Gökhan Özcan/Yeni Şafak
Müslüman hata eder ama yoz ve ölçüsüz olamaz!
Dinin nasıl anlaşılması gerektiğine dair zihni ve kalbi mesai harcayan, böyle sahici bir merak ve gayret içinde olan insanların sayısı yazık ki gittikçe azalıyor. Oysa din temeli inanmak olan bir şey… İnanmak, teslim olmak ve hayatı buna göre anlamak ve yaşamak gerekiyor. Bu bütün inanışlar için geçerli bir şey ama İslam varlığa bakışınızdan günlük yaşantınıza kadar hayatın her anında ve alanında kayıtsız şartsız bağlılık göstermenizi istiyor sizden. Müslüman olmak, İslam’ı insanlığınıza giydirmek demek… Baktığınız yere Müslümanca bakmak, öyle görmek, öyle anlamak, öyle davranmak demek…
Şüphe yok ki fiillerimizde sapmalar oluyor, nefsimize uyuyoruz sık sık, hata ediyor, günah işliyoruz. İslam kulların zayıflıklarını da öngören, buna alışkanlık haline getirmemeleri kaydıyla hatalara belli ölçüde müsamaha gösteren, tövbe kapısını açık tutarak tabiri caizse yanlışları sebebiyle onları gözden çıkarmayan bir din. Öte yandan zihnen ve kalben iman çizgisinden ayrılırsanız bunun affı yok, o noktada mutlak bir sadakat gerekiyor. Bu sebeple İslam’ı doğru anlamak meselesi aslında son derece kritik bir mesele…
Bugün dini bir hassasiyeti olmayan seküler zihniyetteki kişilerin Müslümanları ve yaptıklarını yargılamak ve mahkum etmek noktasında iyi niyetle açıklanamayacak fazladan bir çabaları olduğunu görüyoruz. Dinini kimliği gibi gören insanların seküler eleştiriye maruz kalan davranışlarının bir kısmında aslında hiçbir yanlışlık yok, inanmayanların inananları anlayamaması ile ilgili sorun… İnsanların hem Müslüman hem seküler olabileceklerini sanıyorlar, bunun mümkün olmadığını da anlayamıyorlar.
Diğer bir kısım insan da var ki, bağırgan bir muhafazakarlık iddiası ile ortadalar ama davranışlarının İslam’la, Müslümanca bir anlayışla örtüşen hiçbir yanı yok. Ne itikadi olarak ne insani olarak ne de ahlaki olarak… Muhafazakâr bir görüntüyle etrafta dolaşıp, Allah’ın men ettiği pek çok şeyi yapabilen, bunları töresi haline getirebilen, İslam görgüsünden, şer’i ölçülerden ve nezahat sahibi olmaktan uzak, yoz ve ne yazık ki inandığı değerlerin cahili bu insanlar…
Müslümanların her yaptıklarında inançlarına, insani esaslara ve ahlaki kaidelere uygun hareket etmesi gerekiyor, aksi günah sınırlarından içeriye giriyor ve tövbeyi gerektiriyor. Ancak neyin günah neyin mübah olduğu konusunda büyük bir kafa karışıklığımız var bugün. Varlıklılar servetlerini istedikleri gibi harcaya-bileceklerini sanıyor, ihtiyaçları olmayan büyüklükte lüks araçlar kullanıyor, şatafatlı, zevksiz ve görgüsüz düğünler yapıyor, o düğünlerde her türlü israf hududunu rahatlıkla aşabiliyorlar mesela. Önce insan olamadığı için masum bir cana kıyabiliyor, sonra da gidip namazını kılabiliyor bazıları mesela. Bunlar da istisna değil ama daha yaygın, daha sinsice karakterimize sızan başka bozulmalar da var. Sosyal medyada gündelik bir alışkanlık olarak insanlara rahatlıkla hakaret edebiliyor, hakkaniyetten uzaklaşabiliyor, iftiralara ortak olabiliyor, tecessüs, gıybet, kul hakkı gibi İslam ahlakının çok temel kaidelerinden gözü kapalı uzaklaşabiliyoruz mesela. Zamanın nasıl kullanılması gerektiği konusunda Efendimizin (SAV) koyduğu ilkeleri rahatlıkla göz ardı edebiliyor, boş işlere, malayani mevzulara her gün çok kıymetli saatlerimizi ayırabiliyoruz mesela.
Uzatmaya gerek yok, böyle onlarca modern acayiplik davranışlarımıza sirayet etmiş durumda. Müslümana özgü nezih ve incelikli duruşa toplumsal hayatımızda nadiren rastlayabiliyoruz artık. İncelemediğimiz gibi gittikçe daha da kalınlaşıyoruz. Evet, kötü niyetlilerin ve inançlı olmayı anlamayanların maksatlı tezvirat ve ithamlarının bir önemi yok! Ancak bizim kendimize bakışımızda, Müslümanca olmayan hallerimizi görüşümüzde ve bilinçli bir unutkanlık içinde göz ardı ettiğimiz kadim kaideleri sahiplenişimizde ciddi sıkıntılar olduğu da bir gerçek.
Her Müslüman kişinin, istikameti üzere olduğu dini doğru temsil etmek gibi bir sorumluluğu var. Hatalarımız var elbette ama bu hataları hata olarak görmeme ve nedamet duymama hakkımız yok. Hele İslam ile hiç bağdaşmayacak görgüsüzlükleri ve ölçüsüzlükleri üzerimizde memnuniyetle taşıyor olmamızın ve dahası abuk sabuk bahanelerle meşrulaştırmaya çalışmamızın hiçbir izahı yok ve olamaz da!