Heyecanı Bitenin Dava Ateşi Söner!

​​​​​​​Canlı olmanın, hayatta olmanın ancak heyecanın sürdürülmesi ile mümkün olacağına dikkat çeken Faruk Beşer, Müslümanların heyecanlarını yitirmemeleri için dikkat etmeleri gereken hususlara değinmiş.

Yeni Şafak’taki köşesinde heyecan unsurunun belirleyiciliğine değinen Faruk Beşer yazısında namazın önemini şu satırlarla vurgulamış: “…mümin bir insanda heyecanın canlı tutulmasının en önemli bir aracı, namazını dosdoğru kılmasıdır. Düşünerek, anlayarak ve Allah’a tekmil verir gibi kılmak bizi günde beş vakit Allah’a ve öbür âleme bağlayan bir manevi dinamiktir. Aksi takdirde heyecanımızı yitirip dünyevileşir ve kaybolup gideriz.”

Faruk Beşer “Heyecansızlık Bitirir” başlıklı yazısını birlikteliğin önemine dikkat çekerek şu vurgularla bitirmiş: “…Heyecanı canlı tutmanın bir başka yolu, boş sözlerin konuşulmadığı, boş işlerin yapılmadığı birlikteliklerdir. Allah (cc), ‘dürüst insanlarla beraber olun’ buyurur. Müslüman kalabilmek için bu beraberlikler zorunludur. Tek başına Müslüman olunabilir, ama müslüman kalınamaz. Bir araya gelen himmet sahibi insanlar bir taraftan haftada bir ortak ders yaparlarken, bir yandan da seçme kitap okuyarak bunları ayda bir tartışabilirler. İşe buradan başladıktan sonrası kolaydır, göç yolda düzülür…”

Faruk Beşer’in “Heyecansızlık Bitirir” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz:

Heyecansızlık bitirir

Üsküdar Yedi Hilal Derneği’nde öğretmenlerle hasbihal ettik, bugün motivasyon diye anlatılan hizmet aşkını konuştuk. Neden buna gerek duyduk? Çünkü şu anda eğitimdeki birinci meselemiz bu görevin aşkla, heyecanla sürdürülebilmesidir.

İmam Hatip okulları çoğaldı, İlahiyatlar yüzü aştı. Bu elbette sevindirici bir şey. Zaten bazı çevrelerin bundan müthiş rahatsız olmaları bunun iyi olduğunu gösterir. Ama öğretmenlerde ve öğrencilerde heyecan oluşturulamazsa bunun yerine boşvermişlik, hiçleşme, akıntıya uyma, popüler kültürün girdabında boğulma, hedefsizlik, ibadetsizlik, hatta deizme varan tanrı inanışları yayılıyorsa o zaman bir an önce bunun çaresini bulmamız gerekir. Biz de İmam Hatip okulunda okuduk, hatırlıyorum, okulumuzdaki elli altmış öğretmenden bizde etkisi kalan sadece iki üç tanesidir. Onlar da çok iyi tarih anlattıkları, iyi problem çözdükleri için değil, heyecanlarını canlı tuttukları ve öğrencilerine heyecan aşıladıkları için böyledir. O halde mesele bu heyecanı oluşturmak ve sürdürebilmektir. Bu nasıl başarılır, bunun formülünü vermek kolay değil, ama aklıma gelenleri söyleyeyim.

Hiçbir düşünce ya da dünya görüşü bilgi, eylem, tefekkür ve heyecan olmadan sürdürülemez. Bunlar ne yapıp edip kazanılmalıdır. İmam Rabbanî’nin ilim, amel ve ihlas özetlemesi de bunu anlatır olmalıdır.

Kuranıkerim’e baktığımızda özendirme/terğib ve korkutma/terhib ayetlerinin dengeli bir şekilde yer aldığını görürüz. Bundan şunu anlayabiliriz: İşin esası bu olsa bile sadece müjdeleme, sadece sevdirme yetmez. Uyarma ve korkutma da eğitimde yer almalıdır. Mekke’de inen ayetlerde cennet tasvirlerinin yanında, ağırlıklı bir şekilde cehennem tasvirlerinin de yer aldığını görürüz. Demek ki teşvik ve heyecanın iki yönünü de dengeli bir şekilde kullanmalıyız. Sevginin yanında yerinde kullanılan buğz ve nefret de insani bir duygudur. Kötüden nefret etmeyen, iyiyi yeterince sevemez. İslam, Hıristiyanlık'ta olduğu gibi, tanrı seni seviyor, yeter ki, Crist’e inan gibi tek taraflı bir din değil.

Bu sebeple hiçbir düşünce bir ötekisine sahip olmadan canlı kalamaz. Allah (cc), Hz. Âdem’i yaratmadan önce onun ötekisi olan şeytanı yaratmış ve mücadelesini ona karşı vermesi gerektiğini bildirmiş. Şeytan olmasaydı, iyilikten yana olmak, kalecisi olmayan bir kaleye gol atmak gibi zevksiz ve şevksiz olurdu. Altmışların sonlarında İmam Hatip ile diğer okullar arasındaki spor müsabakalarında ağlaşmaların olduğuna şahidiz. Bu heyecanı sağlayan şeylerden biri, ötekisinin bulunmasıydı. Tarihte ötekisiyle birlikte yaşamayı en iyi şekilde başaranlar Müslümanlardır. Ama bu güçlü inisiyatif sahibi olmayı gerektirir. Şimdilerde İslam dünyasını ezenlerin, sömürenlerin ve müslümanları kanserli varlıklar olarak görenlerin bize birlikte yaşama edebiyatı empoze etmeleri, boğazlanırken dahi ses çıkarmamamız içindir ve retorik olmayı öte geçmez.

Bendenizin görebildiğim kadarıyla mümin bir insanda heyecanın canlı tutulmasının en önemli bir aracı, namazını dosdoğru kılmasıdır. Düşünerek, anlayarak ve Allah’a tekmil verir gibi kılmak bizi günde beş vakit Allah’a ve öbür âleme bağlayan bir manevi dinamiktir. Aksi takdirde heyecanımızı yitirip dünyevileşir ve kaybolup gideriz. Bu konu başlı başına bir konudur ve burada bu kadarla yetiniyorum.

Resulüllah’tan (sa) başlayarak İslam büyüklerinin hayatlarını ve mücadelelerini okumak önemli bir teşvik ve heyecan sebebidir. Hatta Liselere ve İmam Hatip okullarına ‘örnek şahsiyetler’ adıyla böyle bir ders konulması çok anlamlı olur. Çünkü gençliğin şu andaki problemlerinden biri de rol modellerinin bulunmamasıdır. Bugün gençlerin meşhur olup çok para kazanmaktan ve bu yolla her gün yeni bir sevgili değiştirmekten başka bir özelliği bulunmayan artistlere ve sporculara özenmeleri bundandır. Oysa bir Hz. Ömer, Hz. Hüseyin, Salahattini Eyyubi, Fatih, Şeyh Şamil gibi insanların hayat hikâyeleri gençlere çok şey kazandırır.

Heyecanı canlı tutmanın bir başka yolu, boş sözlerin konuşulmadığı, boş işlerin yapılmadığı birlikteliklerdir. Allah (cc), ‘dürüst insanlarla beraber olun’ buyurur. Müslüman kalabilmek için bu beraberlikler zorunludur. Tek başına Müslüman olunabilir, ama müslüman kalınamaz. Bir araya gelen himmet sahibi insanlar bir taraftan haftada bir ortak ders yaparlarken, bir yandan da seçme kitap okuyarak bunları ayda bir tartışabilirler. İşe buradan başladıktan sonrası kolaydır, göç yolda düzülür.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!