Tarih boyunca en hüzünlü ama aynı zamanda hınzırca keyifli dönemler, statükonun kaçınılmaz bir değişimin eşiğine gelindiği halde buna umutsuzca direnmeye çalıştığı anlardır. Çünkü statüko o zamana dek epeyce acı vermiştir ve adım adım çözülmesini izlemenin rehabilite edici bir etkisi vardır.
Ancak ataerkil sistemler kendi çöküşlerini uzatmakta ve bu çöküşü bir varoluş haline getirmekte mahirdirler. Bu nedenle de söz konusu statükonun direnci çok kanlı bir insani maliyete karşılık gelebilir. Nitekim Osmanlı'nın son dönemleri bunun bariz örneklerinden biri... Cumhuriyet'in ataerkil bir yapıya tepki olarak doğduğunu düşünmek hoşumuza gitse de, aslında bu zihniyet yeni rejimin de ana zeminini oluşturmaya devam etti. Ne de olsa insanları bir günde değiştirmek, ilişkilerin kardığı anlam dünyasını bir anda başka bir yapıya dönüştürmek mümkün değildi. Böylece ataerkillik ile otoriterliğin Osmanlı'dan farklı bir biçimde kaynaştığı, ama hâlâ Batı'nın modern relativizmini yadırgayan bir rejim yaratılmış oldu. Dolayısıyla eğer zihniyet terimleriyle bakarsak, Osmanlı'nın bittiğini söylemektense, başka bir form altında devam ettiğini de öne sürmek mümkün...
AKP şimdi bu rejimi sorguluyor ve zarfı korumak koşuluyla mazrufu reforme etmek istiyor. Bu reformun en önemli özelliği ise hak ve özgürlük alanında Batı'nın relativizmini ve bugünlerde keşfettiğimiz demokrat anlayışı hayata geçirecek düzenlemeler içermesi. Ne var ki AKP demokratlığı beğense de, demokratlığı içselleştirmiş bir hareket değil. AKP'nin demokratlığı taşıyor gibi gözükmesinin ve bu yönde hakiki bir işlev görmesinin nedeni, otoriter zihniyete karşı durması. Türkiye'de rejimin çekirdek yapısındaki aşırı otoriter eğilimler, AKP gibi ataerkil eğilimleri doğallaşmış bir hareketi de kendiliğinden demokratik kılabiliyor. Bu durum hükümetin önüne siyaseten zor ama ideolojik olarak kolay reform adımları çıkarıyor. Örneğin askerî vesayeti bitirmeye dönük adımlar bu kategoriye giriyor. Ancak bir de siyaseten kolay olsa da, ideolojik olarak zor reformlar var... Siyaseten kolaylık rejimin direnciyle karşılaşma ihtimalinin fazla olmamasıyla bağlantılı. İdeolojik zorluk ise AKP'nin ataerkil anlayışın dışına çıkmakta zorlanmasıyla.
Ne var ki bu reformları yapamadığı ölçüde, AKP de Osmanlı'nın son dönemini hatırlatan bir biçimde hüzünlü bir tablo sunuyor. Reformun önünü kesmek üzere kotarılan her direnç adımı, bir bumerang gibi dönüp, iktidarın siyasetini bir farsa dönüştürüyor. Vicdani ret meselesi iyi bir örnek... Önce şunu söyleyelim: Şu anki anayasada bile 'zorunlu vatan hizmeti' bir 'askerlik görevi' olarak tanımlanmıyor. Yani insanların eline silah vermektense, onları başka kamu hizmetlerinde kullanmak mümkün. Bunun için tek bir yasa değişikliği bile gerekmiyor. Ama bu adım atılmıyor, çünkü 'eline silah verme' konusunda bir esnekliğin günümüz dünyasında 'eline silah alma' konusunda da bir esnekliği ima edeceği açık.
Devlet bundan tedirgin. Çünkü toplumun askerlik hizmetine nasıl baktığını gayet iyi biliyor. Hamasi jargonun aksine, giderek çok daha fazla sayıda genç askerlik yapmanın anlamsızlığına, hatta bu deneyimin kendi kişiliğine zarar vereceğine inanıyor. Nitekim orantısız bir cezalandırma uygulaması olduğu halde, şimdiden yüzü aşkın vicdani retçi var... Türkiye'nin bu kişileri ömür boyu hapsetmekten başka çare bulamaması ise AİHM'den tazminat cezaları olarak dönüyor. Şimdi yapılan düzenleme ile bu hapis cezası tek sefere inecek ve böylece suçla orantılı olduğu savunulabilecek 'adil' bir ceza konmuş olacak. Ancak tek seferlik cezanın makul olması için askerlik süresini aşmaması gerekiyor. Çünkü aksi halde zımnen askerliğin mahpusluktan daha beter bir şey olduğunu itiraf etmiş olursunuz. Öte yandan bu cezayı çok da kısa tutamazsınız, yoksa 'maazallah' askerlik yapacak adam bulamama ihtimali var!
Ancak askerlik süresiyle eşit bir hapis cezası bile pek güvenilir olmayabilir... Çünkü toplumun değişim dinamiğine aykırı yönde giden bir tedbirin geri tepeceği, bizzat toplum tarafından kadük hale getirilebileceğini hayal etmek zor değil. Binlerce gencin vicdani retçi olduğunu ve hapisleri doldurduğunu düşünün... Bunların arasında AKP'li gençlerin de olabileceğini, hatta belki de bizzat parti ileri gelenlerini yadırgatan biçimde, bunların azımsanmayacak bir sayıya ulaşabileceğini de öngörebiliriz.
Diğer bir deyişle bu yasa kendisini gülünç durumda bırakan bir tasarrufa dönüşebilir. AKP farkında olmayabilir, ama gençlere 'haydi hepimiz hapse!' türünden bir kampanya açmalarının zeminini de sağlamış oluyor ve muhtemelen bununla nasıl başa çıkılacağı hakkında bir fikre sahip değil. Hüzünlü ama doğrusu keyifli bir süreç olacak... Toplumsal değişim isteğinin ve evrensel taleplerin önünü kesebilecekmiş gibi yapan her iktidar gibi, AKP de utanacağı ve yenik düşeceği bir süreç yaratmak üzere.
ZAMAN