Özellikle “dindar” ve “zengin” ailelerde bir şeyler ters gidiyor, dostlarım…
İçimizde boşluklar, loşluklar oluşuyor. Ondan kurtulmak için kendimizi alışverişe vuruyoruz, araba/ ev değiştiriyoruz, mobilyaları yeniliyoruz, zayıflama kürleri yapıyoruz falan…
Ama bunların getireceği mutluluk günlerle sınırlıdır. Kısa süre sonra “yeni” eskiyor, kilolar geri dönüyor ve huzursuzluk tekrar başlıyor.
Bu kez başka “çare”ler aramaya çıkıyoruz: Psikiyatristlere, psikologlara gidiyoruz…
Hiçbiri “çare” olmuyor.
Öyleyse ne?..
Hayatımızda hangi parça eksik?
¥
Geçenlerde akrabadan bir hanımefendi aradı ve “Hayatımda bir şeyler ters gidiyor” dedi.
Oysa maddi sıkıntısı yok…
Parayla alınabilen her şeye sahip…
Her şey tıkırında görünüyor: İyi bir ev, iyi bir araba, iyi bir evlilik, beş aylık bir kız çocuğu, çocuk bakıcısı ve hizmetçi…
Son model cep telefonları, bilgisayar, televizyon, vesaire…
Çoğumuzun sadece hayal edebildiği ve ulaşmak için çabaladığı gibi bir hayatı var…
Bu durumda “mutlu” olması gerekirken, mutsuz…
Huzurlu olması icap ederken, huzursuz…
Bir şeyler eksik, bir şeyler ters!
Peki bu nasıl olur?..
İnsanı hafakanlar basıyor!
Bu da “tüketim” iştahını kabartıyor. Biraz daha alışveriş, biraz daha yeni şey…
Arkasından yine doyumsuzluk, tatminsizlik, huzursuzluk, mutsuzluk geliyor…
Bir kısır döngü içinde debelenip duruyoruz!
Her türlü modern iletişim aracına sahip bulunmamıza rağmen yalnızlık duygusu ruhumuza çörekleniyor. Bilgisayarla telefon arasında mekik dokuyoruz. Yüzlerce “sanal” arkadaşımız oluyor bu arada, ancak “gerçek” arkadaşlardan git gide kopuyoruz.
Bilgisayara, telefona, televizyona, kısacası “modern iletişim araçları”na rağmen, insanın kendini “yalnız” hissetmesi, ilk bakışta çelişki gibi görünüyor, ancak zaten hayat “çelişkiler yumağı”dır.
Zaten yalnızlaşmamız biraz da onların eseri: Çünkü hiçbiri “gerçek” değil: Ne telefon “gerçek” bir iletişimdir, ne televizyon, ne de bilgisayar/ internet ortamı.
Graham Bell, telefonu icat ederken, muhtemelen ses iletişimi sayesinde insanların yalnızlıktan kurtulacağını umuyordu…
İcat ettiği cihazın insanları daha beter yalnızlaştıracağını bilseydi, belki de icat etmezdi. Bir birimizden biraz da bu iletişim kolaylığı sayesinde koptuk.
Sonuçta müthiş bir yalnızlaşma duygusuna sürüklendik. Çünkü telefon, insanın ihtiyaç duyduğu “görme”, “dokunma”, “sarılma” gibi duygusal dürtüleri karşılamıyor.
Yüz yüze görüşmeyen, konuşmayan, bir birlerinin elini sıkmayan, sarılmayan insanlar, kaçınılmaz olarak, zaman içinde “yalnızlık” hissine kapılıyor.
Bunun bir adım sonrası “depresyon”dur…
Daha sonrası uyuşturucudur…
Delirme ve intihara kadar giden bir süreç başlıyor.
¥
Artık eskiye dönemeyiz. Yeni hal içinde bir çare bulmamız lâzım.
Çare insanın “Kullanma Kılavuzu” olarak ihsan edilen Kur’an-ı Kerim’de var: “Hablullah!”
“Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız!”
Yeniden Yaratıcı’ya dönmek, ve O’na tutunmaktan söz ediyorum. İnanın ki, o zaman hayatımızda hiç “eksik parça” kalmayacaktır.
YENİ AKİT