Seçimlerden sonra medyada "seçim kampanyasında birbirine bu kadar şiddetle saldıran, hakaret eden, birbirini mahkemeye verecek malzemeler üreten, köprüleri atan... liderler ve siyasiler nasıl bir araya gelecekler ve başta anayasa olmak üzere ülke meselelerini çözmek için işbirliği yapacaklar?" sorusu soruldu ve tartışıldı. Genel kanaat "siyasette böyle şeyler olur, ama küslük olmaz, elbette bir araya gelecekler ve uzlaşacaklar" şeklinde idi.
Ben de anayasa, laiklik, Kürt meselesi vb. önemli konularda uzlaşmanın gerekli olduğuna inanıyorum, ama uzlaşmanın mümkün olduğuna inanmıyorum. Çünkü bizde -ve belki de bütün demokrasilerde- muhalefetin işi ve hedefi "bir yandan iktidara gelmek için hukuki ve ahlaki sınırları çiğnemeden çalışmak, öte yandan ülke menfaati ve ihtiyacı gerektirdiği zamanda ve konularda iktidar ile işbirliği yapmak ve onu desteklemek" değildir. Bizde muhalefetin işi karalamak, inkar etmek, doğruya eğri, eğriye doğru demektir. Büyüklerimiz bize tenkidi, "doğruya doğru, yanlışa yanlış demektir" diye anlatmışlardı. Bu manada muhalefete büyük ihtiyaç vardır, fakat bugüne kadar bir muhalefet sözcüsünün, bir iktidar tasarrufu için "ama, fakat, lakin..." diyerek bir şekilde sözünü geri almaksızın "iyi, doğru, tebrik ve takdir ediyoruz" dediğini duymadım, görmedim.
Şimdi herkes "uzlaşın" diyor. Uzlaşmak için önce barışmak ve helalleşmek gerekir. İktidarın başı elini uzatıyor ve "helalleşelim" diyor.
Peki muhalif liderler ne diyorlar?
"İki bin tutukluyu serbest bırak o zaman helalleşelim".
"Helalleşmeden önce hesaplaşma olmalıdır".
"Açtığı davaları zaten kaybedecekti, bu davaları geri almak helalleşmek değildir".
Bu sözlerin manası "kavgaya devam edelim, bizim gıdamız budur" demektir.
Uzlaşma konusu henüz gündemde değil, ama alametler belirdi. Ana muhalefet lideri şartlarını şöyle ortaya koydu:
"Bizim kırmızı çizgilerimiz var, anayasanın ilk üç maddesi korunacak, tarih ve dil kurumları eski haline döndürülecek, HSYK'da bakan ve müsteşarı bulunmayacak, YÖK kaldırılacak..."
"Kırmızı çizgi" den maksat, "bunlar olmazsa biz uzlaşmada yokuz" demek ise uzlaşma olmayacak demektir. Çünkü mevcut anayasanın ikinci maddesi şöyle diyor:
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan" kısmı değişmeyecekse yeni bir anayasaya ne gerek var, böyle bir anayasa ile ne değişecek?
Başka bir yazıda "öyleyse ne yapmalı?" sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
YENİ ŞAFAK