Afrika'ya her geldiğimde yüreğime tarifi zor bir ıstırap, bir hüzün hali çöküyor. Uçağın tekeri yere değip de toprağa ayak basana kadar beyaz dişli güzel yüzlü kara çocukların cıvıl cıvıl kahkahaları geliyor aklıma önce; sonra hemen yağmurda, çamurda ya da çöplükte çıplak ayaklarla koştuklarını hatırlıyorum. Bebeklerini sırtlarına, kucaklarına bağladıkları bezlerde taşıyan inanılmaz güzel kadınların hayalini ise, buralardaki çok yüksek seviyelerdeki bebek ve çocuk ölüm oranları izliyor. Her yerinde ayrı bir doğa güzelliği olan bu koca kıtanın doğal kaynaklarını 'beyaz adam'ın gelip nasıl da sömürdüğünü anımsıyorum; köle ticaretinden değerli madenler için zorla çalıştırılan ve katledilen on binlerce gence yüz binlerce Afrikalının hayaleti doluşuyor zihnime...
2. Dünya Savaşı'nın Avrupa ülkelerinde neden olduğu savaş yorgunluğunu müteakip, 50'li yılların sonunda sömürge kolonileri olmaktan kurtulmaya başlayan Afrika ülkeleri, önce bağımsızlık mücadelesi vermeye başladı, ardından var oluş ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışma kavgası... Ve bu mücadele kan, ter ve göz yaşıyla yoğrulmuş halde bugün hala devam ediyor.
Konuşulmayan, önemsenmeyen, o kadar çok acı gerçek var ki bugün hala orada. Örneğin, bugün hala bazı Afrika ülkelerinin koloni vergisi vermeye devam ettiğini biliyor muydunuz? Kanada'nın Ottawa Üniversitesi çatısı altındaki araştırma merkezi Global Research'ün SiliconAfrica.com adlı bir araştırma bloğuna dayandırarak iki yıl önce yayınladığı çarpıcı bir rapora göre Fransızlar, bugün Gine, Gabon, Fildişi Sahili, Kamerun, Senegal gibi on dört Afrika ülkesinden koloni vergisi almaya devam ediyor.
Ahmed Sékou Touré'nin, 1958'de Gine'nin bağımsızlığını ilan ederek Fransız kolonisi olmayı sürdürmeyeceklerini açıklaması üzerine hiddetlenen Fransızlar, ülkeyi terk ederken artlarında bıraktıkları her şeyi yakıp yıkmış ve 'Fransız kolonisi olmak'la ve 'olmamak' arasındaki farkı göstermiştiler. Koloni olmamak, hayvanlarından otlaklarına, evlerinden en küçük eşyalarına her şeylerinin yakılıp yıkılması demekti. Afrika'da, başta Fransız sömürgeleri olmak üzere, özellikle kırsal kesimde, 'ders vermek', 'had bildirmek' için, yakılıp yıkılan köylerin, geride çoluk çocuk hiçbir fert bırakmayan kabile katliamlarının hikayelerini o kadar çok duyuyor, dinliyorsunuz ki. Üstelik bunlar, çok da uzak bir geçmişte kalmamış, bazıları 50-60 yıl önce, bazıları ise çok daha sonra yaşanmış. Ve Avrupa'nın buralarda işlediği savaş suçlarının, soruşturulmasını bırakın, adı bile anılmıyor.
Fransızların Gine'de verdiği 'ders', “Fakirlik içinde bir özgürlüğü zenginlik içinde bir köleliğe tercih ederim,” diyen ve zamanla bu cümlesi bir slogan haline gelen Sékou Touré gibileri bir süre durdurmayı başarmıştı. Küçük bir Afrika ülkesi olan Togo'nun ilk başkanı Slyvanus Olimpio 5 yıl sonra Fransızlarla ancak koloni vergisi ödemek şartıyla anlaşabildi; Fransızların giderken ülkesini yakıp yıkmasını ancak böyle engelleyebildi. Vergi 1963'te Togo'nun ülke bütçesinin yaklaşık %30'una tekabül ediyordu. 14 eski Fransız sömürgesi bugün hala koloni vergisi ödemeye devam ediyor. Fransızların bu vergilerden elde ettiği gelirse her yıl on milyar dolarlar seviyesinde.
Bir de tabii, ayrı ama bağlantılı bir başlık olarak kara kıtanın 60lı yıllardan beri gördüğü en az 200 darbe girişimi var. Halihazırda ekonomik zorluklar, kıtlık ve az gelişmişlikle mücadele eden Afrika ülkelerinin yeni sömürü düzeninde de belini doğrultabilmesi bugüne kadar pek de mümkün olmadı özetle. 2008'de eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın kurduğu “Afrikasız bir Fransa, hızla bir üçüncü dünya ülkesi haline gelecektir”, cümlesini hatırlarsak, hakikaten Afrika olmadan Avrupa bugünkü Avrupa olabilir miydi, sömürülmemiş bir Afrika böyle fakir kalır mıydı?
Tüm bu sorular zihninizde dolaşırken, dünün sömürüsünü, soykırımlarını, katliamlarını, iç savaşlarını, bugünün darbelerin, terörün yeni iç savaşların ve yolsuzlukların izlediği bu coğrafyanın, her şeye rağmen geleceğin anahtarını elinde tuttuğunu Afrika'da dolaşırken kısa sürede hissediyor, anlıyorsunuz.
22-25 Ocak tarihleri arasında Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar'a resmi ziyaretler gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2002'de Başbakan olduğundan beri Afrika'ya toplam olarak 30'u aşkın resmi ziyaret gerçekleştirdi; Afrika'da ziyaret ettiği toplam ülke sayısı 23. Muhtemelen hiçbir dünya lideri Afrika'ya karşı bu kadar yakın ve özel bir ilgi göstermedi. Malum Erdoğan karşıtlarının yaptığı eleştirilerden biri de popülist şekilde neden orayı bu kadar önemsediği oldu hep. Oysa, Avrupalıların hala çıkmadığı Afrika'da bir bakıyorsunuz bugün artık ABD de var, Çin'de var, ve Afrika'da müthiş bir yarış, rekabet halindeler. Örneğin Çin'in Afrikaya ayırdığı yatırım fonu 100 milyar doları aştı. Kenya, Ruanda, Uganda, Burundi ve Güney Sudan'ı birbirine bağlayacak 13.8 milyar dolarlık demiryolu hattını hem inşa ediyorlar, hem de finansmanının %90'ını Çin bankaları karşılıyor. Bunun gibi yüzlerce örnek var. Demiryollarından karayollarına, madenlerden turizme Afrika'nın çoğu yerinde Çinlilerle karşılaşıyor ve harıl harıl çalıştıklarını görüyorsunuz.
Maalesef FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu yerlerden birinin Afrika olması da, buranın geleceğin kapısı olmasıyla doğrudan bağlantılı. Türkiye'nin itibarını kullanarak başkaları adına yıllarca çalışan, başka odaklara hizmet eden bu yapı, açtığı okullardan iş örgütlenmelerine kadar burada çok sayıda ülkede var olmuş, ve faaliyetlerini düne kadar gizli örgütü olduğu ülke için sürdürmüş. Bugünse buna bir de Türkiye karşıtlığını eklemiş durumdalar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son Afrika turundaki dosyasındakilerden biri başta ticaret olmak üzere ikili ilişkilerdi, öteki ise tahmin edilebileceği üzere FETÖ'yle mücadele. “Dünya 5'ten büyüktür” ifadesiyle dünyanın kaderinin sadece beş ülkenin iki dudağı arasında olamayacağını sıkça ifade eden Erdoğan, kıt denilen kaynakların aslında hiç de kıt olmadığını, sömürgecilik kadar yeni sömürgeciliklere de karşı durarak, Türkiye'nin Somali'de yaptıklarıyla ve tüm Afrika'ya amaçladığı ortak faydaya dayalı iş modelleriyle birlikte kazanmanın, birlikte yükselmenin de mümkün olduğunu göstermeye, anlatmaya ve yeni bir dünya kurmaya çalışıyor.
O yüzden Afrika, sayın Cumhurbaşkanı'nın yaptığı gibi bizim de ilgimizi hak ediyor. Pazar günü, Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar özelinde buradan devam.
Yeni Şafak