Türkiye solunun radikal kesimleri ile Kürt hareketi, hafta sonu gerçekleşen kongreyle tek parti altında birleşmek için ilk adımı attı. Proje Öcalan’a ait olduğundan Kürt siyasetçiler açıktan muhalefet edemedi; BDP’nin en önemli siyasi aktörleri kongreye katılmayarak ve ilgi göstermeyerek, projeye sıcak bakmadıkları mesajını verdiler. Ancak sol, bu projeye çabuk ısındı, salonda bol bol “Biji Serok Apo!” sloganları yükseldi.
Kürt hareketinin mesafeli durduğu bu yeni siyasi projenin amacı ve hedefi pek anlaşılmış değil. Daha doğrusu bu konuda verilen yanıtlar kimseye ikna edici gelmiyor. Medyada aylardır tartışılmasına karşın, kimse bu partinin hangi ihtiyaçlara cevap vereceğini anlayamadı. Amaç, “Kürt siyasetinin Türkiyelileşmesi” ise, bunun için akla ilk olarak marjinal sol çevreler gelmezdi; BDP’ye meşruiyet sağlayacak siyasal kesimlere açılmak daha mantıklı olurdu. BDP’nin ihtiyaç duyduğu genişlemeyi ancak özgürlükçü sol gruplar, demokratlar, liberaller ve dindarlar sağlayabilir, marjinal sol kesimler değil. Önerinin sahibi olarak Öcalan’ın böyle dar bir bileşimi öngördüğünü düşünmüyorum. Onun aklındaki model daha kapsayıcı, daha popüler bir modeldi.
***
Ancak burada yanıt bekleyen soru, Öcalan’ın bu projeyi neden gündeme getirdiği. Öcalan’ın çözüm süreciyle birlikte Kürt hareketini dönüştürmeye ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Öcalan, mevcut siyasi kadroları ve örgütsel yapıyı dönüştürmeden yeni süreçte etkili olunamayacağını düşünüyor. Medyaya sızan “İmralı zabıtları”nda Öcalan’ın bu konudaki değerlendirmeleri de yer alıyor. Kendisini ziyaret eden BDP’li heyete Öcalan bir yandan yeni çözüm sürecini anlatırken, diğer yandan önderlik ettiği Kürt siyasi hareketinin büyük dönüşümüne hazırlandığını söylüyor. “Bütün felsefi ve örgütsel birikimimi hareketin dönüşümüne harcayacağım” diyor. Ve BDP’nin, Halkların Demokrasi Partisi’yle birleşerek seçimlere girmesini öneriyor.
Öcalan sadece bölgenin oylarına mahkûm bir siyasi partinin çözüm sürecinde İmralı’ya gereken gücü sağlayamayacağını biliyor. BDP’nin mevcut yapısıyla daha fazla büyümesi zaten zor. Yeni bir açılım, kan tazelenmesi gerektiğini görüyor. Çözüm sürecinin özelliği, silahların susması ve siyasetin güç kazanması. Meclis’te bugünkünden iki kat daha fazla vekile sahip bir partiyle Öcalan daha etkili olabilir. Öcalan’ın hesapları buna yönelik. Önümüzdeki seçimlerde Meclis aritmetiği hayati önemde olacak. Meclis’te sayıca fazla temsil edilmesi, Öcalan’ı vazgeçilmez bir aktör haline getirebilir.
Yeni parti projesinin arkasında bu siyasi hedefler yatıyor.
İmralı’dan kongreye gönderilen mesajın özü de bu çerçevedeydi; Öcalan, “71 devrimciliği devlete isyan devrimciliğiydi. 40 yıllık isyandan sonra devletle müzakere önemlidir” diyerek, “devrin müzakere devri” olduğunun altını çizdi. Öcalan’ın, Kürt tabanını, solun romantik devrim hayalleri için peşkeş çekmeyeceğini anlamak zor değil.
***
Ancak Öcalan’ın öngördüğü projenin daha hayata geçirilirken boşa çıkarıldığı da fark ediliyor. Kürt hareketinin en önemli aktörleri Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk ve diğer önemli bazı isimler, bu projeyi aktif bir şekilde sahiplenmeyerek, projenin ölü doğmasına neden oldular. Yeni partinin inisiyatifini dar görüşlü birkaç isme bıraktılar. Sırrı Süreyya’nın kongrede yaptığı konuşma Öcalan’ın mesajını tümüyle boşa çıkaracak nitelikteydi. Öcalan, mesajında “dönemin nitelikli müzakere dönemi” olduğunu vurgularken, Sırrı Süreyya “devrin barikat devri olduğunu” söyledi.
Bu projenin yürütülmesine öncülük eden isimlerin, tamamen marjinal solcu gençlere seslenmeleri dikkat çekiciydi. Barikat, isyan ajitasyonu gençleri heyecanlandırabilir, harekete geçirebilir ancak büyümeyi önüne koymuş bir partiye, geniş toplum kesimlerini kaybettirir. Öcalan’ın aklındaki proje Meclis’e yatırım yapmaya dönük, ancak bu kongredeki görüntüler sokağa yatırım yapıldığını gösteriyor. Bu da hayırlı bir başlangıç değil.
AKŞAM