IŞİD Yedi Kocalı Hürmüz mü?
Kur’an'da fitne terimi istenmeyen olumsuz durumları ifade ettiği kadar, olduğu halde farkına varılamayan olumsuzlukları ortaya çıkarıcı katalizatör – imtihan aracı anlamında da kullanılıyor. Şimdiye kadar ki icraatlarının ortaya koyduğu üzere, terimin her iki anlamıyla IŞİD’in tam bir fitne olduğu çok açık.
Hoşlarına gitmeyen her şeyi komploculuk kolaycılığıyla açıklamaya çalışanların, adeta çözülmez bir muamma haline gelen IŞİD için komplo teorilerini son sınırına kadar kullanmaları gayet tabii idi.
Arkadaşlara göre IŞİD’in birilerinin kuklası ve komplo olduğu kesin, lakin kimin kuklası ve komplosu olduğuna bir türlü karar veremiyor, daha doğrusu gelişen olaylara göre durmadan komplocu değiştiriyorlar. Yani kukla tek ama, kuklacı kaç tane, o belli değil.
IŞİD’in ilk fitnesi olarak Suriye’deki rejim muhaliflerine saldırması üzerine İran ve Suriye rejimlerinin kuklası olduğu teşhisini hemencecik koymakta tereddüt etmediler. Irak’ta Maliki rejimine saldırınca bu kez Suudi Arabistan ve ABD kuklası olmakla, çok geçmeden Kuzey Irak Kürt Bölgesine saldırınca tekrar İran kuklası olmakla, son olarak Kobani’ye saldırınca ABD ve İngiliz kuklası ve batının Ortadoğuyu yeniden şekillendirmesinin piyonu olarak vasıfladılar.
Yahu arkadaşlar artık bir karar verin IŞİD kimin kuklası, kimin komplosu, adamları adeta yedi kocalı hürmüze çevirdiniz, ayıp oluyor.
Üst Akıl - Komplo Diyerek Topu Taca Çıkarmak
Komplo teorisi tutkunlarının yeni gözde terimi üst akıl. Bu IŞİD’in arkasında bir üst akıl var arkadaş diyerek oturdukları yerden her şeyi çözmenin gururu ve sevincini yaşayan arkadaşlarımıza, şimdi de PKK ve PYD’nin arkasında bir üst akıl arayan Devlet ve Hükümet erkanı da katılmış görünüyor.
Komplocu üst akıl olarak ABD, İngiltere ve Almanya eksenli odakların görüldüğü açık. Lakin bu üst akılın daha yeni Kırım ve Ukranya’nın bir kısmını Rusya’ya kaptırdıklarını, Ukranya’yı kendilerine bağlayacak bir üst akıllı komplo yapmak bir yana, Putin’in bağırta bağırta Ukranya’yı parça parça yemesine seyirci kaldıklarını kimse değerlendirmeye bile almıyor nedense.
Ormanın Tümünü Göreyim Derken İçindeki Ağaçları Ayıramamak
Komplosever arkadaşlarımız genelde ormanın tümünü görerek üst kararlar vermek, yükseklerden bakarak yüksek stratejiler geliştirmekte mahirler. Ormanın tümünü görüp - göremedikleri tartışılabilir ama, ormanın içindeki ağaçları, patikaları, yolları, yabani hayvanları göremeyecek kadar köreldikleri; dostu düşmanını ayıramayacak, ormanın içinde yolunu bulamayarak kayboldukları bir vakıa.
Elbette ormanın tümünü görmek strateji belirlemede elzem ve öncelikli, fakat yeterli değildir. Hedefinize ulaşmak için strateji belirlerken, ormanının içini de görmek, patika ve ağaçları vs. tanımakta elzemdir. Hem ormanın bütününü hem de içini ayrıntılı olarak görmelisiniz ki, iradenizle yada gayri iradi girdiğiniz bu ormandan yolunuzu kaybetmeden çıkacak, yani stratejik hedefinize varmanızı sağlayacak sahaya uygun taktikler geliştirebilesiniz.
Aksi halde yol diye mağaralara, dere diye göllere, tepe diye uçurumlara dalar; vahşi hayvanların yada açlık ve susuzluğun kurbanı olursunuz.
Komplo Yada Üst Akıl Olsa da, Olmasa da PKK Gerçeği Var
6-7 Ekimde Kobani bahanesiyle PKK ve KCK tarafından gerçekleştirilen kalkışmada malum üst aklın komplo yada provokasyonları söz konusu mu? Derin ve Paralel Devlet olayların başlatılması yada tahrikinde ne derece etken? Bu sorular elbette üzerinde düşünülmesi ve gerçekçi veriler ışığında ciddi olarak cevaplandırılması gereken sorular.
Lakin şu gerçek, üst akıl ve komplo olup olmadığından daha önemli, öncelikli ve belirleyici. Güneydoğuda (ve hatta Türkiye’nin diğer metropollerinde) kalkışma yapabilme potansiyeline sahip olan ve Güneydoğuyu parselleyip yöneten bir Korsan Devlet ile bunu kuran silahsız (KCK) ve silahlı (KCK) örgütü var.
PKK ve KCK örgütü ile Korsan Devlet üst akıl olsa da var, olmasa da var. Bu üst akıl PKK üzerinden Türkiye’ye komplo kursa da var, kurmasa da var. Bu üst akıl PKK’yı desteklese de var, kösteklese de var.
Dolayısıyla asıl sorun PKK’yı kullandığı öne sürülen üst akıl ve kurduğu sanılan komplo değil, bizatihi PKK’nın kendisidir. Üst akıl ve komplolar birer zan ve iddia iken, PKK yalın ve açık gerçektir.
PKK Çözüm Sürecine Hiç Girmedi, Bilakis Kullandı
Başlangıcından bu güne PKK ve Hükümetin (ve hatta devletin) tutum ve icraatlarını değerlendirdiğimizde, Hükümet ve devletin çözümü arzuladığı ve süreci devam ettirmek için ciddi tavizler verdiğini, PKK’nın ise çözümü arzulamadığı ve süreci baltalamak için elinden geleni yaptığını net olarak görüyoruz.
PKK Kürtlerin kendisini desteklemeyen çoğunluğunun tepkileri ile kendisini destekleyenlerin bu desteklerinin zayıflaması korkusu ile çözümü kerhen destekler göründü ise de, baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Üstelik bu süreçte devletin süreci baltalamak adına ses çıkarmaması nedeniyle saha hakimiyetini genişletip pekiştirmekle kalmadı, KCK ve PKK kadrolarını yeniden dizayn edip güçlendirdi.
Kobani Sadece Bir Kıvılcım İdi, Bir Şekilde Mutlaka Patlayacak Bomba İçin
Genel bir algı yanılsaması var. Sanki IŞİD Kobaniye saldırmasa idi çözüm süreci devam edecek, 6-7 Ekim kalkışması yaşanmayacaktı. Bu algı bazılarının bilinçli propagandaları ile oluşturulmuş olup, asla doğru değildir.
PKK ve KCK eninde sonunda bir gün bu tür kalkışmayı başlatacaktı, lakin Kürtler nezdinde kendilerini haklı çıkaracak bir bahaneye ihtiyaçları vardı ve bu bahaneyi IŞİD’in Kobani saldırısı ile oluşturdular.
Oluşturdular diyorum, bu saldırıyı bahane yapabilmek için gerek PKK ve KCK ile HDP, gerekse PKK sempazitanları ile eski tüfek solcular ve paralel medya, Kobani saldırısından çok önceleri başlayıp saldırıdan sonra dozunu arttırarak günlerce yalan yanlış propaganda yaptılar ve bu konuda Batı medyası da sonuna kadar arkalarında durdu.
Güneydoğudaki Kürt halkının çoğunluğunun kendilerini haklı görecek kıvama geldiğini düşündükleri anda da kalkışmayı başlattılar. Sonrası malum.
Kürt Sorununun Çözümü Mümkün Ama PKK Sorununun Yok!
PKK ve KCK ile Güneydoğuda kurdukları Korsan Devlet Türkiye’nin en ciddi ve gerçek sorunudur şu anda. Derin Devletin hala devam edip etmediği bile şüpheli, Paralel Devlet ise PKK’nın yanında çerez sayılır. (Eğer varsa) üst akıl ve komplolar PKK’yı daha tehlikeli hale getirebilir sadece, yoksa PKK tehlikesi ve tehditini oluşturan asla bunlar değil.
100 yıllık Kürt sorununun çözümüne hiç bu denli yaklaşılamadı bu coğrafyada. Kürdüyle Türküyle, sağcısıyla solcusuyla, İslamcısı ile laiki ile halkın kahir ekseriyeti Kürt halkının arzuladığı bir çözümün gerekliliği ve haklılığı konusunda bir konsensüse vardı.
Lakin bu kezde Kürt sorunun bir sonucu olan PKK sorunu tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı ve bu sorunun PKK ile sempatizanları tarafından arzulanan şekilde çözümünü, Kürt sorununun çözümünü kabullenen halkın çoğunluğunun kabulü mümkün değil. Halkın çoğunluğunun istediği çözümü de PKK ve sempatizanlarının kabul etmeleri mümkün değil.
Yani PKK sorunun sosyal ve siyasal bir çözümü görünmüyor ufukta. Bu durum tek çözüm yolu olarak, sosyal ve siyasal çözümün tıkandığı noktada kaçınılmaz olarak ortaya çıkan silahlı çözüm seçeneğini dayatıyor.
Silahlı çözümü devlet ve hükümet istemese bile, PKK dayatıyor ve kaçınılmaz olarak devlet karşılık vermek zorunda kalacak ve PKK sorununu güç kullanarak çözmeye kalkmaya çalışacak eninde sonunda.
Gerçekleri Görmezden Gelmek Mücadele Zafiyeti Oluşturur
Gerçeği görmezden gelmek, devletin ve halkın mücadele zafiyetini arttırmaktan başka işe yaramaz. Sizin iyi niyetli olmanız, karşı tarafta iyi niyetli ise fayda verir, aksi halde zararınıza sebep olur. Muhatabınızın iyi niyetini görmezden gelmek ne kadar zararlı ise, kötü niyetini görmezden gelmekte o kadar zararlıdır. Bu nedenle PKK ile mücadele hususunda hazır ol cengi cihada ister isen sulhu salah özlü sözünün gereğince hareket edilmesi zorunludur.
Öncelikle aksakta olsa devam etmekte olan karşılıklı saldırmazlık durumunu bozmaktan kaçınmalı, silahsız çözüme sabrının sonuna kadar imkan tanımalıdır hükümet. Bu esnada da Güneydoğudaki Korsan devleti her türlü hukuki aracı kullanarak ortadan kaldırmaya çalışmalı ve PKK tarafından saldırılmadıkça silahlı güç kullanmamaya gayret sarf etmelidir.
Bu mücadelenin tüm evrelerinde kurunun yanında yaşın yanmamasına azami dikkat edilmeli, suçlu ile suçsuzu ayırmada hassas davranılmalı, kesinlik kazanmadıkça suçsuz kişilere suçlu muamelesi yapılmamalıdır.
Atı Alan Üsküdarı Geçmeden Gerekenler Mutlaka Yapılmalı
Devlet samimi ve ciddi olursa hukuk dışına taşmaksızın PKK ve KCK’yı etkisizleştirmek, en azından ciddi zararlar vermeyecek derecede kontrol altına almak mümkündür, en azından henüz bu imkan kaybolmamıştır.
Eğer zamanında, gereğince ve ısrarla PKK’nın üzerine gidilmezse ileride kontrol edilemez hale gelebilir ve bu durum Türkiye’de tekrar 12 Eylül öncesi bir duruma dönülmesine sebep olabilir. Böyle bir süreci ve akıbetini 40 yıl öncesini tekrar gözden geçirmekle suretiyle kıyas yaparak tahmin edebiliriz.
Hükümet işin ciddiyetini anlayıp atı alan üsküdarı geçmeden elini çabuk tutmalıdır. Mücadelede HDP gibi kuklalarla ve Kürt milliyetçiliği sarhoşu sempatizanlarla değil, PKK ve KCK’nın gerçek kuklacılarıyla mücadele etmelidir. Kuklalara ve sempatizanlara cevap yetiştirmek ve onları ikna etmeye çalışmak bile gereksizdir.
PKK Ve KCK İle Derin Ve Paralel Devlet Gibi Hukukla Mücadele Edilmeli
Bilindiği gibi son 10 yılda önce Derin, sonra Paralel Devletle bir iktidar mücadelesi verildi halk adına. Bu mücadeleler doğru bir strateji ile hep hukuk içinde kalınarak, rutinin dışına çıkılmayarak verildi ve ciddi başarılar kazanıldı.
PKK ve KCK ile mücadelede aynı strateji takip edilmeli, asla ve kat’a hukukun ve rutinin dışına çıkılmamalı, taşeron kullanma yada Kürdü Kürdü kırdırma gibi şeytani metotlardan uzak durulmalıdır.
Devlet hukukla ve rutinle devlet olup, saldırganları engelleyip cezalandırmak, mağdurları koyup zararlarını telafi etmek onu devlet yapar. Eğer herkes kendi kendini koruyacak, saldırganları kendi engelleyip cezalandıracaksa devlet niye var?
Üstelik hukuk içinde, zaruri olduğunda olağanüstü hal ve sıkıyönetime kadar varan çok etkili imkanlar mevcut, yeter ki her safhada hukuk ve rutinin dışına çıkılmasın.
Hukuksuz İcraatların Asıl Zararı Devlete Olur
Hukukun ve rutinin dışına çıkıldığı, yukarıda eleştirdiğimiz tüm yanlış metotların denendiği 1990 sonrası umulanın aksine devletin kaybettiği ve PKK’nın kazandığı; PKK’nın bu gün adeta bir devlet haline gelmesinde o dönemdeki hukuksuz ve rutin dışı uygulamaların ana etken olduğu bu gün herkesin idrak ettiği bir durum.
Öyle ki Derin devletin tasfiye sürecinin başlamasında Güneydoğudaki ölçüsüz şiddetin tam ters tepki oluşturması ve diğer olumsuz neticelerin ana etkenlerden biri olduğunu söylemek bile mümkün kanaatimce.
Hukuksuzluk ve rutinin dışına çıkmak hem devlet olmanın mantığına aykırı, hem ilkeleri değil pragmatizmi önceleyen bir mücadele olarak gayri ahlaki, hem de düşmanlarınızı süreç içinde ahlaki pozisyonda güçlü haklı hale getiren bir mücadele metodudur.
Aynı zamanda, hukuksuz ve rutin dışı yapı ve elamanların eninde sonunda silahlarını kendilerini kullanan iktidarlara çevirip, hukuk dışı gizli bir güç odağı olarak iktidara ortak olmak ve hatta iktidarı ele geçirip perde gerisinden yönetme arzuları tecrübe ile sabittir.
Hülasa PKK ile olası bir silahlı mücadele de hukukun ve rutinin dışına çıkmak çare değil felaket olur ve kesinlikle tevessül edilmemelidir. Hukuki ve rutin mücadele ise, başlangıcında mevzii kayıplara sebep olsa bile, ileri ki dönemlerde külli kazançlara vesile olacaktır.