Haber: Abdulkadir Konuksever / Al Jazeera
Diyarbakır’ın Sur ilçesinden kaçarak Bağlar ilçesinde iki gözlü bir eve yerleşmiş olan Melek T. Ve ailesinin 3, 9 ve 11 yaşlarında üç çocuğu var. Eşyalarını ve yaşamlarının büyük bölümünü Sur’da bırakmışlar. İnşaat işçisi babanın aylık kazancından artık kira için de pay ayırması gerekecek. Evlerinde koyun koyuna yattıkları iki döşek, birkaç battaniye, bir elektrikli ısıtıcı ve bir de televizyonları var. Komşuların verdiği tencerede yemeklerini yapıyorlar. Beş kişilik aile iki kap ve üç kaşıkla yemeklerini yiyor. Melek T. çocukları ile birlikte sığınabildikleri bir ev bulabildikleri için kendilerini şanslı sayıyor. Ancak çocuklarının geleceği için endişeli.
“Çocuklarımın üçü de okula gidiyordu. Okulları sur içinde. Çatışmalara rağmen götürüp getiriyordum okula. Hendekler kazılınca gidemez olduk. Yasaklar da başlayınca çıkmaktan başka çaremiz kalmadı. Eşyalarımızı alamadık. Çocukların çantaları ve kitapları bile evimizde kaldı. Burada okula gitmiyorlar zaten. Büyük oğlum hiç dışarı çıkmıyor. Sur’da bir çatışmaya şahit oldu ve o günden beri korkuyor. Geceleri patlama sesleri ile uyanıyorduk. Ortanca çocuğum altını ıslatmaya başladı. Küçük kızım da evin içinde tek başına tuvalete gidemiyor. Ben kapıda bekliyorum. Burada sağlık ocağına götürdüm ama doktor psikolojik olduğunu söyledi. Ben de başka yere götürmedim.”
"Eski evimizi özlüyorum"
Annesinin altını ıslattığını söylediği ortanca çocuk A.T. kızarak "Yalan söylüyor" diye bağırıyor. Annesinin teskin etme çabasına aldırmadan, "Terledim, altıma yapmadım. Ben bebek değilim" diye çıkışıyor ardından. A.T. okuluna de gitmek istemediğini anlatıyor.
“Ben altımı ıslatmıyorum, bebek değilim. Bu evi de sevmedim. Eski evimizi özlüyorum. Ben kalmak istedim izin vermediler. Eğer evimize saldırırlarsa bıçakla keserdim onları. Bize hiçbir şey yapamazlar.”
Küçük A.T.’nin büyük sözleri annesinin yüzündeki kederi artırıyor. Ancak çaresiz ve çocuklarının durumu ile ilgilenebilmesinin bir yolunu da bilmiyor. Televizyonu açıp tüm gün çocuklarının dışarıya çıkmamaları için eğlenceli bir şeyler yapmaya çalışıyor. "Burada da patlama-çatlama oluyor, yol kesip kimlik soruyorlar" diyor.
Şok ve kekeleme
Bağlar ilçesinde benzer bir evde yaşayan H.Y.’nin de üç çocuğu var. Biri henüz bebek, iki çocuğu ise 8 ve 10 yaşlarında. Odada bir yardım kuruluşunun poşetleri var. Sur’daki evlerinden kaçarken yanlarına hiç eşya alamadıklarını ve yardım kuruluşlarının kendilerine verdikleri öte beri ile geçinebildiklerini söyleyen H.Y.’nin eşi işsiz. Küçük dükkânlarının da Sur’da kaldığını anlatan H.Y.’nin esas sıkıntısı çocuklarından yana.
“Sur’da çok sıkıntılı günler geçirdik. Patlama ve çatışma başladığında çocukların odasına koşar kendimizi siper ederdik onlara. Buraya taşındıktan sonra zaten ister istemez bir arada yatıyoruz. Çocuklar korkuyorlar. Üst kattaki evden bir gürültü sesi işitildiğinde irkiliyorlar. Durumlarına çok üzülüyorum. Bizim bu durumumuz inşallah geçer gider, ama çocukların sıkıntılarının kalıcı olacağından korkuyorum. Büyük çocuğum hafifçe kekeliyor. Konuşmakta güçlük çekince tümden konuşamaz oldu.”
H.Y.’nin iki çocuğu da konuşmak istemiyor. Gözlerini bir an olsun televizyondaki çocuk kanalından ayırmıyorlar ve olup bitene kayıtsızlar. H.Y. onları doktora götürmemiş. Bu durumla ilgili bir doktor olduğunu bile bilmiyor. Çocukların isteklerini yerine getirip onlara şefkat göstererek bu sorunu çözebileceğine inanıyor.
"Durum vahim"
Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapan Çocuk Psikiyatristi Doç. Tuba Yüksel, Sur’u terk eden ailelere ulaşabilmek için özel bir çalışma başlatmış. Sur’dan çıkıp kente dağılmış olan ailelerin izini sürerek çocuklar konusunda ikna etmeye çalışan Yüksel’e göre bir an önce harekete geçilmeli.
“Çeşitli kanallar üzerinden tek tek arayıp merkezimize gelmelerini istiyoruz. Çünkü travma yaşıyorlar. Tek tek telefonla ulaşıp davet ediyoruz. Çocukların muayenelerini yaptıktan sonra ailelerini de erişkin psikiyatrlara yönlendiriyoruz. Bu dönemi ne kadar az kayıpla atlatabilirsek o kadar iyi. Bunun için de harekete geçmemiz gerekiyor.”
Travma sonrası stres bozukluğu
Yüksel’e göre çocuklarda karşılaştıkları durum travma sonrası stres bozukluğu. Bu durum davranış bozukluklarına yol açıyor.
“Bu çocuklarda travmanın sık sık gözlerinin önüne gelmesi, rüyalarına girmesi, travmayı yaşadıkları yere dönmek istememeleri şeklinde davranış değişiklikleri görülüyor. Ailelerin davranış değişikliklerine ilişkin gözlem yapmalarını istiyoruz. Uyku bozukluğu, iştahsızlık, isteksizlik, keyifsizlik, yeni başlayan korkular, sinirlilik, ajitasyon, eski sorumluluklarını yerine getirmeme gibi durumlar görülüyorsa sabırlı davranmaları gerekiyor. Çocukları dinlemeleri, korkularını anlayışla karşılamaları, birlikte etkinlikler yapmaları, güvende olduklarını hissettirmeleri ve bundan sonra yeni taşındıkları yerde yaşayacakları gerçeğini kabul ettirmeleri gerekiyor. Çocuklara her an yanlarında olduğu ve güven verdikleri takdirde bu davranışlara olumlu yansıyacaktır.”
"Psikiyatrlara başvurmaları gerekiyor"
Ebeveynin bu tür değişiklikler karşısında vakit geçirmeksizin çocukları psikiyatra götürmeleri gerektiğini belirten Tuba Yüksel, bir tehlikeye de işaret ediyor.
“Eğer travma sonrası stres bozukluğu tam oturursa çocuk okuluna gidemez, normal bir hayat sürme ihtimali zayıflar. Uyuşturucuya ve suça bulaşma ihtimalleri yükseliyor. Ailelerin de desteğe ihtiyacı var. Ulaşabildiğimiz kesimlere yakın çevrelerindeki bu türden insanları incelemeleri ve kendilerini bize yönlendirmelerini istiyoruz. Bölgedeki mevcut durum neticesinde hasta sayısında bir artıştan söz edebiliriz. Bunun daha fazla artacağını tahmin ediyoruz, çünkü insanlar şu an şokta ve temel ihtiyaçlarının derdindeler. Şok atlatıldıktan sonra daha çok farkına varacaklar.”
"Üç katına çıktı"
Diyarbakır’da çocuk psikiyatrları hasta sayıları konusunda 2-3 kat artıştan bahsediyor. Özellikle şehir hastanelerine başvuru sayısında bu artış gözlemlenebiliyor. Şikayet konularının başında da içe kapanıklık, konuşmama, idrar kaçırma, kekemelik ve dışarıya çıkmaktan korkma geliyor. Bu verilerin ayrıntılarını almak ve uzmanlardan görüş elde etmek için hastane yönetimleri ve Sağlık Bakanlığı'na başvurduk ancak bilgi vermediler.