Yasin Aktay / Yeni Şafak
Altılı masanın altına girdiği borçları kim ödeyecek?
Bu yılın sonunda bütün dünyada yaşanacak birçok seçim arasında dünya dengelerine en fazla etkileyecek olan Türkiye seçimlerine katılımın tarafları da doğal olarak Türkiye ile sınırlı olmayacaktır. Daha bir yıl öncesinden itibaren bu seçimlere dair bütün uluslararası çevreler beklentilerini ifade edip durdular. Seçim sath-ı mailinde ise bu beklentiler çok daha açık ifade edilmeye, umutlar dillendirilmeye başlandı.
Altılı masa 13 ay boyunca toplanıp durdu. Hep altıyı aşan, masanın altında, yanında üstünde veya ötesinde başka ortaklar arandı. Aranan olağan şüpheli ortağın HDP olduğu herkesin malumu olan bir sırdı. Ancak ismi zikredilmeyen 7. Ortak sadece HDP ile sınırlı değildi.
6 ortağın kendi aralarında konuştuğu protokoller zaman zaman ortakların diliyle kamuoyuna yansıyordu. Ancak masadaki hareketliliklerin, motivasyonların, ilhamların masa dışı kaynakları her zaman kendini hissettiriyordu.
Uluslararası çevreler açıkça altılı masadan çok şey beklediğini ifade ediyor. NATO’da Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin haddini fazla aşmış olduğunu, genişleme politikalarına itiraz etmesinin kabul edilemez olduğunu açıkça söylerken, bu kabul edilemez durumdan Erdoğan’ı yıkacak altılı masanın seçim başarısı sayesinde kurtulacaklarını umut ediyorlardı. Altılı masa böylece Türkiye’ye karşı Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Rusya-Ukrayna krizinde takip ettiği siyasetten rahatsız olan NATO’nun umudu. Altılı masa Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı tarihsel hasım rolünü oynayan ve sürekli mevzu kovalayan Yunanistan’ın umudu. Altılı Masanın kazanması halinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarından, iddialarından vazgeçeceğini bekliyorlar. Onlara “daha ılımlı ve barışçı ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ politikaları vaat eden altılı masa” da sıcak mesajlar veriyor. Türkiye düşmanlarının umutları tükenmesin.
Altılı masanın protokollerinin içeriğini resmen ilan edilen politikalarından ziyade başkalarının beklentileri ele veriyor. Kendileri bu beklentilere karşı bir itirazda bulunmadıkları sürece bu beklentiler giderek onların resmi politikaları haline gelecek gibi.
...
Yedinci ortak olarak HDP’yi bıraktık PKK’nın da altılı masa üzerinden doğrudan iktidarın ortağı olmaya talip olduğunu şimdiden duymaya başlıyoruz. Mustafa Karasu açıkça PKK’yı Erdoğan ve Bahçeli’nin “Faşizan rejiminden” kurtaracak tek çarenin altılı masa ittifakı olduğunu herkesin duyacağı şekilde söylüyor.
HDP adına Newroz günü meydanda bir konuşma yapan Ahmet Türk’in ifade ettiği beklentiler ise altılı masanın protokollerini ifade ediyor:
“Bu seçimde, demokratik cumhuriyeti inşa etmek için, faşizmi yıkmak için çabalarımızı büyütmek zorundayız. Bu dönem Sayın Öcalan’ın özgürleşme dönemidir. Bu dönem Kürt halkının kendi kaderini belirleme dönemi olacaktır.”
Erdoğan’ın demokrasisini beğenmeyip faşizm diye niteleyenlerin Kürt halkına sundukları yönetimi sanki, sözümona “özerk yönetim inşası” diye sunulan hendek uygulamalarında görmedik. Demokrasi adına bütün ufukları bu hendek uygulamalarından öteye geçmeyenlerin Kürt halkı adına hala konuşuyor olmaları “Kürt sorununun” bizatihi kendisi aslında.
Böylece altılı masanın birarada kalabilmek ve iktidara yürüyebilmek için altına girdiği büyük borçları direk alacaklısından öğrenmiş oluyoruz: Öcalan’ın özgürleşmesi ve PKK’nın terör gündemi. Kürt halkının kendi kaderini
tayin tartışmasına hiç girmiyoruz bile.
Altılı masa yüzde elliyi tamamlamak için çok büyük borçlara girmiş durumda. Allah muhafaza iktidar olduğunda alacaklılar kapıya dayandığında, Türkiye’den başka elinde vereceği bir değer olmayacak.
HDP DE TERÖRLE ARASINA MESAFE KOYSAYDI HÜDA-PAR GİBİ
Hüda-Par’ın Cumhur ittifakına girişinden dolayı yapılan eleştirilerde yapılan en büyük hata HDP ile Hüda-Par’ın özdeşleştirilmeye, karşılaştırılmaya çalışılması. Bu konuda yazdığım yazıda bu karşılaştırmalardan Hüda-Par’ın kesinlikle kazançlı çıkacağını ve mevcut haliyle HDP’yi de onunla aşk-ı memnu ilişkisini meşrulaştırmaya çalışan CHP’yi de rahatsız ettiğini söylemiştim.
Çünkü Hüda-Par tam da HDP’ye ne olması veya ne yapması gerektiğini anlatıyor. Hüda-Par kurulduğu günden beri yani 11 yıllık tarihi içinde hiçbir şiddet eylemine girişmemiş, bilakis PKK’nın sayısız şiddet saldırısına maruz kalmıştır. İsnad edildiği Hizbullah ile bir resmi bağı yok, olsa o bile son şiddet eylemlerini 2000 yılında yapmış. Ondan sonra şiddet ile arasına kesin bir mesafe koymuş olduğunu ispatlamış.
Aslında 8-9 yıl öncesine kadar PKK’ya bile bu fırsat sunulmuştu. Şayet PKK çözüm sürecinin gereğince davranmış olsaydı, HDP de şiddet ve PKK ile arasına kesin bir mesafe koymuş olsaydı, bugün bırakın CHP ile AK Parti ile de rahatlıkla her türlü siyasi müzakerenin tarafı olabilirdi.
AK Parti CHP’nin sebep olduğu Kürt meselesini görmüş, tanımış ve belli bir çözüme kavuşturmuş partidir. Daha kesin ve kalıcı bir çözüm için PKK ile de bir çözüm sürecine girmekten çekinmemişti. Ancak bu süreci PKK ve HDP bozdu. Bozmamış olsaydılar, Suriye içinde ABD’nin kendilerine vaat ettiği hain planlara tamah edip hem Kürt halkına karşı hem de Türkiye’ye karşı bu ihanete girişmemiş olsaydılar, bugün Türkiye de bölge de çok daha farklı bir halde olabilirdi.