Hedefteki ben ve cevaplar

Hilal Kaplan

"Edepli edebinden sussa da,

edepsiz "ben susturdum" zannedermiş."

Öncelikle, neden cevap vermek için beklediğimi açıklamak isterim. Çünkü nefret üretmeyi, yalan söylemeyi ve hedef göstermeyi meslek edinenler karşısında sanık sandalyesine oturmak, ancak onları tasdik etmek ve onlara sahip olduklarından daha fazla kıymet atfetmek anlamına gelebilirdi. O yüzden kendimle ilgili söz almadan evvel, bu yaklaşımın kamu vicdanında mahkûm edilmesini bekledim. Çok şükür ki öyle de oldu. Mezkûr yayınla imtihan edilen sadece ben değildim zira, ona 'maruz kalan' başta Müslümanlar olmak üzere herkesti.

1. Fotoğraf

Malumunuz habervaktim sitesindeki 'haber'de, zorunlu din dersi üzerine bir açıklamama çarpıtılarak yer verilmiş ve üzerine bir kilisede çekilmiş fotoğrafımı yerleştirilmişti. Fotoğrafın beni 'karalamak' için yeterli olmayacağını düşünmüş olsalar gerek, bir de mum yaktığım yalanını eklemişlerdi.

Söz konusu fotoğraf, üç sene önceki bir yurt dışı gezisinde gittiğimiz grupla ziyaret ettiğimiz bir kilisede çekilmişti. Arkadaşlarımla Hz. İsa dönemindeki dua etme şeklinin bu olduğu üzerine sohbet ederken öyle bir poz vermişim. Döndüğümde bu fotoğrafı da, diğer fotoğraflarla birlikte sadece arkadaşlarımın görmesine imkân sağlayan facebook sayfamda paylaşmıştım. Ne hikmetse o sayfa, kısa bir süre sonra kapatıldı. Kapanma sebebini hâlâ öğrenebilmiş değilim. Ve aradan yıllar geçtikten sonra karşıma bu şekilde çıktı. Bir fotoğraf üzerinden, hem kiliseye gitmenin kendisi menfi bir şeymiş gibi gösterildi, hem de alt metinde aslında Müslüman olmadığım ima ederek imanımı sorgulamaya cüret edildi.

habervaktim'in yayınlarının, ulusalcı derin odaklara benzerliği pek çok kişinin dikkatini çekmiştir. Bu fotoğraf üzerinden yaptıkları yayın da geçtiğimiz sene Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Hanım'ın bir Süryani kilisesini ziyaret ederken mum yakıp kameralara poz vermesi üzerinden kopartılan yaygaraya oldukça benziyor. Ya da 'operasyonel' kitaplarıyla tanınan ve hâlen Ergenekon davasında yargılanan, "Musa'nın Çocukları" ve "Musa'nın Gülü" kitaplarından nefret dilini tanıdığımız Ergün Poyraz'ın çalışmalarına çok benziyor. Zaten hakkımdaki 'haber' çıktıktan kısa bir süre sonra, bazı ulusalcı siteler de mevzuyu Ak Parti döneminde açılan ve yaptırılan kiliseleri hatırlatarak 'haberleştirmiş'. Tencere, kapağını bulmuş…

2. PKK toplantısı

Yazılan metinlerde, ısrarla PKK toplantılarına katıldığım iddia ediliyor ki bunu Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) adlı sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerine katılmaya başladığım geçen yıldan beri yapıyorlar. Kürt meselesini, çatışma süreçlerinden geçmiş diğer ülkelerle mukayese ederek istişare ettiğimiz ve o ülkelerin uzmanlarından bilgi aldığımız toplantılar bunlar. Ancak nedense "PKK toplantısı" adını verdikleri bu faaliyetlerde hepsinde meclisteki üç partiden (Ak Parti, CHP ve BDP) milletvekillerinin olduğunu belirtmiyorlar. Hâlbuki bir "PKK toplantısı"na gazetecilerden çok milletvekillerinin katılımı haber değeri taşır. Ancak örneğin "Ak Partili vekiller, PKK toplantısında" diye başlık atamayacaklarından ellerine verilen listedeki sırayla hedefe oturtmayı tercih ediyorlar.

3. Zorunlu din dersi

Katıldığım bir programda din dersinin zorunlu olmasına karşı olduğumu beyan ettiğim, bu dersin seçmeli hale getirilmesinin doğru olduğunu düşündüğüm halde benim "din dersine karşı" olarak sunulmam da ayrı bir çarpıtma örneğini oluşturuyor. Seçmeli Kur'an ve siyer derslerinin müfredata konulmasını desteklemiş birisi olarak din dersine topyekûn karşı olmam mümkün mü? Zaten mesele, benim din dersiyle alakalı görüşlerim de değil.

Kanaatimce bu yayın, özellikle Kürt meselesi etrafında farklı pozisyon alan devlet içi odakların güç mücadelesinin yansımalarından birisidir. Yoksa mevzu zorunlu din dersi olsa, bu husustaki en sert kitaplardan birisini yazmış olan Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ı da konu edinmeleri gerekirdi. Benim söylediklerim Dilipak'ın "Bu din, benim dinim değil: Resmî din öğretisine eleştirel bir yaklaşım" kitabının yanında devede kulak hükmündedir.

4. Özerklik taraftarı

Özerklik kelimesi, akla öncelikle totaliter zihniyetin örnekleriyle dolu BDP'nin 'demokratik özerklik' projesini getirdiği için sanırım hakkımda üretilen iddialardan birisinin de bu olmasına karar verilmiş. Hiçbir yazımda belli bir idari projenin taraftarlığını yapmadım. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na Çiller zamanında konan çekincelerin kaldırılmasını destekliyorum. Ayrıca bu husustaki tüm önerilerin serbestçe tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki bu bakış açısıyla bakılacaksa, Ömer Dinçer döneminde hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Sezer'in veto ettiği yerel yönetimlerle ilgili yasa tasarısının veya Ak Parti'nin meclisten geçirdiği "Büyükşehir Yasası"nın veya Başbakan Erdoğan'ın "Valileri halk seçsin" önerisinin de 'kriminal'leştirilmesi gerekir.

5. Liberallere yaranma

Şahsıma yönelik en komik iddia da bu olsa gerek. El sıkışma, kürtaj, eşcinsellik, çok eşlilik, vb. meselelerdeki yazılarımı okuyanlar, seküler-liberal okumalara mesafemin farkındadırlar. Ayrıca üniversite öncesi eğitim ile kamuda başörtüsü serbestliğine karşı çıkan, Mavi Marmara'da yaşananları sorgulayan liberal bakış açısına yönelik cevaplarım da arşivlerdedir.

Son olarak, Müslüman temsiline sahip olduğunu iddia eden bir yayın organı, yine Müslüman temsiline sahip birisine böyle alçakça saldırdığı için imtihan olanın sadece kendim olduğunu düşünmüyorum. Bu minvalde yazdığı yazılarla, ettiği dualarla, verdiği destekle yanımda duran, orta yerdeki bu haksızlığa karşı sesini yükselten herkese teşekkür ederim.

YENİ ŞAFAK