Anayasa tartışmalarının birinci etabı tamamlandı.. Korkulan olmadı, ama her şeyin yolunda gittiğini söylemek de kolay değil.
CHP daha şimdiden, Anayasa Mahkemesi’ne gitmek maksadıyla metni belli olmayan bir itiraz dilekçesi için imza toplamaya başladı bile..
Muhalefetin tavrı utanç verici idi. Bu değişikliğe niçin karşı çıktıkları ya da bunun yerine ne olması gerektiği konusunda hemen hemen hiçbir şey söylemediler..
CHP, MHP, DSP, BDP birlik olup “istemezük” safında yer aldılar..
2. turda ne olacak bilmiyoruz.. İlk etaptaki sonuçlar devam ederse, konunun referanduma götürülmesi sözkonusu ama, CHP, bu süreçte de elinden geleni arkasına koymayacak gibi gözüküyor.. Anayasa Mahkemesi’ne giderek süreci engellemek ya da sonucu iptal ettirmek için kolları sıvamış durumda..
Bana göre yaşanan bu süreç bile başlı başına bir kazanç oldu. Bundan sonrası için de aynı durum sözkonusu..
Başörtüsü sorununun arkasında kimlerin olduğunu, Kürt, Alevi, Çingene açılımını kimlerin ve niçin engellediklerini, yumruk olayları, silahlı saldırıların arkasında kimlerin olduğunu da gördük bu arada. Danıştay saldırısının arkasındaki karanlık planlar, Balyoz darbe planı, hepsi üst üste geldi. Baykal’ın niçin Ergenekon’un avukatlığını üstlendiği de daha açık bir şekilde ortaya çıktı bu vesile ile..
Bana kalırsa AK Parti ciddi bir puan kazandı.. Eğer Anayasa değişikliği engellenecek olursa, bunun tabandaki etkisi büyük olacak.. Bu oylama bir referanduma dönüşecek. Referandum engellenirse, seçimler bir referanduma dönüşecek..
O zaman AK Parti’nin parçalanması, ya da AK Parti’ye yönelik belden aşağı vuruşlarla partinin çökertilmesine çalışılacak gibi sanki.
Derin devletin ağa babaları, iktidarın aşırı bir güç kazandığını ve TSK’nın büyük bir itibar kaybettiğini düşünüyor.. “Hayır” diyorlar, madem demokratik bir açılım yapılacak, bu açılımı askerle yapalım. Asker yeniden itibar kazansın ve idare içindeki pozisyonu güçlensin..
ABD’nin içindeki bir kanat ve Yahudi lobisi bu plana destek veriyormuş gibi sanki. Demokratik açılım denen şeyi Müslümanlar eli ile yapmanın laikliği ve kültürel çoğulculuğu geri plana ittiğini düşünenler var.
Birileri Amerika’ya şu mesajı veriyor sanki: “Siz Irak’tan geri çekileceksiniz. Orada güvenlik ve otoritenin sağlanması için Türk askerinin Irak’a girmesi gerek. Dindar bir iktidarın baskısı altına girmiş bir ordu, Irak’ta ABD’nin müttefiki olarak İsrail’in güvenliği açısından, İran’a karşı batının çıkarları ve güvenliği ve ABD’nin Irak’taki stratejik hedeflerine katkı sağlaması açısından rahat hareket edemez..”
Yani ordunun idare içindeki yerinin korunması ve demokrasinin önünde bir engel gibi gözüken ordunun demokratikleşmenin önünde engel değil, bu konuda aktif anlamda pozitif bir katkı sağlayan bir konumda olduğunun gösterilmesini isteyen birileri var.
Peki bu nasıl olacak? Bu planın uygulanıp uygulanamayacağını Ağustos şûrasında göreceğiz. Bana göre ordunun içinde bir kesim bu plana sıcak bakıyor..
Ama, dereden geçerken at değiştirilmez.. ABD’nin bu süreçte böyle bir politikaya destek vermesi, tam anlamı ile “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olması” sonucunu doğurur..
ABD’nin AK Parti ve Erdoğan ekibine karşı tavır içine girmesi, ABD için “gelenin gideni aratacağı” bir durumu kaçınılmaz kılar..
Türkiye Irak’ta askeri bir rol üstlenecekse, bunun tek başına ABD ve AB’nin, İsrail’in istediği için olması mümkün değil.. Batı o takdirde Irak’ı kurtarayım derken Türkiye’yi kaybeder.. Türkiye’nin böyle bir rol üstlenmesi ancak, bölge devletlerinin ve tabii başta Irak yönetiminin, İslam Konferansı’nın oluru ile, BM gözetiminde, ABD ve AB’nin destekleyeceği, İngiltere’nin de garantörlük rolünün sınırlarının net bir şekilde belirlendiği ve bu rolün diğer bölge devletleri ülkeleri üzerindeki etkilerinin de hesaba katılarak belirlenmesi gerekir.. Türkiye’nin, batının çıkarları için, kendini dost ve kardeş komşularına karşı risk altına sokmaması gerekir.. Mesela uygulanacak plana Rusya’nın karşı çıkmaması gerekir..
ABD için, yeni, aykırı, radikal bir çözüm planı, içinden çıkılması zor, başarısızlığa mahkum olacak bir plan olacaktır ki, bu durum İsrail için de, Obama yönetimi için de felaketle sonuçlanacak yeni bir sürecin başlamasına sebeb olabilir..
Şimdi olması gereken, anayasanın değiştirilmesine engel olunmaması, darbeci tehditlerin ve devlet içindeki illegal yapıların tasfiyesi, TSK’nın idare içindeki yerinin yeniden belirlenmesidir..
Birileri için kulağa hoş gelen bu plan, aynı zamanda TSK için de talihsiz bir maceraya dönüşebilir. “Taş yerinde ağırdır”. TSK’nın yeniden yapılandırılması, TSK’nın hareket kabiliyeti, caydırıcılık ve etki gücü yanında, saygınlığını artıracak bir zarurettir..
Selam ve dua ile..
VAKİT