Serhan Afacan / AA Analiz
Heniyye suikastı: İsrail siyasi çözümü engellemeye çalışıyor
İsrail’in Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye’ye 31 Temmuz Salı günü sabaha karşı Tahran'da kaldığı konutta gerçekleştirdiği suikast, bölgede köklü değişikliklere neden olmasa da önemli sonuçlar doğuracaktır. Gazze’de Mısır ve Katar’ın arabuluculuğunda ateşkes görüşmelerinin yürütüldüğü ve Binyamin Netanyahu’nun süreci yönetme şeklinden rahatsız olan Biden yönetiminin ateşkesi uluslararası girişimle gerçekleştirmeye çalıştığı bir dönemde gelen bu terör eylemi, mevcut gerilimin dozunu artırmakla kalmayacak başta Hamas gelmek üzere Gazze’de faal olan grupların tutumunu daha da sertleştirecektir. Zira mevcut koşullarda Hamas’ın bu suikastı göz ardı ederek görüşmelere devam etmesi mümkün değildir. Bu noktada yaşanması muhtemel gelişmeleri gerilimin bölgede devlet düzeyindeki taraflarını, özellikle İran ve İsrail’i ve Heniyye’nin ve fiili halefi Halid Meşal’in konumunu dikkate alarak değerlendirmek yerinde olacaktır.
Bölgenin kaderi İran-İsrail rekabetine mi hapsoluyor?
Orta Doğu’da barış ve istikrar ihtimali gittikçe azalırken İsrail ve İran’ın bu durumdan stratejik amaçları için yararlandığı görülüyor. Gerilimde birbirlerine karşı belirgin zaafları ve güçlü yanları olan bu iki devlet, şimdiye dek sıcak bir çatışmaya girişmiş değil. Ancak İran ve İsrail, geride kalan on yıllar boyunca aralarındaki rekabet ve husumetin sağladığı imkanlarla bölgede kendi güç ve kapasitelerinin çok ötesinde bir nüfuz elde etti. Dahası bu iki devlet arasında sıcak çatışma endişesinin zirve yaptığı istisnai dönemler incelendiğinde, Tahran ve Tel Aviv’in bu “stratejik gerilimi” sürdürmek kadar savaş riskini bertaraf etmekte de mahir olduğu görülüyor. Ancak İran ile İsrail’in Orta Doğu’da sahneye koydukları bu küçük ölçekli “soğuk savaş” bölge açısından hayati bir sorun haline gelmiş durumda. İsrail’in Heniyye’yi Tahran’da hedef alması bize, İsrail devlet terörünün boyutu kadar iki ülke arasındaki gerilimin bölge açısından ne derece vahim sonuçlar doğurabileceğini de gösteriyor.
Heniyye gerek Gazze’ye gerekse de genel anlamda Filistin konusuna yaklaşımında hem İran’ın hem de İsrail’in pek de memnun olmayacağı bir yerde duruyordu. Hamas’ın siyasi ve diplomatik yönünü temsil eden Heniyye'nin hareket içerisindeki yükselişinde her ne kadar Arafat’ın Oslo Anlaşmalarına muhtevası ve verilen tavizler açısından karşı çıkışı etkili olsa da, kendisi İsrail ile belirli ilkeler çerçevesinde yürütülecek sınırlı bir müzakereye tümden karşı değildi. İran, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın 30 Temmuz’daki yemin törenine katılmak üzere Tahran’da bulunan Heniyye’ye diğer devlet başkanlarına ve temsilcilerine yaptığı gibi üst düzey bir protokol uyguladı ve Devrim Rehberi Ali Hameney dahil üst düzey isimler onunla samimi görüntüler verdiler. Ancak aynı İran, İsrail’in Heniyye’ye karşı Tahran’ın korunaklı bir bölgesinde hem de geceyi geçirdiği binada yalnızca onun bulunduğu daireyi hedef alacak kadar etkili bir istihbari bilgiye dayalı dikkatle kurgulanmış bir suikast düzenlemesine engel olamadı. Bu, neresinden bakılırsa bakılsın İran için skandal derecesinde büyük bir güvenlik ve istihbarat zaafıdır.
İran cenahından Heniyye’nin öldürülmesine verilen tepkiler bir yana, Tahran’ın bu kaybı kendi politik ve stratejik hedefleri açısından büyük bir sorun olarak gördüğünü düşünmek için elimizde pek bir neden yok. Daha açık ifade etmek gerekirse, İsmail Heniyye İran için her ne kadar Halid Meşal’e nispetle daha makbul görülen bir figür olsa da örneğin bir Hasan Nasrallah olmadığı gibi Tahran ile Hamas’ın siyasi kanadı arasında güçlü bir güven ilişkisi de bulunmuyor. Hamas’la Suriye iç savaşı konusunda ters düşen ve bir dönem Hamas’a bedel ödetmek için mali desteği kesmek dahil çeşitli adımlar atan İran, daha sonra ilişkileri düzeltmişse de Hamas’a ve Heniyye’ye kuşkuyla yaklaşmayı sürdürdü ve kritik noktalarda ilişkilerini siyasi kanattan ziyade doğrudan Gazze sahasında bulunan unsurlar üzerinden yürütmeye çalıştı. Bu nedenle, 1 Ağustos’ta bu yazının yazıldığı dakikalarda İsrail kanadından, Kassam Tugayları Genel Komutanı Muhammed ed-Dayf’ın temmuzda öldürüldüğüne ilişkin yapılan açıklama, doğrulanması durumunda İran’ın Hamas ile kurduğu ilişkiyi daha köklü şekilde etkileyecektir.
Netanyahu yönetimindeki İsrail açısından baktığımızda ise tüm dünyaya Hamas’ı terör örgütü olarak sunmaya çalışan Tel Aviv yönetiminin, Heniyye gibi bir figürün varlığından rahatsız olması şaşırtıcı değildir. Netanyahu, genel yaklaşımını “İran tehdidi” üzerine inşa ediyor ve Gazze’deki katliamlarını ve hatta Hamas ile mücadeleyi dahi ülkesinin İran’a karşı tutumu eksenine oturtmaya çalışıyor. İsrail her ne kadar resmi olarak üstlenmese de bu suikastla hem Heniyye’yi ortadan kaldırmış oldu hem de İran’a büyük bir göz dağı vermiş oldu.
İsrail siyasi çözümü baltalamak istiyor
Netanyahu, Gazze’de Hamas’ı bitirmek için giriştiği soykırımdan beklediği sonucu alamayacağını anlayalı çok oldu. Ayrıca Gazze’de ortaya koyduğu kaba kuvvet ve işlediği insanlık suçları kesinlikle İsrail’i daha güvenli bir ülke haline getirmeyecek. Bölgenin birçok başkentiyle birebir ilişkisi olan Heniyye tam da bu noktada devreye giriyordu. Uzun süredir İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf ile Hamas’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar’ın peşinde olan İsrail’in Heniyye’yi hedef almasının, Gazze’de siyasi çözümü engellemek dışında bir anlamı bulunmuyor. İsrail benzer bir adımı 2 Ocak’ta Hamas’ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı ve Batı Şeria Sorumlusu Salih Aruri’yi hava saldırısıyla öldürerek atmıştı. Heniyye’nin yerine kuvvetle muhtemel yeniden Halid Meşal geçecektir. Ancak hareket içinde oldukça önemli bir isim olan Meşal’in ikili ilişkiler anlamında selefinin yerini doldurması kolay olmayacaktır. Hamas’ın Gazze sahasındaki askeri varlığı ile diasporadaki siyasi ofisi arasında tefrika değilse de fikir ayrılıklarının bulunduğu bir dönemde Hamas’ın bu geçişi süratle ve sorunsuz yapması büyük önem arz ediyor. Aksi bir gidişat, Hamas ile El Fetih arasında birlik sağlama ve hatta Gazze’nin yönetiminde birlikte hareket etme yönündeki zaten kırılgan olan arayışları da olumsuz etkileyecektir.
[Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Leiden Üniversitesi İran Çalışmaları bölümünde tamamlayan Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi ve İRAM Başkan Yardımcısıdır.]