Hezimete Sürükleyen Özgüven Patlaması

Demokratik Özerkliği inşa ediyoruz adı altında bölgeyi savaş alanına çeviren PKK'nın intihardan farksız kalkışmasının mantığını pek kimse anlamış değil. Al-Monitor'da Mahmut Bozarslan bu konunun bölge halkı ve örgüt içinde nasıl görüldüğünü ele almış.

PKK Şehirlere Nasıl Geldi?

Mahmut Bozarslan / Al Monitor

Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki en eski caddelerden biri olan İzzetpaşa caddesinde bir ayakkabı boyacısı… Adı Vahit Çetin, bir yandan işini yapıyor bir yandan yaşanan olaylarla ilgili yorumlar yapıyor. 65 yıldır, şimdilerde operasyon yapılan, Hasırlı mahallesinde yaşıyordu. 50 yıldır aynı kaldırımda ayakkabı boyuyordu. Sur operasyonu nedeniyle hem evinden hem işinden oldu. Ortalık sakinleşince işine geri dönebildi ama evi hala yasak. Yaşanan olaylara anlam veremese de kendince yorum yapıyor: ”Bunlar (PKK) halkın kendilerinin yanında olacağına inanmıştı. Halk onlarla birlikte ayaklanacaktı. Mahalleyi silah ve bombayla doldurdular ama bombalar patlayınca herkes kaçtı. Yanlarında kimse kalmadı.”

Bu tespit, Çetin’in kendi görüşü mü; yoksa bir ciddi duyum mu bilinmez. Ancak iddia aylardan beri Güneydoğu’da kulaktan kulağa dolaşıyor.

Kürt siyasetinin politik olarak çok güçlü olduğu 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK neden şiddeti şehirlere taşıdı? Çetin’in tespiti aslında bu soruya da yanıt niteliğinde. ‘Halk ayaklanacaktı’ görüşü aylardan beri bölgede dillendirilen bir iddia. Hatta PKK’nın da buna güvenerek çatışmaları şehir merkezlerine taşıdığı da konuşuluyor. Peki PKK nasıl ikna oldu? Birçok kesimin açık ya da örtülü olarak karşı çıktığı hendek ve barikat yöntemine neden başvurdu?

Bu konuda ortaya atılan iddialardan en önemlisi şehirlerden PKK yönetimine gönderilen raporlar. Yazılı olarak gönderilen raporların yanı sıra yüz yüze görüşmelerde aktarılan bilgiler de mevcut.

Al-Monitor’un yaptığı araştırma bu raporlardan Kürt siyasetine yakın ve siyasetin içinden birçok kişinin haberdar olduğunu gösteriyor. Al-Monitor’a konuşan ve isminin güvenlik gerekçesiyle gizli kalmasını isteyen bir kişi, şehir çatışmalarına 2014 yılındaki Kobani olaylarından sonra karar verildiğini söyledi. (Suriye’nin Kobani kentinde IŞİD ve Kürt güçleri arasındaki çatışmalar sürerken, hükümetin IŞİD’i desteklediği iddiasıyla Türkiye’nin bir çok kentinde düzenlenen protestolarda 50’ye yakın kişi ölmüştü).

Aynı kişi bu eylemlerden sonra örgüte gönderilen raporlarda halkın ayaklanmaya hazır olduğunun vurgulandığını belirterek, “Halkın halk savaşına hazır olduğunu yazdılar çizdiler. Bu kararın bunun üzerine alındığını düşünüyorum” dedi. Aynı kaynak Kürt siyasetinin önemli isimlerinin PKK’yı bu karardan vazgeçirmek için çok uğraştığını ancak başarılı olamadığını da sözlerine ekledi. Bu kaynak örgütün yanlış yönlendirme yapan kişileri tespit etmeye çalıştığını belirtti.

29 Mart’ta yayımlanan bir habere gore, PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan şehirlerdeki hendek stratejisinin yanlış olduğunu söyledi. Örgüte yakın bir ajansa açıklama yapan Karayılan, “Şehirlerde bu düzeyde bir savaş yaşanmasına gerek yoktu” dedi.

Bu konuda bilgi sahibi olan başka bir kişi de yıllardır bölgede gazetecilik yapan biri. O da adının yazılmasını istemiyor. Al-Monitor’a konuşan bu kişi örgüt yöneticilerinin yanlış bilgilendirildiğini savundu. Örgütün şehir merkezlerindeki birimlerinin 7 Haziran’daki seçim sonuçlarını yanlış yorumladığını düşünen bu kişi, “HDP’nin yüksek oy aldığı yerlerde seçmenlerin tamamının ayaklanma politikasına arka çıkacağını sandılar. Topluma PKK’nin 600 bin milisi olduğu bilgileri yayıldı. Bu bilgiler dağ kadrolarına kadar gitti. Mesela Diyarbakır-Bingöl karayolunda hendekler kazıldı. O dönem çözüm süreci olduğu için devlet karışmadı. Bu da aşırı bir güven getirdi. Bunun ardından, çatışmaların şehirlere taşınmasına neden olan öz yönetim örgütün önüne konuldu. PKK de kabullenmek zorunda kaldı” diye konuştu.

Bu kaynağın dikkat çektiği noktalardan biri seçim sonuçlarının hendek ve barikat politikasına destek olarak yorumlanması. Eylemlerin yapıldığı yerler bu iddiayı doğrular nitelikte. Örneğin HDP çatışmaların yoğun yaşandığı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 7 Haziran’da yüzde 79 oy almıştı. HDP hendek ve barikatlar nedeniyle çatışmaların yaşandığı diğer yerlerden Şırnak’ın Cizre ilçesinde yüzde 91, Silopi’de yüzde 89, Mardin’in Nusaybin ilçesinde de yüzde 90 oy almıştı.

PKK’nın eski yöneticilerinden Hüseyin Turhallı eskiden beri örgüte bu tarz raporların geldiğini söyledi. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Turhallı, raporların sadece zamanlama üzerinde etkili olabileceğini belirterek, “Mesele sadece bu raporlar değil. Rojava ayağı var, bir ihtimal dışarıdan verilen bir umut var. Tabii bir de devletin kışkırtmalar var. Raporlar ancak ve ancak zaman üzerinde etkili olur. PKK’de bir plan ve program varsa raporlar sadece onun zamanını belirler” şeklinde konuştu.

Kürt siyasetini yakından takip eden kesimlere göre, örgüt yöneticilerinden Duran Kalkan’ın çatışmalarla ilgili yaptığı “Ağır bir bilanço oldu. Bu düzeyde saldırı beklemiyorduk; yanılmışız, hata yapmışız. Düşman da olsa karşımızdaki güçlerin insan olduklarını sanıyorduk” açıklaması da bu iddiaları doğruluyor.

İddiaları PKK’nın bünyesinde bulunduğu çatı örgütü KCK’ya da sorduk. Al-Monitor’un sorularını e-posta yoluyla yanıtlayan örgüt yönetimi şehir çatışmalarının raporlarla ilgili olduğu iddiasını reddetti. Raporların varlığını da kabul etmeyen örgüt yönetimi çatışmaların başlama nedenini şu ifadelerle açıkladı: “Savaşı başlatan AKP hükümeti ve saraydır. Kürt halkı da bu savaşa karşı kendini savunuyor. Kürtlerin ve demokratik güçlerinin yasal ve legal siyasi yollarla kendilerini dile getirmesini istemediler. Kürtlere ve demokrasi güçlerine siyaset yolu kapatıldı. Bunun için adı konulmamış bir darbe yapıldı. Askeri olarak PKK’ye en büyük saldırılar başlatıldı. Siyasi ve hukuki olarak da HDP’ye siyasi soykırım saldırıları başlatıldı. Kürtler de bu durumu görünce, ‘madem ki ana akım siyasetinde bize yer yok, oradan dışlanıyoruz, merkezi ve parlamento demokrasisi bize kapatılıyor, biz de yerel düzeyde demokrasiyi geliştireceğiz. Türkiye ancak böyle demokratikleşebilir’ dediler. Zaten demokrasinin anlamı halkın kendi kendini yönetmesidir, öz yönetimdir”.

Güvenlik kaynaklarına göre 11 Mart itibarıyla hendek ve barikat operasyonlarının en kapsamlı yapıldığı Diyarbakır’ın Sur, Şırnak’ın İdil, Cizre ve Silopi, Mardin’in Derik ve Nusaybin ilçeleriyle Batman-Mardin-Şırnak sınırında bulunan Dargeçit bölgelerindeki çatışmalarda 1267 PKK’lı etkisiz hale getirildi. Çatışmalarda 113 güvenlik görevlisinin yaşamını yitirdiği belirtildi.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre ise 7 Temmuz 2015 - 27 Mart 2016 tarihlerini kapsayan 265 günlük sürede terör saldırılarında 215’i asker, 133’ü polis, 7’si korucu olmak üzere 355 güvenlik görevlisi şehit edildi.

Türkiye genelinde IŞİD ve PKK da dahil farklı örgütler tarafından düzenlenen saldırılarda toplam 285 sivil yaşamını yitirirken, hayatını kaybeden siviller arasında 11 çocuğun yanı sıra, 11 Alman, üç İsrailli, iki İranlı ve bir Filistinli de bulunuyor. Geçen yıl temmuz ayından bu yana yürütülen operasyonlarda çoğunluğu PKK'lı beş bin 359 terörist (üç bin 583 ölü, 601 yaralı, 601 yakalanan, 574 teslim olan) etkisiz hale getirildi.

Büyük bölümü terör örgütü PKK ve örgütün gençlik yapılanması YDG-H'ye yönelik olmak üzere pek çok ilde 24 Temmuz'dan bu yana gerçekleştirilen operasyonlarda 10 bin 326 kişi gözaltına alındı, bunlardan üç bin 387'si tutuklandı.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!