secakirgil@yahoo.com
Gündemin en sıcak iki konusu var, bugünlerde..
1- Türkiye’nin askerî danışmanlar bulundurma anlaşması çerçevesi içinde olmadığı anlaşılan bir askerî birliği, esasen iki senedir DAİŞ’in elinde olan Musul civarındaki Başika’ya yığması ve buna karşı, Irak Başbakanı Haydar İbadî’nin, ’Irak’ın ülkesini koruyacak güce sahib olduğu’ gibi komik iddialarla Türkiye’ye ültimatom vermeye kalkışması etrafındaki gerilim..
2- Türkiye-Rusya münasebetlerinin gerildiği bugünlerde, İstanbul Boğazı’ndan geçen bir rus savaş gemisinin güvertesindeki bir rus askerinin, omzunda ateşlenmeye hazır ferdî, tek kişilik bir roket veya füze ile bir görüntü vermesi üzerinde meydana gelen ek gerilim..
*
Önce, bu ikinci konuya değinelim..
Savaş ve yük gemileri, 1936 tarihli Montroeux Andlaşması’na göre, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından engelsiz geçer. Türkiye, M. Kemal’in, üstelik de iktidarının 13. yılında, Montreux Andlaşması gibi bir metni imzalamıştır.
O sözleşmeye göre, Türkiye’nin Boğazlar’dan geçen gemiler üzerinde hiçbir kontrol yetkisi yok. Hattâ, onlara kılavuz kaptan almak gibi bir mecburiyet bile getiremiyor. Bu yüzden, özellikle İstanbul Boğazı bu zamana kadar defalarca, ne büyük felaketlerle yüzyüze geldi.
Türkiye, ancak, resmen savaşta olduğu ülkelerin savaş gemilerine ve silah taşıyan diğer gemilerin geçişine engel olabiliyor. Ve bu Boğazlar’daki deniz seyrüseferinin en büyük payı, Rusya’ya aid..
*
Şimdi, bir Rus savaş gemileri, en ağrı silahlarla, füzelerle donatılmış olarak Boğaz’lardan geçerken, tek kişilik füze taşıyan bir askerle gösteri yapılması, komik ve küstahça olmanın ötesinde mânâlar taşıyor.
Bu tavır, sadece küstahlık sayılsa, üzerinde fazla durmayı gerektirecek çapta değil.. Ama, çok ilkel bir kabadayılık sergileniyor. Ama, bu gösterinin öyle gelişigüzel bir tavır olmadığı, uzun psikolojik tahliller sonunda sergilenmesine karar verildiği söylenebilir.
Böyleyken, rus savaş gemilerinde taşınan onca silahlardan korkmayanlar, bir tek füzeden mi korkacak?
Ne var ki, Azerbaycan’da yayınlanan bir gazetenin dünkü başlığında denildiği gibi, ‘Rusya Türkiye ve Azerbaycan’a barmak sallayıptır.’.
*
Putin efendi, indir o parmağı!..
Evet, aynen öyle.. Parmak sallıyor, ‘Baş eğmezseniz, yakarım, haaa!..’ diyor; yani, bildik korkutma taktiği.. Ama, ya korkmazlarsa!.
Bir devlet ki, bu kadar basit, ilkel propagandalardan meded umuyorsa, Türkiye’de bu korkutmalardan yılacak bir geniş kitlenin olduğu yanılgısına düşüyor ve bir takım uşak ruhluların mesajlarını ciddîye alıyor demektir.
*
Bu vesileyle, bir anekdot..
1992-93’lerde, Azerbaycan topraklarının yüzde 25’ine yakın bir kısmının işgaliyle sonuçlanan Ermenistan saldırıları devam ederken, (ki, o işgal durumu hâlâ da devam ediyor), Turgut Özal, dönemin Dışişl. Bakanı Hikmet Çetin’e, ‘Ermenistan sınırına bir tümen asker gönderelim..’ der.
Hikmet Çetin, ‘Niçin?’ der..
Özal, ‘Belki korkarlar.’ diye karşılık verir.
Hikmet Çetin’in cevabı, daha bir çetindir: ‘Ya korkmazlarsa...’.
Evet, ya korkmazlarsa? Ve asker gönderilmez.
Eski bir KGB ajanı olduğuna göre, kendisine Towariş (Yoldaş) diye hitab edebileceğimiz ‘Towariş Putin’! Sahi, o füze veya roket gösterisinden maksadınız korkutmak ise..
Ya, korkmazsak..
*
Ama, öyle değil de; bununla aslında, ‘Biz bu gibi ferdî silahları, size karşı silahlı mücadele veren gruplara veririz.’ mesajı vermek istiyorsanız..
Ki, büyük ihtimalle öyle.. O yönteminiz zâten biliniyor.
Çünkü, bu gibi modern silahların, Türkiye’ye karşı silahlı mücadele veren örgütlere ve terör gruplarına sadece Rusya tarafından değil, Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerince de verildiği yeni bir durum değil..
*
Türkiye’nin Musul’daki askerî varlığını güçlendirmesine gelince..
Ona da yarın değinelim, inşaallah..
*
Star