Etyen Mahçupyan tarafından kaleme alınan ve bugün Karar gazetesinde “Yeni Yıl Temennisi” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Şimdilerde kendimize hedefler koyma, sözler verme gibi özellikler de kazandı ama yaygın yaklaşımla ‘yeni yıl’ genele ilişkin bir muhasebe ve temenni fırsatı olarak kullanılageldi. Muhasebe deyince çok da objektif bir çaba öngörmemek lazım, çünkü insanların asıl derdi gelecekle ilgili umut besleyebilmek veya yeşertebilmek. O nedenle muhasebe de biraz kendine yontar şekilde oluyor. Doğa felaketlerini birbirimize hatırlatmanın birleştirici bir işlevi olduğunu düşünüyor ama ayrıştırıcı olacağından korktuğumuz için kendi hatalarımızı hatırlamak istemiyoruz. İyi yapılmış, olumlu eylemleri kayda geçirirken ‘hâlâ’ birlikte ve başarılı olduğumuzu kanıtlama ihtiyacımızı yansıtıyoruz.
***
O nedenle muhasebeye baktığımızda ‘pek fena değilmişiz’ dedirten tablo, temennilere gelindiğinde biraz sırıtıyor… Çünkü temenniler, gerçekte yaşananların muhasebe kaleminde sunulan bilanço ile uyumlu olmadığını ima ediyor ve iyi durumun devamı için değil, iyi durumun ‘artık’ gelmesi için yapılıyor çoğunlukla… Dolayısıyla gerçekçi bir muhasebe için de temennilere bakmak gerekiyor.
Hafta içindeki “Post-travmatik 2017’ye veda” başlıklı yazısında Yıldıray Oğur’un temennileri de şunlardı: “İnşallah 2018 sadece 2019’a doğru tampon görevi görecek bir yıl olarak kalmaz, ülkeden gitmek isteyenlerin sayısının azaldığı, mahkemelerden adalet bekleyenlerin sayısının arttığı, insanların çok çalışarak haklarıyla ve kimsenin torpili olmadan iyi yerlere gelebilecekleriyle ilgili güvenin yükseldiği, birlikte yaşayıp, ülkeyi paylaşabileceğimizle ilgili ümitlerin yeniden yeşerdiği, her eleştirinin ihanet, fitne olarak fişlenmediği, herkes için adalet isteyeceğimiz, gerçeklikle, demokrasiyle, dünyayla bağlarımızı güçlendireceğimiz, birbirimize güvenmeye başlayacağımız bir yıl olur.”
Bu temenni sayesinde samimi bir muhasebenin ortaya ne denli kötü bir resim koyabileceğini anlıyoruz. Öte yandan bütün bunları yapmak hiç de zor değil. AK Parti geçmişte bunu zorlanmadan başarabilmişti. Ayrıca yukarıdaki temenniye ‘hayır’ diyecek vatandaş bulmak da zor. Demek ki epeyce yadırgatıcı bir durumla karşı karşıyayız: Vatandaş için iyi olan acaba AK Parti için artık iyi değil mi? Ancak mantık buna olumlu yanıt vermeyi engelliyor. Çünkü AK Parti bu yola girdiğinde açıktır ki prestij kazanacak, toplumsal beğenisi yükselecek, ‘iyi yönetiyor’ dedirtecek ve normalleşme algısını yeniden oluşturması sayesinde siyaset sınavlarından daha başarılı çıkacaktır.
İyi de o halde niye hem toplumun istediği hem de AK Parti’nin gerçekleştirmekten yarar göreceği adımlar ‘temenni’ olarak kalıyor? Acaba bilmediğimiz vahim bir tehlike var da, iktidar istediği halde söz konusu özgürlükler ve hukuk devleti adımlarını atamıyor mu?
Öte yandan PKK eylemlerinin, resmi demeç ve analizlerin yarattığı beklentiye uygun olarak çok zayıfladığı gözlemleniyor. IŞİD zaten bitmekte ve uzun süredir Türkiye’ye yönelik bir hamle yapmıyor. FETÖ ise her görüldüğü ve her olma ihtimali taşıdığı alanda bastırıldığı için yaşama alanını kaybetmiş durumda. Hiçbirinin toplumsal desteği yok… Hani ortalıkta ‘dış düşmanlar’ ya da bir ‘üst akıl’ olduğunu varsaysak bile, yurt içinde kullanacağı partner kalmadı… Ayrıca devlet içi aktörler arasında uyum ve koordinasyon hiç olmadığı kadar sağlam gözüküyor.
***
Kısacası sorunun cevabını verebilmiş değiliz. Acaba iktidar hem becerisi dahilinde olan hem de kendisine siyaseten yarayacak ve üstelik toplumun yaygın teveccühüne mazhar olacak adımları niçin atmıyor?
AK Parti normalleşme şiarı ile iktidara geldi ve on küsur yıl boyunca normalleşmeden yararlanarak tüm bel altı hücumlarını savuşturabildi. Parti açısından durum değişmiş değil… Ama sanki iktidar cenahı normalleşmeyi elverişli bulmuyor, bunun kendi işine yaramayacağını düşünüyor. Öyle olunca da, kolayca gerçekleşebilecek bir durum karşımıza yeni yıl yazılarının temennisi olarak çıkıyor...