Mehmed Göktaş / Doğruhaber
Rakamlar her zaman ruhumu yaralamıştır
Rakamlar her zaman benim ruhumu incitmiştir, yaralamıştır. Sizi bilmem ama ne zaman benim gözüme ilişse rakamların o sivri uçları sanki benim ruhuma batıyor, kalbimi kanatıyor gibi olur.
Bir başka deyişle, rakamlar hiçbir zaman benim huzur ve mutluluğumun ölçüsü olmamış, tam aksine ne kadar uzun ve büyük olursa olsunlar hep bitişin ve tükenişin yani mutsuzluğun göstergesi olmuşlardır.
Galiba bu yüzdendir çocukluğumdan beri matematikten fazla bir hoşlanmadım. Daha da ilginç olanı, bilim dalları içinde en kesin olan matematik olmasına rağmen ben hiç güvenmedim. En çok güvendiğim iki kere ikinin kaç etmesiydi, o güvenimi de bizim Kayserili zedeledi. “İki kere iki kaç eder” sorusuna “alırken mi, verirken mi?” karşı sorusuyla matematik de bendeki güvenini yitirdi. Meğer bunun daha beteri de varmış; patron muhasebeci almak için mülâkat yapıyormuş, içeri giren herkese aynı soruyu soruyormuş; İki kere iki kaç eder? Uzatmayalım, herkes bildiği cevabı vermiş, en son giren cevap vermeden önce kalkmış ve bulunduğu yerin perdelerini kapatmış, sakin bir ses tonuyla o da patrona sormuş; “Söyleyin, kaç etmesini istiyorsunuz?” demiş.
İşin esprisi bir yana şu günlerde insan ekranlara tahammül edemiyor, rakamlar rakamlar… Bir yandan asgari ücret tartışmaları, bir yandan sadece rakamlarla dolu alış veriş reklamları, insan bu rakamlar içerisinde adeta boğulup gidiyor.
Sanki sadece yılsonu olduğu için değil, artık insan hayatının tamamına rakamlar hükmediyor, rakamlara dayandırılmayan hiçbir şey yok.
Hâlbuki Rabbimiz nimetlerini bize sunarken hiçbir zaman rakam vermiyor. Çünkü biz onun nimetlerini asla saymakla bitiremeyiz, buna güç yetiremeyiz;
“Görmez misiniz, Allah yerlerde ve göklerde olanları emrinize müsahhar kılmış, üzerinize nimetlerini yağdırdıkça yağdırıyor…” (31/20)
İyi dikkat edin, hep rakamlarla konuşmak, rakamları dilinden düşürmemek Müslümanı küçültüyor, basitleştiriyor.
Rakamların olmadığı, en azından rakamların gündemimizde fazla bir yer almadığı dünya inanın ki çok daha güzel bir dünyadır.
Ne olur, defalarca okuduğumuz şu Hümeze suresine bir de bu gözle bakalım:
“Arkadan çekiştiren, ayıp kusur arayan, servet toplamış ve onu sayıp duran herkesin vay haline, yazıklar olsun onlara, malının kendisini ebedi yaşatacağını zanneder.” (104/1-4)
Yine çoğumuzun bildiği bir espriyle bitirelim. Dervişin birisi tenhaya çekilmiş zikirle meşgul iken oradan koynu bir şeylerle dolu bir kız geçiyormuş, kızdan nereye gittiğini sormuş, “nişanlıma gidiyorum” cevabını alınca bu defa koynundaki elmaların kaç tane olduğunu sormuş, kız aniden durmuş ve;
“Aptal, insan sevdiğine götürdüğünü sayar mı hiç?” demiş ve yoluna devam etmiş. Bu defa derviş elinden hiç düşürmediği tesbihine şöyle bir bakmış, sonra birden tesbihin ipliğini koparmış ve etrafa saçıvermiş.