Her şeyi Başbakan’dan biliyorlar

Yavuz Bahadıroğlu

Sarı yaprak düşse Başbakan’dan biliyorlar...

O kadar ki, televizyonlardaki bazı programların kaldırılmasından bile onu sorumlu tutuyorlar...

“Vay!.. Başbakan’ın işine gelmedi, programı kaldırttı...”

“Falan programcı filanı konuk etti, Başbakan kızdı, programcının işine son verdirdi...”

“Filan köşe yazarını gazeteden attırdı...”

Bu kadar pimpiriklenmenin sağlığa zararlı olduğunu öncelikle söylemeliyim.

“İdraki meali bu küçük akla gerekmez,

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.” (Ziya Paşa).

Medya dünyasındaki her kıpırtının Başbakan’a fatura edilmesi, bir kesimin Başbakan’dan duyduğu korkuyu gösteriyor.

Böylesi korkular gerçekten de sağlığa zararlıdır: Depresyon, hatta panik atağa kadar gider. Benden söylemesi...

Her şeyi ne kadar da abartıyorlar...

Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun Hürriyet’ten, Uğur Dündar Star TV’den atıldıklarında kıyametleri koparmışlardı...

Adeta yer yerinden oynamıştı...

Sonra medyada irili-ufaklı değişiklikler yaşandı. Zaman içinde bazı programlar kaldırıldı, bazı programcıların işine son verildi...

Tabii hepsinin faturası Sayın Başbakan’a çıkarıldı...

“O attırıyor!..”

“İşine gelmeyen programları o kaldırtıyor...”

“Patronlara o baskı yapıyor!”

Çok tuhaf, hatta alabildiğine gülünç!

Başbakan’ın işi-gücü yok da, televizyoncularla mı uğraşacak?

Medya patronlarına, “Şunu at, bunu al” diyecek...

Medya patronları da o kadar zayıf karakterli olacaklar ki, her dediğine “Başüstüne” çekecekler, istediğini atacak, dilediğini alacaklar!

Bendeniz de TV Net’te “Tarihçe” ismi altında üç yıl müddetle tarih programı yaptım. Gerekçe göstermeden programımı kaldırdılar. Gidip de kimseye hesap sormadım. Kimseye yalvarmadım, dert yanmadım, hesap sormaya kalkmadım...

“Programımı Başbakan kaldırttı” diye de tafra atmadım. Çünkü yöneticilerin böyle bir hakkı var. Bu bir arz-talep kuralıdır. “Talep” oldukça “arz” edilir. “Talep” düştüğünde ise başka yollar (programlar) düşünülür.

Öküz altında buzağı aramanın anlamı yok.

Öyle olsaydı, bazı programcılarla köşe yazarları ısrarla 28 Şubat şakşakçılığını devam ettirebilirler miydi?..

Vaktiyle Çevik Bir’i Cumhurbaşkanı ilan eden showmenler (Beyazıt Öztürk), konumlarını koruyabilirler miydi?

Bazıları hâlâ “ulusalcı” takılabilirler miydi?..

Ergenekoncuları destekleyebilirler miydi?..

Başbakan’a ve siyasi duruşuna ağız dolusu sövenleri ekranlara çıkarabilirler miydi?

Hani “kerameti kendinden menkul” diye bir deyim var ya, bunlar öyle...

Ne kadar “usta gazeteci” ve “duayen televizyoncu” olduklarını, buna rağmen kovulduklarını anlatıp duruyorlar...

İnsanın aklına şöyle bir soru takılıyor:

“Birader o kadar usta olsaydın, seni havada kaparlardı...”

Kapmadılar. Ya “ucuz” gazetelerde zar-zor bir köşe buldular, ya da işsiz-güçsüz kaldılar.

Bir zamanlar Türkiye’nin gündemini belirleyen Uğur Dündar’ın bugün ne yaptığından kimin haberi var? (Arada bir televizyonlara bağlanmasa sesini bile unutacağız).

Yine aynı konumda bulunan Emin Çölaşan’ın hangi gazetede yazdığını biliyor musunuz?..

Bekir Coşkun durup dururken TSK’daki generallere küfretmeseydi, neler yaptığından nerelerde yazdığından habersiz yaşayacaktık.

Diğerleri de aynı akıbete uğrayacaktır. Çünkü bazıları bulundukları makama itibar kazandırırlar, bazıları ise bulundukları makamdan itibar kazanırlar.

YENİ AKİT