Aziz şehidimiz, Filistin halkının kahraman evladı İsmail Heniyye’nin çağrısına icabet ederek meydanlara çıkan tüm Mümin ve Müminlere selam olsun!
Bugün Heniyye’nin çağrısıyla Müslümanlar meydanlarda ama çağrının sahibi Heniyye aramızda yok. O şehadeti saadet bilmiş, mektep kılmış, kendilerine yol azığı eylemiş kahraman bir halkın liderlerinden biri olmanın gereğini yaptı, ahdini yerine getirdi ve Rabbine kavuştu. Allah Teala onu cennetiyle mükafatlandırsın!
Kardeşler “minel müminin ricalun” diye başlayan Ahzab suresinin ayetini ne çok tekrarlıyoruz bu sıralar. Gerçekten de şahitlik ettiğimiz süreç Allah yolunda kınayıcıların kınamasından korkmadan, pazarlık yapmadan mallarıyla canlarıyla cenneti satın alan, sözlerine sadık kalan nice yiğitlerimiz olduğunu bize gösterdi, onlarla iftihar ediyoruz. Onlar için üzülmüyor, sadece intikamlarının alındığı günlere bizi eriştirmesi için Rabbimize yalvarıyoruz.
10 aydır Siyonist çetenin ve ABD’nin Gazze’de Filistinli kardeşlerimize karşı işlediği büyük zulme, vahşete, sistematik bir nitelik kazanmış soykırıma şahitlik ediyoruz. Kabul edelim ki sözün çok anlamsızlaştığı, hepten zorlaştığı bir süreç bu. Siyonist çete katliam ve vahşet dozunu sürekli tırmandırarak adeta tüm dünyayı çaresizlik ve acziyet hislerine mahkum etmeye çalışıyor. Yapacak bir şey yok karamsarlığını, teslimiyeti dayatıyor.
Oysa konuşmak, haykırmak, zulmü hiç durmadan lanetlemek zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Şahitlik ettiğimiz dehşet manzaraları karşısında çaresizlik duygularına sürüklenip söz söyleyemez, hareket edemez hale gelmenin Siyonist çete ve şürekasının hedefi olduğunu bilmeliyiz. İşte bu yüzden hiç susmamalı, asla yorgunluk, bıkkınlık duygularına kapılmamalı, kanıksama, alışma illetine prim vermemeliyiz. Gücümüz yettiğince, avazımız çıktığınca zulmü ve zalimleri lanetlemeye devam etmeli, Gazze direnişine şahitliğimizi en güçlü şekilde sürdürmeliyiz.
Onların planlarının bir önemi yok, mahkemelerin vereceği hükümlerin, uluslararası kurumların bu vahşet karşısında hangi tavrı alıp almadığının da bir önemi yok. Belirleyici olan tek şey Gazze halkının direnişini azimle, kararlılıkla sürdürüyor olması. İşte o direniş umudu temsil ediyor.
İşgale, tuğyana, zulme, soykırıma direnen Gazze halkı ekmekten de, sudan da hatta evlatlarından da önce izzete, şerefe, özgürlüğe talip olduğunu; Rabbu’l-Alemin’den başkasına kulluğu asla kabul etmeyeceğini haykırarak kanıyla, canıyla yeryüzüne çok muazzam bir adalet ve insanlık dersi veriyor.
Şunu bilelim ve hiç tereddüt etmeyelim ki hepimiz, tüm insanlık yeryüzüne, gelecek nesillere şanlı bir direniş mirası bırakan Gazze’ye borçludur, borçluyuz. Aslolanın bir biçimde yaşamak, hayatta kalmak değil, hayata anlam katmak olduğunu direnerek haykıran Gazze izzetin, şerefin, özgürlüğün, kıyamın evi olduğunu ispatlıyor. Bir kere daha tüm bu hakikati kanıyla tarihe yazarken, hepimizi, tüm insanlığı, ruhlarını cellatlara satmamış dünyanın tüm vicdan sahiplerini harekete geçmeye çağırıyor.
“Bedeninizle, kanlarınızla, silahlarınızla yanımızda olamazsanız da sesinizle, ruhunuzla, dualarınızla bu savaşta yerinizi alın, safınızı netleştirin” diyor. Ve işte bu çağrıya icabet için meydanlardayız. Aylardır asla boş bırakmadığımız meydanları bugün daha bir güçlü şekilde dolduruyoruz. Bugün her yerde Şehidin çağrısına icabet eden binlerce, yüzbinlerce Filistin dostu meydanlarda elhamdulillah.
Bu vesileyle dikkat çekmek istiyorum. Bazı kardeşlerimiz “neden hep birlikte değiliz, daha büyük bir etkinliğe ortak olmadık” diye soruyorlar. Kardeşler Allah için atılan her adımı önemsiyoruz, hakikati, adaleti haykıran her ses bizim sesimizdir. Bu çağrıya uyup sokaklara çıkan herkesten Allah razı olsun! Ama biz sadece olağanüstü durumlarda bir infial duygusuyla sokaklara çıkmayı doğru ve yeterli görmüyoruz. Aslolanın zulme karşı düzenli, sürekli, nitelikli eylemler, kalıcı şahitlikler sunmak olduğuna inanıyoruz.
Ve bir kere daha tam 10 aydır bu şahitlik görevini kararlılıkla sürdüren kardeşlerimizi tebrik ediyoruz. Ara vermeden, yorulmadan, mazeret ileri sürmeden 10 aydır her hafta meydanlara çıkan siz Mümin ve Müminelerden Allah Teala razı olsun, Rabbul Alemin amellerinizi, amellerimizi kabul eylesin; yaptıklarımızı o zorlu, dehşetli din gününde bizlerden mazeret olarak kabul buyursun!
Son olarak şu hatırlatmayla sözlerimi tamamlıyorum.
Kardeşler hiç şüphesiz güçlü silahlara, gelişmiş teknolojiye sahip ve dünyanın tüm zalimlerinin, işbirlikçilerinin desteğini arkasına almış azılı bir düşmanla karşı karşıyayız. Mücadelenin zor, meşakkatli ve uzun olacağını biliyoruz. Ama son sözü güçlü silahlara sahip olanların değil, iman ve azim sahibi olanların söyleyeceğini de biliyoruz.
Müslümanlar kafirlerin asla sahip olmadıkları hususiyetlere sahiptirler. Öncelikle Müslümanlar cennete taliptirler. Kafirlerin her şeylerinin bu dünyaya ait olmasına ve görüp görecekleri şeyin az bir meta olmasına karşın cennet dünyada çekilen acıların, sıkıntıların mükafatı olarak Rabbimizin Müminlere vaadidir. Ve Müminler sabır ehlidirler. Onların zayıflıklarına, aceleciliklerine, tahammülsüzlüklerine karşın Müminler sabreder ve zafer için çalışırlar. Ve Allah da sabredenlerle beraberdir.
Evet, asla yılgınlık yok, yorulmak yok, alışmak, susmak, geri çekilmek yok!
Rabbimiz Ali İmran suresinde “Ya eyyuhellezine amenusbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe leallekum tuflihun” buyuruyor.
Gazzeli kardeşlerimiz, bir bütün olarak İslam ümmeti, hepimiz Rabbimizin emrine uyarak direneceğiz, sabredeceğiz, her daim düşmana karşı teyakkuzda olacağız, Rabbimize ittika edecek ve inşallah hep birlikte felaha, kurtuluşa ereceğiz.