"Ben hesaplaştım" derken, Evren'e verdiği 100 lira borcu, faiziyle geri aldığını söylüyor sanki.
Adeta iki kişi arasındaki kişisel bir hesaptan bahsediyor. Kurduğu cümlelerin hepsi kendisi ile sınırlı: "Ben hesaplaşmamı siyaseten yaptım. 1987'de referandumda hakkımı aldım. Sonra yine hükümet oldum, cumhurbaşkanı oldum."
Koskoca tarih, bu ülkede yaşayan bizler, ülkemiz ve yaşadıklarımız adamın hayat macerasının basit ayrıntılarından ibaret. "Ben 12 Eylül ile hesaplaştım." diyor. 12 Eylül ile hesaplaşırken, bu hesaba Demirel'i de dahil etmezsek hatırı kalacak. Demirel bu ülkenin başbakanı idi, 12 Eylül olduğunda. Halktan aldığı oyla iktidara gelmişti. İlk ve vazgeçilmez görevi, aldığı oyların sahiplerinin hakkını, hukukunu korumaktı. Korudu mu? Milletin hukukunu korudu mu? Darbe şartlarının olgunlaştırılmasına neden engel olmadı? Kendisine verilen sorumluluğun ve görevin gereğini neden yerine getirmedi? Getiremeyecekti, orada ne işi vardı? Üstelik ilk değil dördüncü başbakanlığı idi.
Kenan Evren, Demirel'in önceki gün başlayan davaya müdahil olmamasına "şaşırdığını" söylemiş. Ben bu şaşkınlıkta doğrudan adrese teslim bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Evren aslında "bizi neden savunmuyor?" diye soruyor. Dün Milliyet'te Fikret Bila başta olmak üzere bazı gazetecilere yaptığı açıklama doğrudan "darbecileri savunmak" olduğu için bu yorumu yapıyorum. Demirel bu davanın yanlış bir dava olduğunu söylüyor. Gerekçelerinin hepsi yalan-dolan. Geçmişin vuruşan kanatları dahil bütün ülkeyi tek yürek halinde birleştiren bu davayı "ülkenin birliğine zarar verecek" diye eleştiriyor. Evren'in avukatlarının uzun uzun sıraladıkları savunmayı birkaç cümlede özetleyerek tekrarlıyor: "Hangi meşruiyet temeline oturuyorsunuz? Kimin adına kim hak alacak? O gün çıkan yasalar, anayasa ne olacak?"
Ne güzel değil mi? 12 Eylül sabahı, milletten aldığı vekaletin gereğini yerine getiremeyen, halkın hukukunu koruyamayan ve koltuğuna sahip çıkamayan adam kendisini deviren darbecilerin hukukunu savunuyor. Bir şahsiyetsizlik, bir karaktersizlik mi? Yoksa tersine iki taraf arasında derin bir çıkar ilişkisi mi? Demirel'in 12 Eylül davasına karşı çıkmasının ve darbecileri savunmasının sebebi hangisi?
Ben ikincisi olduğunu düşünüyorum. Süleyman Demirel, 27 Mayıs darbesi ile kurulan askerî vesayet düzeninin, muhafazakâr-sağ kesimi temsil etme rolünü üstlenmiş aktörüydü. Askerin gölgesinde, sınırları oldukça dar demokrasiyi sadece ekonomik alanda sorumluluk üstlenerek sürdürmekle görevliydi. 12 Mart'ta, 12 Eylül'de altındaki koltuk alındı, ama hiçbirinde zarar görmedi. Hiçbirine direnmedi. Kendi hukuku da dahil, hiçbir hak arayışına girişmedi. Bugün 12 Eylül'le hesaplaşmak için vaktin çok geç olduğunu söylüyor. Peki 90'lı yılların önce başbakanı, sonra cumhurbaşkanı olarak kendisi ne yapmıştı? Doğru sonuca varmak için bu soruya cevap verelim: "Doğrudan 28 Şubat darbesini yapmıştı". 28 Şubat sürecinin kaptan köşkünde bir numaralı isim o değil miydi?
1977 yılında, Ecevit iktidarında Eğitim Enstitüleri'ndeki ideolojik tahakkümden şikâyetçi olmak için Ülkü Ocakları adına randevu alıp, anamuhalefet lideri sıfatıyla Demirel'le görüşmeye gitmiştik. Arkadaşlarımız okullarına alınmıyordu. "Bu okulları ben açtım" diye özetlenebilecek mekanik bir nutuk çektiğini, arkadaşlarımızın uğradığı zulme dair tek kelime etmediğini hatırlıyorum. Demirel 70'li yılların tırmanan siyasî gerilimini, galiba askerlerin görev alanı olarak görüyordu.
Bize düşen 12 Eylül davası ile beraber Türkiye'nin yaklaşık 40 yılını işgal eden bu demagogla gecikmiş hesabımızı da bitirmek. Demirel "12 Eylül'le ben hesaplaştım." diyor. Biz henüz onunla hesaplaşmadık.
ZAMAN