Hicret: Devrimci Yürüyüş ve Yüceliş

ALİ DEĞİRMENCİ

Hicret kararlılıktır. Zora talip olmaktır. Karanlığın ucundan bir aydınlık yaratma eylemidir. Aydınlığa açılan bir kapı aramak, o kapıyı zorlamak, o kapıdan anlam ve kimlik aşılayıcı bir yola çıkmaktır.

Dayatılandan, üzerimize yapışandan, yolumuzu kesenden, bizi boğup yok eden zulumattan arınıştır hicret. Farklı bir seçenek olabileceğini tüm dünyaya gösterebilmektir.

Önce zihinsel bir arınıştır. Temizlenmedir. Hazırlıktır. İman azığıdır. Zihni ve gönlü her türlü pislikten, iğvadan, zehirden, sümsüklükten, uyuşukluktan, korkaklıktan, çaresizlikten, teslimiyetten, kanaralaşmaktan kurtarmaktır. İnancımızı, kimlik ve kişiliğimizi ağulayan anlayış ve marazlardan arınmak, amellerimize bulaşma eğilimi gösteren çirkin alışkanlık ve davranışlardan kaçınmaktır. Bütün oyunları bozmaktır. Düşmanın hilesini, tuzaklarını boşa çıkarmaktır.

Hicret; Ra’d suresi 11. ayetindeki “Bir topluluk kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah da onların durumlarını değiştirmez.” yasasına uygun bir anlayışla gerçekleştirilen bir direniş, arayış ve mücadeleye bilinçle adım atmaktır. Bilinç intifadası, iman izdihamı, hayat azığıdır.

Hicret, evrensel düşünmeyi bilmektir. İslam’ın; bir coğrafyaya, bir ırka, bir mezhebe ve bir ülkeye hapsedilemeyeceğini görmek ve onun bütün bir insanlık, bütün bir yeryüzü için bir diriliş ve kıyamet aşısı olabileceğini göstermektir. Gerektiğinde, Tarık gibi gemileri yakabilmektir hicret. “Bütün ülkeler bizim ülkemizdir, bütün ülkeler mülküdür Rabbimizin!” diyebilmektir.

Hicret, bir kaçış değildir. Kâfirler ve zalimler tarafından gaspedilen edilen haklarımızı geri almak, mücadelenin şartlarını kendi inisiyatifimizle yeniden oluşturmak için hazırlanmak, bilenmek, yeni bir ilmihal oluşturmak, yeni bir hat inşa etmek, kendimizi bu bilgi ve bilinçle onarmaktır. Geri dönmeyi ve hesap sormayı unutmamaktır aynı zamanda.

Hicret, Allah’ın dininin yaşanmasına engel olunduğu, onurlu ve başı dik yaşama imkânının kalmadığı bir zamanda çok sevilenlerden vazgeçebilmesidir müminin. Vatanın, milletin, ailenin, sosyal sınıfın, makam ve mevkinin, zenginliğin üstünde değerler olduğunu görebilmek ve gösterebilmektir. Adanmışlık bilincinin zirvesidir. Allah için olmaktır.

Hicret, Adem’le başlayan ilk ve evrensel yürüyüşün adıdır. Yeryüzünün en bitimsiz kıyam hareketidir. Kur’an’da anlatılan inkılap tarihinin en önemli halkalarından biridir. Nuh’un görklü gemisine konuk olabilmektir. Bütün Ortadoğu’yu dolaşıp koca bir coğrafyaya iman şubeleri serpiştiren İbrahimî tavırla bütünleşmektir. Yakup’un sabrını kuşanmak, Yusuf’a zindanda arkadaş olabilmektir. “Seni taşlarız, bu şehirden süreriz.” diye horlanan Şuayb’a konuk olmak, Musa’nın kıyamında ve yürüyüşünde ona yol arkadaşı olabilmektir.

Yesrib’i Medine’ye çeviren bir bilinç ve inanç hareketidir hicret. Kardeşlik ahdidir. Yenilenmedir, tazelenmedir, soluklanmadır. Ayakları daima yere basan bir Mekke düşüdür, bir dünya hurucudur, bir devrim miracıdır. Cesaret ve özgüvenle açımlanan bir Habeşistan çıkarmasıdır, hüzünlü bir Taif çarpınışıdır. Bir Ramallah’tır, Rebeze’dir, Kerbela’dır, Kudüs’tür, Felluce’dir. Gazze’nin yüreğine dokunabilmektir. Elini kanla yuyanların, işbirlikçilerin, satılmışların sofrasına tenezzül etmeyi alçaklık olarak görmektir. “Kim var?” diye sorulduğunda, sağına soluna bakınmadan “Ben varım!” diye haykırabilmektir.

Oturanlardan, çakılıp kalanlardan, susup dilsiz şeytan olanlardan, sinenlerden, özür dileyip yaltaklananlardan olmamaktır. “Zeynep gibi kalma”nın mümkün olmadığı zamanlarda “Hüseyin gibi gitmek”tir!

Evet, her hicret bir inkılâptır!

Hicret, inancın ve inkılâbın ekmeğini tüm yeryüzüne sunmaktır!