Erkam Kuşçu, Semih Kaplanoğlu’nun bağlılık üçlemesinin ilk filmi olan “Bağlılık-Aslı” filmini kapsamlı bir analize tabi tutmuş.
Erkam Kuşçu’nun Temmuz dergisinin 37. sayısında yayımlanan yazısını ilginize sunuyoruz:
Her Şey Aslına Rücu Eder: “Bağlılık-Aslı”
Türkiye’nin yaşadığı modernleşme süreci birbirini takip eden sancılı, siyasal, ekonomik, sosyal birçok olayı içerisine alarak günümüze kadar geliyor. Modernleşme bir düşünme biçimi olarak kendisini merkeze koyduğundan beri hegemonyasını kendisinin dışındaki dünyaya dayattı. Bu durum başta Hristiyanlık olmak üzere doğu dinlerini ve inanış-yaşayış biçimlerini çok temelden etkiledi. Tabi ki İslam dünyası da bu yaşananlardan etkilendi, etkilenmeye devam ediyor. Modernizmin düşünme melekemiz üzerinde kurduğu tahakküm o kadar etkili oldu ki İslam dünyasında, İslam’ın buna cevap veremeyeceğini düşünerek modernleşmeyi esas alan toplumsal bir grup var oldu. Bu kırılma çok esaslı bir problem olarak hala önümüzde durmaya devam ediyor. Müslümanların düşünce sorunlarını çözmek yolunda atacakları her adım aslında biraz evvel zikredilen sürecin daha iyi anlaşılması ile mümkün gözüküyor. Eleştirel bir bakış açısına sahip olmamız gerektiği tartışma götürmez. Modernizmin belirleyiciliğinden kurtulmak ve onunla hesaplaşmak için önce kendi halimizin farkında olmamız ve buradan hareketle ölçülü, adil bir cevap vermemiz gerekiyor.
Kopuş
İçerisinde yaşadığımız dünyayı meydana getiren şeyi anlatacak en iyi kelime belki de “kopuş” kelimesidir. İnsanlık daha evvel hiç deneyimlemediği bir şeyi yaşayarak ilahi olan merkezli bir tasavvurun dışında kendisini (insan) merkeze alan bir dünya tasavvuru inşa etti. İnanma ihtiyacını karşılayacak sahte tanrılar olarak ideolojiler, sistemler ve kurumlar geriye kalan büyük boşluğu doldurmak için 200 yıldır büyük bir çaba gösteriyor. Yaşadığımız bu kopuş merkezine aldığı insanı mutlaklaştırarak aslında her şeyi paramparça etme yoluna gitti. Cemaatler, ümmetler, aileler artık sentetik yapılar olan uluslar, vatanlar ile anlamlandırılmaya daha doğrusu anlamından yoksun hale getirilmeye çalışıldı. Bu anlamıyla modernizme karşı insanlığın son sığınağı olan ailesi-yuvası son dönemde yaşanan toplumsal cinsiyet ve üçüncü cins(!) tartışmalarıyla potaya konuldu diyebiliriz. Ne yazık ki bizleri hayra çağıran ümmetimizi kaybettikten sonra ailelerimizi de tam anlamıyla kaybetme riskimiz az evvel zikredilen kopuşun ne kadar derinleştiğini görmemiz açısından önemli. Bu bağlamıyla Semih Kaplanoğlu bağlılık üçlemesinin ilk filmi olan Aslı ile çok önemli bir sorumluluğu üstleniyor ve aynı zamanda büyük bir risk alıyor. Bağlılık filmi anne-evlat ilişkisi üzerinden ailenin varoluş kavgası üzerine esaslı bir deneme yapıyor. Bizce modernizme dönük eleştirel tavrın bu mesele üzerinden yapılması filmi ayrıca değerli kılıyor.
Bağlılık Aslı filmi sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalar ve filmin oturtulmaya çalışıldığı siyasal zeminle bağlantılı olarak ele alınamayacak kadar önemli meseleler ile uğraşan bir yapım. Filme karşı indirgemeci bir yaklaşımla yapılacak her değerlendirme bu noktada anlamaktan uzak çabalar olarak değerlendirilebilir.[1] Dikkat ve rikkat ile yapılacak değerlendirmeler filmin basitçe gelenek-modernlik ikileminin ötesinde bir şeyler söylemeye çalıştığını görecektir. Bu bağlamda ana karakter Aslı üzerinde düşünmek faydalı olacaktır. Çalışan bir kadın olarak Aslı doğum sonrasında çocuğuna bir bakıcı bulup iş hayatına dönmek istemektedir. Aslı’nın kendi annesi ile yaşadığı sorunlu ilişki evladı ile kurduğu ilişkinin de temel kalkış noktası gibi gözükmektedir. Aslı çocuğunun süt alışkanlığını kesmek için hormonları düzenleyici bir ilaç kullanarak çocuğunu sütten kesmeye çalışır. Çalışmak Aslı için bu kadar vazgeçilmez gözükmektedir. Nihayetinde bankadaki işine geri dönecektir. Aslı aynı zamanda yemek yapmaktan çok hoşlanmayan bir kadın tipidir. Yaptığı yemeklerde tariflerden faydalanmakta yani bu konuda pratiğe sahip olmamaktadır. Tüm bu örnekler Aslı karakterini modernlik içerisine yerleştirmemize yeter gibi gözükürken burada bir durup düşünmek gerekebilir. Aslı karakteri bu bağlamda zengin, şımarık kariyer kadını olarak nitelendirilmesini engelleyecek özelliklere sahiptir. Bisiklet onarabilecek kadar tamir-tadilat işlerinden anlamakta, yol ortasında hayatını kaybetmiş bir köpeğin cesedini yol kenarına taşıyabilecek kadar da korkusuz bir karakterdir. Filmde, Aslı karakteri üzerinde derinlikten yoksun bir yargılamadan bahsetmek mümkün değil. Yani Aslı karakteri beceriksiz, kendini beğenmiş iş kadınının ötesinde daha hayatın içerisinde bir portre çizmektedir ki bu karakterin yazımı noktasında bir takım klişelere sığınılmadığının ve daha adalet merkezli bir çaba olduğunun kanıtı.
Bağlanmak
Bağlılık-Aslı filmi için en temelde söylenebilecek şeylerin başında “öze dönüşü” esas alan metafizik yapısı geliyor. Öze dönüşten anladığımız şey az evvel zikretmeye çalıştığımız kopuşla bağlantılı olarak ele alınmalı. İnsanlığın modern dönem ile içerisine girdiği kriz onu var eden temel malzemeden kopardı. İnsanı tek başına, rüyasız, ilkesiz hale getiren bu kopuşa karşı öze dönmek bir anlam bulma çabasını muhtevasında barındırıyor. Bu terkip aynı zamanda köklere dönük perspektifi de içerisinde taşıyor. Zira insan rabbinin emrine kulluk vazifesi için yeryüzüne -bir anlamıyla- atılmış bir varlık olarak özünü aramaktadır. Bu arayış hali anlam çabasının bizzat kendisi olarak düşünülebilir. Alem içerisindeki yerimize ve hayatın mahiyetine yönelik hikmetli bir duruş bizce bu şekilde sağlanabilir. Bu noktadan hareketle filme dönecek olursak, Aslı’nın bebeğini sütten kesmek için kullandığı haplar ilk başlarda işe yarayacaktır. Ancak yaşanan hadiselerin neticesi olarak filmde Aslı’nın sütünün yeniden geldiğine şahit olmaktayız. İnsanın kendisini hapsetmeye çalıştığı anlamsızlık hali karşısında vücut, fıtrata-özüne dönük bir ısrarla sanki bu duruma karşı direnmektedir. Fıtrata dönüş bu anlamıyla çok güzel bir rikkat ve dikkatle ele alınarak metaforlaştırılıyor filmde. İnsan istemese de modernliğin dönüştürücü kimliğine karşı sanki bir takım güçlerle desteklenmektedir. Bu güçler ise onu var eden malzemeden yani fıtratından gelmektedir denilebilir. Bu sayede anne ve evlat arasındaki metafizik bağ kendiliğinden beliriyor. Evlat sanki annesini özüne, hakikate çağıran bir yol gösterici olarak karşımıza çıkıyor. Bebeğin annesi ile kurduğu bu bağ aralarında kimselerin anlayamayacağı bir üst dilin oluşmasına da imkan sağlıyor. Bir sahnede bebeğin annesine attığı uyarıcı bakış buna örnek olarak gösterilebilir. Bu bağ, bağlanmaktan gelen bir direniş muhakkak. Modern dünyanın anneyi anne, babayı baba, çocuğu çocuk, dedeyi dede olmaktan çıkartan, aslında baştan çıkartan[2]saldırısına karşı yapılan bir direniş… Bu noktada filmin çok başarılı anolojiler kurduğunu vurgulamak lazım. Modern kent ve iş ortamının “kabalık yalnızlığı” ve insanları hapsettiği tekdüzelik esaslı bir şekilde seyirciyle buluşturuluyor. Aslında bu husus filmin tahkik etmeye, tefekkür etmeye çağıran bir yapısının olduğunu da ortaya çıkarıyor. Ortada yaşanan bir hesaplaşmadan bahsedilecekse bunun olmaması da düşünülemez zaten.
Son bir husus olarak, filmin yargısız infazlara mahkum edilmesi ve siyasal kutuplaşmaya malzeme kılınması noktasında Aslı’nın babası ile olan sahnelerinden söz etmek gerekebilir. Aslı’nın babasının gündüz vakti içki içen, ofisinde Atatürk portresi bulunan yarı-aydın bir karakter oluşu bazı kesimlerin tepkisini çekti. Biz bu noktada çok ahlaki bir duruş ortaya konulduğu kanaatini taşıyoruz. Modernleşme ile hesaplaşırken Türkiye’yi cebren modernleştirenlere hiç değinilmemesi tutarlı olmazdı. Haksızlık yapılmış olması için baba ile kızının ilişkisi noktasında “gaddar” bir babalık rolünden söz edilmesi gerekirdi ancak böyle bir durumun söz konusu olmadığı vurgulamak gerekiyor. Aksine bu ilişkinin kendi içinde gayet doğal gelgitler yaşanan bir ilişki olduğu izleyiciye hissettiriliyor. Bu doğallık filmin tüm katmanlarında kendisini hissettiriyor. Aslı ile kocasının ilişkisindeki gerçeklik ve diyalogların başarısının da buraya dayandığı aşikar. Geri kalanını üçlemenin diğer filmlerinde göreceğiz. Unutulmaması gereken Semih Kaplanoğlu, Türkiye’de, her anlamıyla farklı ve dikkate değer bir sinema yapıyor. Bunu önyargıdan uzak bir gözle bakmaya çalışan herkesin göreceği kanaatindeyiz…
[1]Örnek bir yazı için: Bağlılık-Aslı: Dayatılan Kutsal Annelik Modeli- Güzin Tekeş http://www.tersninja.com/baglilikasli/amp/?__twitter_impression=true
[2]Semih Kaplanoğlu’nun Anadolu Ajansı ile filmi hakkında gerçekleştirdiği röportajdan alıntılanmıştır. https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/baglilik-asli-evrensel-bir-hikaye-anlatiyor/1584866