Hiçbir yalan bu vahşeti gizlemeye yetmez!

Batman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Mehmet Rakipoğlu, Siyonistlerin yalan makinesinin uluslararası siyasette karşılığı olsa da insanları kandırmaya yetmediğini vurguluyor.

Dr. Mehmet Rakipoğlu / Açık Görüş

Hiçbir anlatı bu işgali meşrulaştıramayacak!

7 Ekim'de Hamas tarafından başlatılan Aksa Tufanı'ndan bugüne İsrail, Gazze'de sivilleri hedef almaya devam ediyor. Bütün uluslararası hukuk kurallarının, uluslararası sistemin en önemli yapı taşı olan Birleşmiş Milletler'in aldığı kararların hiçe sayıldığı atmosferde İsrail sadece askeri anlamda savaşmıyor. Diğer bir ifade ile İsrail'in Filistin'deki soykırımı sadece askeri unsurlar üzerinden şekillenmiyor. Bu anlamda İsrail, birçok Batılı 'müttefikinin' de desteği ile Hamas'ı ve direnişi benimseyen her türlü grup, kurum ve devlete karşı kapsamlı bir savaş yürütüyor. Bu savaş medya üzerinden net şekilde cereyan ederken İsrail, uluslararası arenada inşa ettiği, gerçeklikten uzak anlatılarla işgalin üstünü örtmeye çalışıyor. İsrail'in bu stratejisi farklı ülkelerde farklı argümanlar üzerinden şekillenirken aynı hedefe hizmet ediyor. Dolayısıyla İsrail, hegemonik söylem üstünlüğü ile gerçekleri çarpıtıp birçok anlatı inşa ediyor ve Filistin'in devletleşme sürecini engellemeye devam ediyor.

Filistin ve Arap genellemeleri

Türkiye de dahil birçok ülkenin halkı nazarında İsrail'in işgal, ilhak, katliam ve soykırımının örtbas edilmesi için üretilen ilk bilgi, Filistinlilerin topraklarını sattıkları anlatısıdır. İsrail'in sistematik işgali hakkında herhangi bir söylem geliştirmeyen bazı tarihçilerin dile getirdiği bu iddianın gerçeklikten uzak olduğu birçok tarihçi tarafından ifade edilmiştir. II. Abdülhamid dönemi dahil olmak üzere toprak satışının yasak olmasına rağmen, İsrail yanlısı şahısların dillendirdiği bu iddia, Osmanlı döneminde Lübnanlı birtakım toprak ağalarının eylemlerine dayanıyor. Dolayısıyla Filistinlilerin topraklarını satma durumu söz konusu değil. İkinci olarak mezkûr Lübnanlı şahısların Filistin'deki arazilerinin çok az bir kısmının satışı İsrail'i kurmak isteyen Siyonistlere değil, bölgedeki Araplara yönelik gerçekleşmiştir. Dolayısıyla İsrail'in işgali meşrulaştırma noktasında ürettiği bu bilginin gerçeklikten uzak olduğu ifade edilebilir.

İsrail'in işgali gizlemek adına ürettiği ve bir takım aşırı milliyetçi hatta ırkçı kesimlerin de kabul ettiği ikinci bilgi Arapların Osmanlı'ya isyan ettiği anlatısıdır. Şerif Hüseyin İsyanı olarak literatüre geçen 1916'daki isyanın Arap halklarının tamamını temsil etmediği rahatlıkla ifade edilebilir.

Vatanlarını savunmadılar iddiası

İsrail'in bir diğer anlatısı Filistinlilerin vatanlarını savunmadıkları, İsrail ile iş birliği yaptıkları iftirasıdır. Örneğin BM'den alınan yardımların ihtiyaç sahiplerine iletmediğini iddia eden İsrail yanlısı şahıslar, bireysel yanlışları genelleyerek Filistin toplumundaki vatan farkındalığını yok etmeye çalışmaktadır. Bir diğer anlatı da İsrail'deki yerleşimcileri sivil olarak kodlama ve Aksa Tufanı'nın başarısını sorgulatmaya yönelik geliştirilen söylemlerdir. Bu anlatıya göre, operasyonun icra edildiği bölgelerdeki yerleşimciler Filistin devletini destekleyen 'sivil'lerdir. 7 Ekim sonrası İsrail Savunma Bakanı'nın dağıttığı silahları almak için sıraya girmelerinden yerleşimcilerin sivil olmadıkları, Filistinlilerin topraklarını çalmalarından hareketle de Filistin devletinin yanında olmadıkları rahatlıkla anlaşılabilir.

Hamas ve meşruiyet sorgusu

İsrail'in ürettiği bir diğer anlatı Hamas ve direniş gruplarının meşruiyetlerinin sorgulanması ile alakalıdır. Örneğin ABD'de çok okunan Foreign Affairs dergisinde çıkan bir yazıda Hamas'ın Gazze toplumu tarafından istenmediği argümanını işleyen bir yazı neşredilmiştir. Yazının temel argümanı, 29 Eylül-6 Ekim arası Gazze'de yapıldığı iddia edilen bir ankete dayandırılmaktadır. Bu yazı Gazze'deki seçimleri kazanan Hamas'ın meşruiyetini kaybettiği anlatısını işlemeye çalışsa da gerek esir takası gerekse savaş sürecinde İzzeddin el-Kassam tugaylarının gösterdiği performans Gazze halkının büyük çoğunluğu nazarında Hamas'ın halen meşru bir aktör olarak desteklendiğini göstermektedir.

Hamas'ın meşruiyetini sorgulatmaya yönelik bir diğer anlatı da İsrail'in Hamas'ı kurduğu, kurucu kadrodaki Şeyh Ahmet Yasin'in İsrail hapishanelerinden serbest bırakılması sürecinin sorunlu olduğu üzerine inşa edilmiştir. İlk olarak 1987'de resmi kuruluşuna ilan eden Hamas, Gazze'nin İsrail tarafından işgal altında olmasından ötürü resmi süreçleri İsrail ile yapmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla İsrail'in Hamas'ı kurduğu anlatısı sürecin taraflı okunduğunu göstermektedir. İkinci olarak Şeyh Ahmet Yasin, Ürdün'de Halid Meşal'e suikast girişiminde bulunan iki Mossad ajanının yakalanması sonrası İsrail tarafından serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla İsrail'in Şeyh Ahmet Yasin'i sebepsiz serbest bıraktığı anlatısı boş bir argümandır. Dahası Şeyh Ahmet Yasin İsrail'in saldırısı sonrası 2004'te şehit edilmiştir.

Hamas ile alakalı bir diğer anlatı da özellikle uluslararası kamuoyuna İsrail'in savaşının meşru olduğunu kanıtlama amacına matuftur. Bu anlamda başta Netanyahu olmak üzere birçok İsrailli yetkili Hamas'ın DEAŞ terör örgütü ile eş değer olduğunu iddia ederek, 'terörle mücadele' ettiği anlatısını işlemektedir. Fakat Hamas Gazze'deki DEAŞ hücreleriyle mücadele etmiş, örgütün Filistin'de aktif olmasını engellemiştir. Dolayısıyla bu anlatının da sağlam bir zemine dayandırılmadığı ifade edilebilir.

Hamas'ı karalama noktasında ortaya atılan bir diğer anlatı da Halid Meşal'in 5 milyar dolarlık serveti olduğu iddiasıdır. Forbes dergisine sahte bir kapak yaparak İsrail devlet organları tarafından dolaşıma sokulan bu iddianın da doğru olmadığı bilinmektedir. Ayrıca Hamas'ın üst düzey kadrosunun Katar'da lüks içinde yaşadığı anlatısını işleyen İsrail, aynı kadronun İsrail'in zulmüne yıllardır uğradığını dile getirmemektedir. Örneğin Hamas'ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar 1988'den 2011'e kadar İsrail hapishanelerinde kalmıştır. Benzer şekilde üst düzey kadronun aile üyelerinin birçoğu yine İsrail tarafından öldürülmüştür. Dolayısıyla bu anlatının da Hamas'ın meşruiyetini sarsacak bir zemine oturmadığı görülmektedir.

İsrail tehdidi

Son olarak İsrail işgali örtbas etmek için medyada yürüttüğü kara propagandanın yanında doğruyu dile getiren basın mensuplarına yönelik de ağır suçlar işlemektedir. 7 Ekim'den bu yana 100'den fazla gazeteciyi öldüren İsrail, Filistin yanlısı haber ve içerik üreten gazeteci ve medya mensuplarını tehdit etmekte ve haklarında kara propaganda yürütmektedir. Gazeteciler dışında başta Katar olmak üzere medya alanında Filistin'de yaşananları olduğu gibi aktaran devletleri de tehdit eden İsrail, uluslararası barış açısından ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Sonuç olarak İsrail tarafından üretilen bütün bu anlatılar gerçeklikten uzak bir örüntüye tekabül etmektedir. Ayrıca üretilen bu anlatılar, İsrail'in yönlendirdiği şekilde gerçekleşmiş olsa bile 20. Yüzyılın başından beri bölgeyi istikrarsızlaştıran, sivilleri doğrudan hedef alan ve hukuku hiçe sayan İsrail'in Filistin işgalini meşrulaştırmaz. Bu minvalde İsrail'in bir sorun ve tehdit olarak addedilmesi, uluslararası toplumun ve sistemin parçası olan devletlerin ve örgütlerin İsrail'e karşı durması dünya barışı için elzemdir.

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası