.
Ramazanoğlu, önce Dindar'ın eleştirilerine atıfta bulunarak herkesin düşüncesini rahatça dile getirirken müslümanların rahat olması gerektiğini ifade etti. Eksik da olsa, yapılan çalışmaları değerli bulduğunu, böylece eksiklerin tamamlanacağı düşüncesinde olduğunu beyan etti. Kadının çalışması ile ilgili ise endüstrileşmeyle birlikte hem kadının hem de erkeğin aileden uzaklaştığını belirtti. Bununla birlikte yeni sorunların ortaya çıktığını ve çözüm yolları düşünülmediğini eleştirdi.
Çomaklı, son olarak sadece kadın ve erkek için değil tüm insanlığın kurtuluşu için çaba sarf etmeliyiz diyerek bunun vahyi ölçüleri yeniden modelleştirmekle mümkün olabileceğini ifade etti. İyiliği emredip kötülükten alıkoyan öncü bir topluluğun oluşabilmesi ile bu konunun ilintili olduğunu vurguladı. Ayrıca 28 Şubat sürecini feminist kadınlar tartışırken Müslüman kadınların sadece kendi sorunlarını gördükleri fakat toplumdaki diğer aksaklıkları gözardı ettikleri eleştirisine karşılık olarak, 28 Şubat'ta hiçbir feminist kadının desteğini görmediklerini, aksine sendikal mücadelelerin üstünü örtmekle suçlandıklarını hatırlattı. Adaletin ancak vahiyle mümkün olabileceğini söyleyerek süreçteki yasak sürecinin yumuşadığını ama tamamen düzelmediğini, darbeci zihniyetin de bir an önce hesap vermesi gerektiğini vurgulayarak sözlerini sonlandırdı.
Bahadır Kurbanoğlu kapanış konuşmasını yaparak haftaya Prof. Dr. İbrahim Sarmış'ın konuk olacağını ve 'İslam ve Demokrasi' konusunu konuşacaklarını bildirdi.
FATMA TURAN / HAKSÖZ-HABER