Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak Dilovası’nda 2 gencin Atatürk’e hakaret ettikleri iddiasıyla tutuklanmaları ve ardından gelişen gündemi değerlendirdiği yazısında Atatürk’e yönelik tepkilerin de bu tepkilere verilen ağır cezaların da bir olgunlaşmama halini yansıttığını söylediği yazısında durumu adeta tarafsız bilirkişi üslubuyla çözümlemeye kalkışmış. Yazısında Mustafa Kemal’in yüceltilmesinin anlaşılabilir nedenleri olduğunu vurgulayan yazar Müslümanların Atatürkçülük denilen vahy karşıtı ideolojiye ilişkin takınmaları gereken tutuma ilişkin ise hiçbir şey söylememiş.
Özlem Albayrak’ın örneğin şu cümleleri Türkiye’yi ansiklopedik bilgilerden öğrenmeye çalışan yabancı bir lise öğrencisinin yaklaşımını yansıtıyor adeta:
“…Elbette aramızda, Atatürk devrimlerinin dindar insanların preslenerek seslerinin kısılması pahasına yapıldığını, yeni devlette ulus bilincinin kurulduğu temellerin amaçlanan sonucun aksine toplumu ayrıştıran kötü tohumlar anlamına geldiğini düşünenler olabilir. Dindarlığın gerileyip sınıfsallığın artmasının ülkeye arzu edilen fayda yerine pek çok zarar getirdiğine inananlar da bulunabilir.
Ama anlamadığım şu; bu insanlar çocuklarına Atatürk’ün büstüne ya da heykeline zarar vermenin, ne ülkeye ne kimseye bir faydası olmayacağını, onun yerine beğenmediğini değiştirmenin tek yolunun ülkeye faydalı olmak için çalışmak olduğunu neden öğretmezler de, kindar ve aklı bir karış havada çocukları kendi ayaklarına sıkmak üzere sokaklara salarlar…”
Ne kadar soğukkanlı ve olgun değerlendirmeler değil mi? Dindar insanların seslerinin kısıldığını ve ulusalcılık adına insanların ezildiğini düşünenler de olabilirmiş! Sanki masaldan söz ediyor!
Yazar bu gayet olgun yazısını ‘şu çok önemli tespitler’ ile bitirmiş:
“…Evet doğru, Atatürk bu ülkeyi ve ulusu bir arada tutmak için Cumhuriyet tarihi boyunca üst üste koyulmuş her şeyin sembolüdür. Osmanlı’nın artık olmayışının, onun yerini yeni ve farklı dinamiklerle işleyen modern bir devletin almasının; hukukun da, kurumların da, ekonominin de eskisinden farklı işlediğinin; yeni düzende dinsellik yerine sekülerliğin tercih edildiğinin; hedefin muasır medeniyetler denilen Batılı ülkeler seviyesi olduğunun sembolü. Her devlet varlığını devam ettirmek için mitlere ve efsanelere ihtiyaç duyar ve Atatürk ismi de Cumhuriyet’in mitidir, efsanesidir. Olmak da zorundadır, zira ortak kabul görme ihtimali olan başka bir isim yoktur. Dolayısıyla bu mitin korunmak istenmesi ve bu uğurda koruma yasası çıkartılması bir yere kadar anlaşılır.
Fakat mesele şu ki, ortada gerçek bir tehdit yokken gösterilen bu şiddetin özgüvensizlikten başka bir anlamı yok. İşin ilginç yanı bu acziyet sadece Kemalist vesayetin baskın olduğu dönemlerde geçerliydi diye düşünürken; AK Parti’nin 16. iktidar yılında da devam ediyor.
Oysa ne gereği var ki, Atatürk heykeline hakaret etmenin, Anıtkabir’de hakaret videosu çekmenin; aynı şekilde ne gereği var ki hakaret edeni tek ayak üstünde tutmanın ya da hapis cezasına çarptırmanın… Kendini bilmezliğin panzehiri kendini bilmezlik değildir ki…”