Herkesi Herkesten Şüphelendiren Bir Mücadele Tarzı..

Selahaddin E. Çakırgil gündemi yorumluyor:

 (Önce bir -iki noktaya genişçe değineyim:

1- Doğduğum topraklardan, halihazırdaki ömrümün yarısını alan bir süre boyunca uzak düşüşüm, inşaallah önümüzdeki günlerde sona erecek. Ancak, bu konuda gerekli kanunî işlemlerin yapılması uzun sürüyor.

Bir taraftan, 24 Aralık -6 Ocak arasındaki Noel tatilâtı yüzünden polis makamlarındaki işlemlerin yapılamayışı; diğer taraftan, ülkeme dönebilmem için gereken pasaportun verilmesi önündeki engeller..

Derken.. Son anda, 1979 ve 83 yıllarında, hakkımda 163. maddeye aykırı olarak, yayın yoluyla propaganda yapmak suçlamasıyla verilmiş olan tutuklama kararlarının, o madde kaldırılalı, 20 küsur sene geçtiği halde, Emniyet’teki bilgisayar sistemlerinden hâlâ da silinmemiş ve aradan geçen 32 seneye rağmen korunmuş olması durumuyla karşılaşıldı.

Emniyet yetkilileri, ‘Biz hukukçu değiliz, bu gibi adlî emirleri sistemden kendiliğimizden silemeyiz, bize mahkemelerin emir vermesi gerekirdi’  diyorlarmış, haklı olarak..

Şimdi o kayıdlar temizlenmeye çalışılıyor.

Komedinin de ötesinde bir durum..

2- Fiilen bulunduğum coğrafyadan ayrılacağım ihtimali üzerine, bazı ziyaretler ve sohbet için davetler daha bir yoğunlaştı. Çeşitli coğrafyalardan gelen sohbet toplantılarının herbirine katılmam yolundaki taleblerin herbirisine olumlu karşılık vermek durumunda olamadığım için mâzur görüleceğimi umarım.

Bu cümleden olmak üzere, geçtiğimiz iki hafta boyunca.. Önce Essen ve Neuss şehirlerinde yapılan sohbet toplantılarından sonra..

Almanya’nın orta-batısındaki Köln’den 500 km. doğudaki Nürnberg’e ve oradan 500 km. kuzeydeki Berlin’e ve oradan Bremen üzerinden Köln’e dönüşle tamamlanan bir-kaç günlük ziyaretler boyunca, saatlerce süren bu sohbetlerde ele alınan konular, müslümanların ortak problemleri etrafında bir görüş alış-verişi ve de serbest kürsü mahiyetindeydi. Bu sohbet toplantılarında konuşulanların hepsini burada anlatmak mümkün değil.. Ama, o ziyaretlerden bir-kaç fikrî tabloyu yansıtmakta yine de fayda vardır sanıyorum.

MÜSİAD’ın Nürnberg’deki şubesinin konferans salonunu dolduran hanımlı-erkekli bir grupla yapılan ve saatler süren sohbet toplantısında dile getirilenlerden hele de bir konuya bilhassa değinilmesi gerekiyor.

Bir hanım kardeşimizin dile getirdiği ve son zamanlarda daha bir artan boşanmaların ortaya çıkardığı sosyo-psikolojik travmalar konusu bu cümleden.. Ayrıca, erkekler arasında son zamanlarda daha bir artan ikinci evliliklerin ve aile bozulmalarının taraflar ve hele de çocuklar üzerindeki derin olumsuz etkileri üzerinde dile getirilenlere özellikle değinmek gerekiyor.

Hele de, erkeklerin kendi aralarında latife yollu da olsa, yeni evlilik düşünülüp düşünülmediği konusundaki konuşmaların, müslüman erkeklere asla yakışmadığını burada da tekrarlamalıyım. Bu gibi konularda hanımlar kadar erkeklerin de lâtife yollu konuşmalarının ahlâkî açıdan insanı küçülten durumlara yol açacağını unutmamak gerekir.

Ayrıca, Avrupa ülkelerinde kaybolup giden nesillerin nasıl korunacağı konusunda da uzuun sohbetler oldu..

Bu noktada da hatırlanması gereken husus, kaybolup giden nesillerin sadece Avrupa’da olmadığı, her yerde olduğu; ama, karşılığında müslüman ailelerin ve yeni nesillerin de geçmişe göre daha şuûrlu olarak geliştiği, ümidsiz olunmaması gereğine dair görüşler üzerinde durulmayı hak ediyor.

Bu konular konuşulurken, insanın zihninde ister-istemez,  Yahyâ Kemâl gibi birisinin bile 95-100 yıl öncelerde yazmış olduğu ‘Ezansız Semtler’  yazısı canlanıyordu. Ki, Y. Kemâl o yazısında, müslümanların çocukluk rüyasını görerek yetişenlerin daha sonra o atmosferden uzaklaşsalar bile, bağlanacağı yeri bilenlerin yine de anne-millet’e dönebileceklerini, ama, nereye döneceklerinin bilgisinden bile mahrum olanların asıl problemi oluşturacağını söylüyordu.

Yazının Devamı >>>

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!