Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Seçimler ve muhalefetin çöküşü
14 Mayıs seçim sonuçları üzerine uzunca düşünmek gerekiyor. Tarihimizin en gergin, en çekişmeli fakat buna karşın en sorunsuz, olgun seçimini yaşadık.
Seçim üzerine çok şey söylenebilir. Fakat başta şunu söylemek gerekiyor; AK Parti seçmeni bürokratik jakobenizm ve militan laiklik gibi saçmalıklar olmadan da bir modernleşmenin pekâlâ olabileceğini AK Parti iktidarında gördü. Bu yüzden eski cumhuriyet felsefesini, alışkanlıklarını tüm aparatlarıyla birlikte raftaki yerine kaldırdı.
Bu seçimin en büyük kaybedeni öncelikle anket şirketleri, muhalif siyaset bilimciler ve köşe yazarları oldu. Kılıçdaroğlu gibi defalarca yenilmiş bir figürü koca bir muhalefetin ihtiyaç duyduğu kişi gibi pazarladılar. Her gün ayrı bir “faziletini, meziyetini” sayıp döktüler. Kalp işaretleri gibi çocuksulukları ön plana çıkararak adayın liyakatsizliğini, güven vermek konusundaki açmazlarını kamufle etmeye çalıştılar.
Halkı sadece çarşı ve pazardaki pahalılığa bakmaya, Türkiye’nin önünü açacak makro ölçekli işleri göz ardı etmeye ikna etmeye çalıştılar. İllegal operasyonları, hedefler konusunda PKK ile yakınlaşmayı iktidar düşmanlığını körükleyerek görünmez kılmaya çalıştılar. Bunları yaparken de tumturaklı kavramlar kullanıp, güya ahlaki pozlar takınıp, her şeyin doğrusunu biliyormuş gibi bir izlenim vermeye çalıştılar kendilerine.
Anlaşıldı ki hiçbiri toplumu okuyamıyor, devinimlerini anlayamıyormuş. Sadece kitaplara, o da çeviri kitaplara dayalı, incik cincik analizlerin azami kısmı boşmuş. Çeviri sosyoloji de siyaset de işe yaramıyormuş. Türk entelijansiyasının Batılılaşmanın ilk zamanlarından bu yana halka dair öne sürdüğü tüm tasarılar, tüm projeler iflas etmişti. 14 Mayıs da buna yeni bir halka eklendi. Bu toplumu, onun zihin yapısını, refleksilerini doğruya en yakın Erdoğan okuyormuş. Tamamı bir araya geldikleri halde Erdoğan’ı bir türlü yenememelerinin ve Erdoğan’ın onları her defasında kesin olarak mağlup etmesinin altında bu yatıyormuş.
Bu kliği ve işlevini hafife almamak gerekir. Bunlar bir asırdır jakoben eğilimleri olan bürokrasiyi toplum hakkında yanlış bilgilendirmek suretiyle cemiyeti iktidarla halk arasında süren daimi bir kavganın parçası haline getirdiler. Bugün de aynı işlev ile muhalefeti on yıllardır hülyalar peşinde koşturarak yenilgiden yenilgiye savuruyorlar.
Bu kanaat önderleri Kılıçdaroğlu gibi yenilginin her türlüsünü tatmış birinin kazanacağına dair yığınla argüman ürettiler seçim sürecinde. Halka hayal sattılar. Fakat sonuçlara bakıldığında Kılıçdaroğlu bırakın kazanmayı AK Parti'den 5 puan daha düşük oy aldı. Kılıçdaroğlu’ndan önce Ekrem İmamoğlu’nu bir umut olarak pazarlamışlardı topluma. Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilirse oyları silip süpüreceğini söylemişlerdi. Fakat öyle olmadı. İmamoğlu, memleketi Trabzon’da bile İttifakın oylarına hiçbir katkı yapamadı. Trabzon’da 2018 seçimlerinde de ittifak aşağı yukarı %30 almıştı, yine o kadar aldı. Hani İmamoğlu kesin kazanırdı? Hani kazanacak aday İmamoğlu’ydu?
Kanaat önderleri burada da kağıttan kaplan yaparak kitleyi fena halde yanılttılar.
Bunlara göre, Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti ile halkın beklediği demokratik ittifak kuruluyordu, halk bu ittifaka bayılıyordu falan... CHP de dahil bu beşli yapı sadece % 25 alabildi. Ama söz konusu partiler vekillerini çıkardılar. Meclisteki varlığı azalan CHP oldu. CHP ve CHP’liler her şekilde bu seçimin en büyük kaybedeni oldular.
CHP artık bu şekilde yoluna devam edemez. Muhalefet Erdoğan’dan kurtulmaya odaklandığı kadar Kılıçdaroğlu’ndan kurtulmaya odaklansa ve uğraşsaydı, daha makul, daha stratejik bir yol izlemiş olurdu. İşleri kendi hesabına kolaylaştırmış olurdu. Ülkenin iktidar sorunu olduğunu söyleyenler ülkenin ciddi bir muhalefet sorunu olduğunu gözlerden gizlemeye çalışanlar...
Peki muhalefet neden kaybediyor?
Bu sorunun cevabını da uzun uzun düşünmek gerekiyor.
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor, muhalefetin hiçbir zaman kazanma şansı yoktu. Muhalefet ve temsil ettiği siyasal gelenek miadını doldurdu. Biz de Batılılaşma (Tanzimat döneminde) devletin idari, adli konularda yapısını değiştirmek için başlamıştı ama sonradan sadece kültüre hasredildi.
Batılılaşma cereyanı içinde halk fikrine ihtiyaç duyulmayan, sadece itaati istenen bir sürü muamelesi gördü. Bugün de görüyor bu kesim tarafından.
Bu gruba dahil sanatçılar, ünlüler ya da çok takipçili hesaplar seçim sonuçları akabinde hemen bu durumu örneklendiren paylaşımlara başladılar.
“Bunlardan iğrendiğim kadar hiçbir şeyden iğrenmiyorum.”
“IQ seviyesi 20 olanlar: balkon konuşmasını dinleyenler”
Zeynep Beşerler adında bir oyuncu “Bu ülke için bu kadar geri zekalı çok fazla” diye paylaşım yaptı.
AK Partiye oy verdiğini söylediği için yaşlıca bir kadın tarafından “or*spu” diye küfredilen bir kadının videosunu görmüşsünüzdür. O küfreden yaşlı kadının giyimini taklit eden bir yığın profil çıktı ortaya.
Metroda giyiminden dolayı bir hafıza saldırıldı.
Deprem bölgesindeki insanlara AK Partiye oy verdikleri için “size iyi olmuş” bile denildi.
Bu seküler şiddetin kaynağı o batılılaşmanın ürettiği bilinçtir. Bu bilinç, kendini dünyanın merkezi sandığı için geri kalan herkesi geri zekalı, yarı hayvan ilan edecek kadar kibirli. Halkı sürekli küçümsüyor ve bunu insanların yuttuğunu zannediyor.
Ama insanlar birlikte yaşamın mümkün olmadığı bu kibri, üsttenciliği, parmak sallama adetini her seçimde cezalandırıyor. Hiçbir şekilde bunlarla yan yana gelmek istemiyor. Bu kesim kendi hatalarına, cehaletine, küfürbazlığına odaklanma erdeminden yoksun olduğu için her kesilen ceza ile daha da azıp saldırganlaşıyor.
Ali Nesin’in analizi bu anlamda çok güzel ve bir gerçeği gösteriyor. Diyor ki: “80 yılda bu halka neler yapmış olmalıyız ki 20 yıllık iktidar yıpranmasına ve ekonomik krize ve depreme rağmen birinci turda rahatlıkla kazanamıyoruz. Aklı olan bir de bu açıdan düşünsün.”
80 yılda halkı kılık kıyafetinden, kültüründen dolayı aşağılamak dışında Kemalizm’in halkla bir temas kurabildiğini, ayrıştırma dışında bir değer kattığını söylemek zor. Halkın hafızası güçlü olduğu için ve bu aydınlık-karanlık çerçevelemelerine inanmadığı için, muhalefet adaylarının liyakat ve samimiyetlerine güvenmediği için, muhalif kesimle kimliği örselenmeden bir arada yaşayabileceğine ihtimal vermediği için muhalefet hep kaybediyor.
Doğru yere bakıp, doğru noktaya odaklanmadıkları için muhalefet önümüzdeki 2. turda da sonraki seçimlerde de kaybetmeye ve sınıfsal kibriyle kendini yok etmeye devam edecek. Bu seçim, bu düşünce geleneğinin çöktüğünü ilan ediyor.