HAKSÖZ HABER
Dershaneler, atamalar, fişlemelerle kızışan kavgada şimdi de yolsuzluk suçlamalarıyla daha sert bir perde açılmış görünüyor. Gülen grubuna mensup medya organlarında uzunca bir süredir AK Parti Hükümetini zayıflatmaya yönelik ciddi bir tavır ve gayret dikkat çekmekte. Bu tutumun yansıdığı alanlardan biri de hükümetin dış politik çizgisi ve hassaten de Suriye politikası.
Mezkur grubun Suriye’de isyan başladığında açık bir şekilde Esed karşıtı muhaliflerden yana tavır aldığı biliniyor. Hatta bu madya organlarında direnişçilere desteğin yetersizliğinden sıkça şikayet eden haber ve yorumlara da sıkça yer verildiği biliniyor. Mamafih yaklaşık bir yıldır bariz bir tutum değişikliği dikkat çekmekte.
2 tez öne çıkartılıyor: Bir, hükümetin Suriye politikasının başarısız olduğu ve iki Suriye’nin aşırılık tehdidi altında olduğu. Çoğu zaman bu iki tez içe içe geçirilerek, harmanlanarak işleniyor.
Hükümetin Suriye politikasının başarısız olduğu tezi bilumum muhalif çevrelerin ortak iddiası. Sol, Kemalist, ulusalcı, liberal ve Şiileşmiş ‘İslamcı’ kesimlerin başından beri bu tezi dillendirdiği malum. Bu çevreler hükümetin başarılı olup olmamasından öte Esed muhaliflerinin desteklenmesinden duydukları rahatsızlığı hükümetin başarısızlığı şeklinde formüle ediyorlar. Bu koroya şimdilerde Gülen cemaati de yavaş yavaş katılma sinyalleri veriyor.
Bugün Gazetesinin bugünkü (17 Aralı Salı) manşetine baktığınızda bu tavrın tipik bir örneğini müşahede edebiliyorsunuz.
Bazı emekli büyükelçiler bir grup oluşturmuş ve de bir rapor yayınlamışlarmış. Bu monşerlerin rapor diye 2 yıldan fazla bir zamandır tekrarlanan bayatlamış, çürük kokan ve bir o kadar da ilkesizlik saçan yaklaşımlarını gazete “Hesap Hatası” diye manşet yapmış.
Evet, ortada bir hesap hatası var ama bu hata Suriye politikasından mı kaynaklanıyor, yoksa dini bir cemaat olma iddiasındaki bir grubun “hükümete çakacağız” diye açıkça kardeşlik hukukunu, zulme karşı tavır alma sorumluluğunu yok saymasından mı kaynaklanıyor, işte onu bir daha düşünmek lazım!
Burada daha fazla can sıkan, insanı kuşkuya sürükleyen şey ise Gülen cemaatinin Suriye konusundaki bu tavır değişikliğinin merkezinde ne olduğu sorusuna verilebilecek muhtemel cevaplar!
Neden bu grup başta destek verdiği Suriye mücadelesini şimdi karalıyor? Bu değişikliğin nedeni, ABD ve Batı’nın Suriye’de Esed iktidarından yana tavır sergilemeye başlaması olabilir mi acaba? ABD ve Batı medyasında Suriyeli mücahitler hakkında yoğunlaşan karalamalara paralel olarak sergilenen bu tutum değişikliği dikkat çekici değil mi?
Grubun bir diğer ve etkili yayın organı Zaman’da Abdulhamit Bilici’nin bugünkü yazısı da çok dikkat çekici. Zaman gazetesi Londra Parlamentosunda Suriye konulu bir toplantı düzenlemiş. Toplantıya Türkiye’den konuşmacı olarak eski dış işleri bakanı Yaşar Yakış da katılmış ve bildik tezlerini tekrar etmiş. Bildik tezler diyoruz çünkü bu eski politikacı konuştuğu her ortamda hem Esed’in zalim, katil olduğunu söylemekte ama aynı zamanda da AK Parti’nin politikasını eleştirmektedir. Sanki adeta tüm eski politikacılarda rastlanan “ben olsaydım…” tavrını sergilemektedir.
A. Bilici’nin “Suriye’nin 2 acı sürpriz sonucu” başlıklı yazısında yer alan şu cümleleri okuyalım:
“…Eylül ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte BM Genel Kurulu için gittiğimiz New York'ta her yerde Türkiye'nin Suriye'de radikal gruplara desteklediği iddiasıyla sorgulandığını görüp afallamıştım. Londra'da da farklı olmadı. Toplantının ardından sorulan ilk soru, radikal gruplara Türkiye'nin desteği ve yeni tehdit değerlendirmesinde El Kaide'nin geri sıralara düşürülmesi hakkında idi. Hakkımızda oluşan imaj bu soruda açıktı…”
Öncelikle neden şaşırıldığını anlayamadık. Söz konusu imaja grubun katkısı herhalde yadsınamaz! Gazetenizde “IŞİD bombalı arabaları Türkiye’ye soktu, eylem yapacak” türünden haberleri manşetten veren siz değil miydiniz? Grubunuzun televizyon kanalınızda yayınlanan komik ve de seviyesiz dizide Nusra’ya kimyasal katliam yaptırmadınız mı? E, öyleyse neye şaşırıyorsunuz?
Abdulhamit Bilici katıldığı ikinci bir etkinlikten ve oradaki gözlemlerinden de söz ederek yazısına devam ediyor. Onu da okuyalım:
“İkinci etkinlik, Suriye krizinin ülke içindeki derin etkisine dair kritik sonuçlarını gördüğüm, Alevilerin sorunlarının ele alındığı Abant toplantısıydı. Cemevlerinin statüsü, Diyanet'in yapısı ve zorunlu din dersleri gibi uzun zamandır tartışılan konularda yapıcı ve seviyeli bir diyalog yaşandı. Beni asıl etkileyen ise Suriye krizine yaklaşımdaki büyük farklılıktı. Toplumdaki genel kanaat, Suriye krizine taraf olmamızın nedeni, halkın değişim talebine katliamla cevap veren Esed'e karşı insani duyarlılık. Ama konuştuğum Aleviler hiç böyle hissetmiyordu. Onlara göre Türkiye mezhepçi bir siyaset izliyordu. Esed'i, radikal teröre karşı savaşan bir kahraman olarak görenler bile vardı. İnsanî amaçlı Suriye politikasının, Türkiye Alevilerini şimdiye kadar soğuk baktığı Ortadoğu'daki Şii çizgisine yaklaştırıcı etkisini görmek, benim için çok çarpıcıydı. Bir dış politika konusunda mezhep temelli bu denli ayrışma çok yeni bir durum. Çoktan sadece bir dış politika meselesi olmaktan çıkan Suriye krizi üzerine hepimiz soğukkanlı biçimde düşünmeliyiz.”
Alevi toplumunun Suriye konusunda ne düşündüğünü bilmiyor muydunuz? Yeni mi öğrendiniz? Esed severlik yapan bu kesimin bu çirkin tutumunun Erdoğan’ın izlediği politikanın mezhepçi içerik taşımasıyla alakalı olabileceğini düşündüğünüzden mi, soğukkanlı bir şekilde yeniden düşünelim türünden sözler sarf ediyorsunuz?
Ayıptır, günahtır! Kendi kendimizi kandırmayalım! Herkes Alevilerin kahir ekseriyetinin mezhepçi bir saikle başından itibaren ve her şeyiyle Beşar Esed katilinden yana tavır aldığını biliyor, görüyor. Siz de görüyorsunuz! Abant’ta ağırladığınız ve partnerlik yaptığınız bu kesimin temsilcilerini en az bizim kadar iyi tanıyor ve adalet diye, insanlık diye bir dertlerinin olmadığını, sırf kendilerinden gördükleri için açıkça Suriye’de azınlık iktidarının sürmesini istediklerini biliyorsunuz.
Sözün özü, ne hükümetle olan mücadeleniz, ne de Batı’ya yakın durma kaygılarınız Suriye direnişini karalama, Suriye’de binbir zorlukla savaşan mücahitleri karalama hakkını size vermez! Unutmayın, din gününde size de sorulacak! Allah’ın rızasını önemsemeyip, sahte güçlerin onayını önceleyenler bugün Suriye’de acı çeken masumların yaşadıklarının çok daha korkucunu yaşayacaklardır. Ve üstelik de hak etmiş olarak!