Biz, 'AK Parti'ye karşı CHP ile ittifak, milletimizin düşmanlarıyla ittihat etmeniz sizin tercihinizdir ve bu tamamen gündelik çıkarlarınıza, iktidardan nemalanmanıza mahsus talepleri içeriyor olmakla dünyevidir. O halde, dünyevi olanda savaş dilinizi maddi, somut gerçeklikler üzerine kurunuz. Sakın ola Din'i buna alet etmeyiniz, istiskal ve istismara kalkışmayınız; metafiziği kendi yükselişiniz için merdiven olarak kullanmaya yeltenmeyiniz' dedik.
Bunları derken nedenlerini de ilettik:
1-'Din kendisini çıkarlarına alet etmeye kalkışanları maskaraya çevirir.'
2-'Sizi destekleyeceğini sandığınız örnekler dönüp sizi vurur.'
Peki, siz ne yaptınız?
Bir eliniz yağda, bir eliniz balda yaşadığınız halde kendinizi 'din mazlumları'yla eşitlemeye kalkıştınız.
'Her dönemde âlimlere, âbidlere, zâhidlere olmadık suçlamalar yapılmış, akla hayale gelmedik kötülükler o güzel insanlara reva görülmüştür.' diyerek kendinizi alim, abid, zahid postuna (şıracının şahidi bozacı kabilinden desteklerle) oturtmakta gayretkeş oldunuz, size itiraz edenleri de 'maskeli zulüm' içinde olmakla suçladınız.
Kur'an'ın 'Fe eyne tezhebûn' hitabından kendinizi muaf tutup, bu ilahi soruyu muarızlarınıza karşı bir mızrak gibi salladınız.
Kendinizi Hz. İsa'nın masumiyet halkasına dahil edip, halinizi ve sözlerinizi onaylamayanları 'İskariyotlar' olarak damgalama terbiyesizliğine düştünüz..
Daha da ileri giderek (çünkü bir kere hadsizleşenin haddi artık hadsizliktir) 'Siyaset, siyaset olalı bu kadar hakaretamiz yaklaşım görmedi. (...) Yalan söylüyorlar, karalama yapıyorlar, hakaret ediyorlar. İnsan sormaya utanıyor eski dostlarına: Yahu hiç mi kutsalınız kalmadı? Gözünü hırs bürüyen adam kutsal mı tanır Allah aşkına! dediğinizi duyar gibiyim. Ancak unutmamak gerekiyor, her şey bu fani dünyadan ibaret değil ki hayatın bütün anlamı seçim sandığına sıkışıversin' savunmaları içinde ahiret yurdunu, kutsalı, ahlakı, metafiziği babanızın malı gibi görerek yavuz hırsızlık yaptınız.
Sonra sandığa gidildi; sonuç malum.
Zaten seçimle ilgili şu ya da bu nedenle zikredilen her husus size bir şamar gibi değdiği, bir tokmak gibi başınıza indiği, içinizde hala yüz sahibi olanların yüzlerini kızarttığı için, malum olanı ilam ederek bu mezkur etkiyi artırmak istemem.
Fakat yine rahat durmuyorsunuz. Yine Din'i istiskale ve istismara bu kez 'içe dönük mesaj; hizmetçilere moral takviyesi' niyetine bunu yapıyormuş gibi yapıyorsunuz ama Dini arketipler (a'yan-ı sabiteler), kültürel kodlar inananların tümüne ait olduğu için yine bu gayretinizde kendi dışınızdakileri olumsuzluk katına oturtmaya çalışıyorsunuz. Üstelik yine verdiğiniz örnekler önce sizi vuruyor.
Biriniz Selefilik, İslamcılık, 31 Mart, Şeyh Said ayaklanması, Menemen hadisesi, Türkiye'deki askerî darbeler, Mısır ve İhvan-ı Müslimîn konularını bir Oryantalist gibi okurken, bir diğeriniz de kuyu arketipinden hareketle, 'sayıya göre değil ağırlığa ve İlahi adalete göre hareket etmek'ten dem vurup, (ittifak ve ittihadınızı) seçmeyenlerin iradesine hakaret ettikten sonra 'Kardeşler arasında Yusuf (as) azınlıktaydı. Bünyamin hariç diğer 11 kardeş, Yusuf'u (as) kuyuya atıp ondan kurtulma hükmünü vermişti.' diyebiliyor.
Bununla da yetinmeyip, 'Biz dünya iktidarı için, ganimet ve zenginleşmek için yazıp çizmedik. Bizim, 'kazanacağız ve dünyanın nimetlerine konacağız' diye de hiçbir amacımız olmadı. Bizim hakkın sesi olmak diye bir derdimiz vardı.' Yalanına sığınarak, güya hizmet-içi bir irşada geçiş yapıp, 'Ama biz durduğumuz yerde duruyoruz. İyi ki hakkın, hukukun ve adaletin yanında yer aldık. Yusuf (as) nasıl olsa o kuyudan kurtulacak.' salvosunu atıyor.
Hayır hayır, ben ezik domateslerin üstüne tekrar basmayacağım; 'bu vb. örneklerin arkasına saklanamadığınız seçimde belli oldu' demeyeceğim ama yine de kendi lehlerine çarpıttıkları mezkur örnek üzerinden şunları soracağım:
Siz (Allah muhafaz buyursun) Hz. Yusuf'u temsil ediyorsanız, Ruben de bugünkü İsrail'i mi temsil ediyor?
Siz ümmet için 40 yıldır hangi umutvar rüyayı gördünüz ve duayı ettiniz ki kendinizi Hz. Yusuf'un makamına oturtuyorsunuz?
Kardeşlerinizi düşürmek için kuyular açarken basıldığınız halde, nasıl bu kadar kıvırtkan olabiliyorsunuz?
Hz. Yakup'un 'lâ taksus' söyleyişi sizi zerre kadar ilgilendirmiyor da mezkur arketipi saptırmak, ilgili ayette doğrudan sizi işaret eden sonuçları kendi dışınıza itmek neden sizi bu kadar ilgilendiriyor? Artık 'lâ taksus' emrine ve sonuçlarına bakarak susmayı bilseniz de (büyük oranda meczuplar tarafından ipoteklenmiş) aklınızda düşünmeye, ders çıkarmaya birazcık yer açılsa olmaz mı?
Ha bir de neden 'Bünyamin hariç diğer 11 kardeş' denilemeyeceğini öğrenmek için (madem Kur'an'ı doğru okuyamıyorsunuz) bari malum dostlarınız sayesinde Tevrat'ı doğru okuyun, Tevrat'ı!
Yeni Şafak