Biliyorsunuz Bugün gazetesi çok büyük bir haber yakaladı.
Bir pilot üsteğmenin bir pilot yarbayı arayıp, “Heronlar PKK’lıların yerini belirledi, çok fazla zayiat veriyoruz, Heron’u düşürün” dediğini MİT’in telefonları dinleyerek kaydettiğini ve Genelkurmay’a durumu bildirdiğini yazdı.
Üsteğmen “PKK’lıların” ya da “PKK kılığına girmiş” askerlerin kurtarılması için uçağın düşürülmesini istiyordu.
Lale Kemal’le konuşan Savunma Bakanı da olayı doğruladı.
Dün, Bugün gazetesi olayın bir başka boyutunu ortaya çıkardı.
O üsteğmen pilot, yarbaydan önce, Heronların görüntülerini izleyen istihbarat biriminin başındaki bir tuğamiralle görüşmüş.
O tuğamiral daha sonra Çanakkale Boğaz Komutanlığı’na atanmış.
Bir orduda, “düşman” olduğu söylenen kuvvetleri korumak için “kendi uçağını düşürmek” isteyen subaylar var.
Genelkurmay “bu nasıl iştir” dememiş, olayı normal karşılamış, bu garip oyunun aktörleri de ordudaki rollerini sürdürmüşler.
Biz de bu haberi aldık, “o üsteğmenin korumaya çalıştıkları kimlerdi, PKK’lı mıydı, PKK kılığına girmiş askerler miydi, nereye gidiyorlardı, görevleri neydi” diye sorduk.
Genelkurmay ağzını bile açmadı.
Medya da sustu.
Bugün gazetesinin “ihanet” manşetiyle verdiği bu olaya iki yerden cevap geldi.
Birincisi, bu soruşturmayı “geçiştirmekle” suçlanan askerî savcıdan.
O askerî savcı şu anda bir başka suçtan “tutuklu” bulunduğu için avukatları vasıtasıyla yayınlamıştı cevabını.
MİT’in böyle bir konuşma kaydını kendilerine bildirdiğini, kayıttaki sesle ordudaki birçok pilotun sesini gelişmiş aletlerle karşılaştırdıklarını, bu sesin uyduğu bir üsteğmenle yarbay bulduklarını ancak bu iki subaydan birinin “konuşma ânında” bir uçuşta, diğerinin de “yurtdışı” görevinde olduğunu söylüyordu.
Askerî savcı, “tuğamiral konusuna” hiç girmiyor, ondan söz etmiyordu.
Konuşanlar “o iki subay” değilse hangi iki subaydı, onu da açıklamıyordu.
MİT’in neden o telefonları dinlediğini de söylemiyordu.
Soruşturmayı savsaklamış, derinine girmemiş, suçluları aramamıştı.
Bu konuyla ilgili ikinci cevap ise hiç beklenmedik bir yerden, PKK yönetiminden geldi.
Bir PKK yöneticisi aynen şöyle diyor: “Bugün gazetesi bir yalan haber yayınlıyor.”
Bu “saptamasını” kuvvetlendirmek için de ekliyor, “haber doğru olsaydı o subaylar ihanetle yargılanırdı”.
Zaten meselenin özü bu... Taraf ve Bugün gazetesi de, bu “olayın neden Genelkurmay tarafından ciddiyetle soruşturulmadığını” sorguluyor.
Biz Genelkurmay’a soruyoruz, “neden bu olayın üstüne gitmediniz” diye, cevabı PKK veriyor “çünkü haber yalan” diye.
Şimdi o PKK yöneticisine sormak istiyorum.
Türk Genelkurmayı’nı savunmak niye sana düşüyor?
Nedir Genelkurmay’ı savunmak için gösterdiğin bu telaş?
Genelkurmay susarken sen neden “bu haber yalandır” diye bağırıyorsun, sen Ankara’da iki subay arasında geçen ve MİT tarafından saptanıp dava dosyasına konan bir konuşmanın “yalan” olduğunu nasıl biliyorsun?
PKK yöneticisi, Taraf gazetesine ambargo konulmasını ve okunmamasını istiyor.
Genelkurmay avukatlığına böyle yel yepelek yelken kürek koşarken bir de “Taraf gazetesinin psikolojik savaş yürüttüğünü” söylüyor.
Biz bu saygısız ve kendini bilmez üslubu tanıyoruz, aynısını Genelkurmay’ın generalleri de bize karşı kullandı.
Bu ülkede “silahlı” olanlar nedense “gerçeklerden” aynı şekilde korkuyorlar.
Genelkurmay bize ambargo uyguluyor, PKK da uygulayabilir.
Genelkurmay’ı ilgilendiren bir “suçu” temize çıkarmak için bu kadar hevesli olan PKK yönetiminin, bize Genelkurmay gibi ambargo uygulaması bizi hiç şaşırtmaz, gerçekleri aramaktan da bizi vazgeçirmez.
Biz sokaklarda enselerinden vurulan insanların olduğu bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz ama buna aldırmayız, bizim öfkemiz korkumuzdan büyük, insanların yalanlarla kandırılmasına, zorbalıkla sindirilmesine kızıyoruz biz.
Onun için gerçeği bulana kadar soracağız.
O üsteğmen “kimleri” korumaya çalışıyordu, “PKK’lı kılığındaki” o insanlar kimlerdi, nereye gidiyorlardı, görevleri neydi?
Genelkurmay da, hükümet de bunlara cevap versin.
PKK yönetimi de saçma sapan lafları bıraksın da, “gerçeklerden” neden bu kadar korktuğunu Kürt halkına açıklasın.
TARAF