Hikayesiz ölümler, hikayeden ölümler!

KENAN ALPAY

Kürt sorununu çözümsüzlüğe ve ülkede daha çok kan dökülmesine sürükleyen sebepler ve aktörler üzerinde tartışmalar bitmek bilmiyor. Esasen bu türden tartışmalar bütün muhataplar nezdinde usanç katsayısını artırıyor.

Gelinen noktanın izahı sadedinde “Devletin operasyonları mı, PKK saldırıları mı açılım (ve barış) sürecini sabote etti?” sorusuna ortak bir cevap bulmak pek kolay olmayacak. Gelişmelerin bağlamı, hangisinin sebep hangisinin sonuç olduğuna yönelik tez sahiplerinin ideolojik duruşlarından bağımsız değil çünkü. Bu sıkıntılı durum çözümsüzlüğe razı olacağımız anlamına gelmez elbet.

Daha düne kadar devletin şiddet temelli politikalarına haklı olarak itiraz edenlerin şimdilerde PKK’nın şiddet politikalarına entelektüel meşruiyet arama yarışına girmelerinin bir izahı olmalı. Bir izahı var ancak tutarlılığı ve ahlakiliği olmayan bir izah bu. Kürt toplumun dilinden kültürüne, taleplerinden varlığına değin bütün yönleriyle önce inkar sonrasında da parça parça imha siyasetinden doğan mağduriyetini bugün ciddi bir tartışma konusu yapan var mı? Daha doğrusu bu tartışmaları yapanları ciddiye alan kaldı mı?

Askeri cuntalarla, darbeci çetelerle, bürokratik oligarşiyle girilen hesaplaşma neticesinde yakıcı pek çok sorunda olduğu gibi Kürt sorununda da ciddi bir mesafe alındı. Alınacak daha çok mesafe olduğu konusunda itiraz eden hemen hiç yok gibi. Darbe ve olağanüstü hal dönemlerini tesis eden, işkenceden faili meçhule, gözaltında kaybetmeden köy boşaltmaya kadar uzanan zulümlerden kurtulmaya başladığımız tarihler pek eski değil.

Fakat son yıllarda yaşanan tarihsel değişimle birlikte özellikle yükselişe geçen PKK-KCK saldırılarını mağduriyet veya nefsi müdafaa kategorisine yerleştirmeye çalışmak faydasız. Ancak bu faydasız olmaktan öteye sorunu kangrene dönüştürücü siyasetin sözcüleri hiç de azımsanamayacak kadar fazla.

Öyleki, PKK-KCK cephesinin şehir merkezlerinde ‘serseri mayın’ gibi dolaşan vahşetine sadece Kürt ulusal kimlikli tabandan değil yoğun olarak sol, kısmen sol-liberal aydınlardan da anlayışlı izahlar ve tavsiyeler eksik olmuyor. Kemalist askeri statükoya değil ama ‘AK Parti devleti’ne yönelik her türlü yıpratma girişiminde öncü olmak isteyen tuzu kuru aydınları kılavuz edinenlerin sayısı arttıkça başımız daha çok ağrıyacak demektir.

Kürtlerin mağduriyetini inkar veya istismar etmek arasında gidip gelen ahlaksız sarkaç aşılması gereken en önemli engeldir. Kürtlerin mağduriyetini istismar edenlerin ahlaksızlığı inkar edenlerin ahlaksızlığından daha aşağı değildir. Sadece İstanbul, İzmir, Ankara vs. gibi şehirlerde değil bizzat Kürt şehirlerinde işlenen PKK-KCK cinayetlerinin hangisi meşrudur ki Altan Tan “adresli kurşun-adressiz kurşun” diyalektiğini anlamaya davet ediyor insanları? Bomba, mayın, otomatik silahtan yükselen ateşin faturasını PKK’dan başka herkese keserek Altan Tan, saplantıya dönüşen ‘AKP düşmanlığı’nı sadece bir kez daha beyan etmiş oluyor.

Eşcinsel kimlik mücadelesinin önemli sembollerinden Yıldırım Türker de Kürt sorunu bağlamında yükselen şiddet ve artan cinayetlerin faturasını Altan Tan gibi aynı adrese kesmiş: “Bu kan deryasının müsebbibi, bizzat AKP hükümetidir.” Beyoğlu’nun izbe sokaklarında herhangi bir serseriden tokat yiyen homoseksüel arkadaşlarının hesabını dahi İslamla ilgili hemen herkese kesmeye alışmış Yıldırım Türker gibiler esasen Kürt halkını PKK’nın şiddet içeren ipoteğine rıza göstermeye davet ediyorlar.

Orhan Miroğlu gibi hayatını işkence ve suikastlara rağmen sürdürenlerse tabii ki başkalarının hayatları üzerinde bu beyler kadar kolaycı hesaplar yapılamayacağını biliyor. “Kürtlerin aleyhine dönen bir dünya” metaforu üzerinden adresi belli-belirsiz kurşunlarla “ulusal birlik inşa etmek” isteyenlere ve teşvikçilerine şöyle sesleniyor Orhan Miroğlu: “‘Adresi belli kurşunlar’ aynı sokaklarda büyüyen, aynı okullarda okuyan, aynı dili konuşan, aynı dini paylaşan gençlerin, eğer dağlarda, sokaklarda bu kadar çok ölüp gitmeseler nikâhları birbiriyle kıyılacak olan gençlerin bedenine saplanıp duruyor.”

Kürt sorununda çözüm isteyenlere de istemeyenlere de yaptığı şu çağrıyla Orhan Miroğlu, sözde adına mücadele ettikleri ama gerçekte acıları üzerinden iktidar devşirenleri halkın yakasından düşmeye çağırıyor: “Adresi belli kurşunun (da) hiçbir gerekçesi kalmadı bu ülkede.”

Kalpleri katılaştıran, gözleri körleştiren ulusal kimlik mücadelesi, iktidar uğruna kimi hikayeli kimi hikayesiz ölümlere sebep oluyor. Hikayeli veya hikayesiz ama Kürt ya da Türk ulusal birliğin iktidarı yolunda meydana gelen ölümlerin hemen hepsi hikayeden ölümler!

Ne de olsa “Her Şey (Türk-Kürt) Vatan İçin!”