İşte Çalışlar'ın Anadolu Ajansı'nın soruları üzerine yaptığı o değerlendirmeler:
PKK'NIN YANLIŞ 'ÇUKUR' HESABI / AA
Çözüm süreci devam ederken, PKK zaman zaman, "yeniden başlarız" tehditlerini sürdürüyordu. Bölgeyi uzun yıllardır yakından izleyen bir gazeteci olarak, orada yaşanan olumlu gelişmeleri görüyordum. Sosyal ve ekonomik hayat canlanmış, başta Diyarbakır olmak üzere bölge kentlerinde, kafeler, lokantalar, turistik tesisler, sanat galerileri hızla yaygınlaşmaya başlamıştı.
Siyasi alanda da önemli ilerlemeler sağlanmıştı. Çözüm süreciyle birlikte Kürtlerin hak ve hukuk talepleri alanında da dikkat çekici adımlar atılmıştı.
Böylesine önemli başarıların elde edildiği bir ortamda, PKK'nın yeniden şiddet politikalarına dönmesini, dönebilmesini mümkün görmüyordum. Bunun gerçekçi olmadığını, bölge halkının desteğini sağlayabileceğini düşünmüyordum.
Kobani yanılgısı
Buna rağmen PKK silaha sarıldı. Bu kez daha önce karşılaşmadığımız bir yolu denedi. Şehir savaşları yoluyla bir ayaklanma girişiminde bulundu.
Öyle anlaşılıyor ki Suriye'nin Kobani kentindeki tecrübe; onları aynı yolları Türkiye'de de denemeye sevk etmişti. Aynı gelişmeleri Türkiye'de de gerçekleştirebileceklerini düşünmüşlerdi.
Oysa iki deneyim arasında çok büyük farklar vardı: Kobani'de kenti IŞİD'e karşı savunan Suriye Kürtleri, topraklarını, mallarını, mülklerini, dükkanlarını, işyerlerini, hepsinden önemlisi canlarını savunuyorlardı. Kaybetmeleri halinde, yok olacaklardı.
Cizre'de, Sur'da, Silopi'de yaşayan Kürtler için böyle bir tehdit yoktu. Evleri kendilerinindi, dükkanları kendilerinindi, çözüm süreci döneminin de etkisiyle hayatları daha zenginleşmişti. Çözüm süreci dönemindeki çatışmasızlık hali, can ve mal emniyeti açısından bir rahatlık sağlamıştı.
Hendek kazarak ne elde edeceklerdi? Kobani'yle hiç ilgisi olmayan bir durumla yüzyüzeydiler. Burada oldu bitti yoluyla ilan edilen özyönetimden de bir şey elde etmeleri sözkonusu değildi.
Tersine kazılan çukurlar nedeniyle, hayatlarını, evlerini, işyerlerini tehdit eden bir durumla yüz yüze gelmişlerdi. PKK'nın hendek siyasetine destek vermek, onları için her şeylerini yitirdikleri bir felaket anlamına geliyordu.
Elinde silahıyla kapısına dayanan PKK'lılara karşı koyacak bir güçleri de yoktu. "Yapmayın etmeyin" demeleri bile ağır şiddetle karşılık buluyordu. Çareyi terk etmekte buldular. Şehirler hızla boşaldı.
Bu olayların yaşandığı kentlerde çok sayıda dostum tanıdığım var. Önce itiraz ettiler. Tehdit edildiler. Sonra başka bir yere göç etmeyi denediler. Evlerini terk ettiler. Evlerine el kondu. "Hain" ilan edildiler.
Hendek siyaseti, PKK'nın bir ayaklanma deneyi olarak fiyaskoyla sonuçlandı. İlk kez bu kadar ağır bir darbe yediler. Daha da önemlisi, ilk kez yöre halkının açıktan tepkisiyle karşılaştılar, bir ölçüde sağladıkları kitle desteğini önemli ölçüde kaybettiler.
HDP'nin işlevsizleşmesi
HDP'ye gelince; Onların bu süreçteki durumları, tam bir hayal kırıklığı oldu. Önce PKK'nın silahları susturmasını istediler. Seçimlerde aldıkları yüzde 13'lük oyun, şiddet ortamında bir anlamı olmadığını görüyorlardı. Başlangıçta hendek ve barikatlara karşı çıktılar.
Ancak PKK'nın sert tehdidi, ya da uyarısı, onların dik durmasını engelledi. PKK'nın dayatmaları karşısında, hendeklerin peşine takıldılar. Şiddetle aralarına sınır çekememeleri, PKK şiddeti karşısında teslimiyetçi bir yol izlemeleri, onları siyaseten etkisizleştirdi, işlevsizleştirdi.
Halkın tepkisi
Yöre halkı da HDP'lilerin bu pasif tutumlarını, çözüm üretemeyen hallerini umutsuzca izledi ve onlara olan güvenlerini büyük ölçüde yitirdi.
Şimdi yöre halkı, PKK'nın denediği "ayaklanma"nın ve HDP'nin onun peşine takılan siyasetlerinin bedelini ödüyor. Şehirler yakıldı yıkıldı. Hala bir çok şehirde huzur yok. Gelecek umudu yok. Çaresizlik egemen.
Başta söylediğime dönersem, çözüm süreci yaşanmamış olsaydı, belki yöre halkı şiddet siyasetine bu kadar uzak durmayabilirdi. Yaşadığı deneyler, neleri kazanabileceğini, neleri kaybedebileceğini onlara göstermişti.
PKK bu nedenle önemli bir yenilgi yaşadı. Milyonlarca oy alan HDP, sorumluluğunun gereğini yerine getiremedi. En büyük bedeli de bölge halkı ödedi.
Şimdi yaraları sarma zamanı.
Öncelikli olarak önümüzdeki temel mesele, bölgede silahların tamamen susması. Kürtlerin çok haklı demokratikleşme taleplerinin karşılanması amacıyla, ciddi bir siyaset ve hukuk reformuna girişilmesi.
Yeni anayasa çalışmaları, bu açıdan bir imkan ve başlangıç olabilir.
HDP'nin hatalarını fark ederek, Meclis çalışmalarına aktif olarak katılmasını da önemsemek gerekiyor.