Kendimi yetiştirmemde büyük emeği olan sayılı kişilerden birisi, Konya Üniversitesinin mümtaz ilahiyat hocalarından Prof. Dr. Sait Şimşek’in Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri (2012) adlı eseri Beyan Yayınları arasından çıktı ve –özlü, nitelikli yorumlarıyla- okuyucunun ilgisine sunuldu. Bu eserden Hz. Yusuf Kıssasına dair okuduğum yorumların bir kısmını ele alacağım.
“Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana sözlerin/olayların iç yüzünü ve akıbetini öğretecek.” (Yusuf, 12: 6) ayetiyle ilgili olarak Şimşek, ayetin lafzındaki “ehâdis” kelimesinin hem söz hem de olay kelimelerinin çoğulunun Arapça’daki karşılığı olmasından dolayı Allahu Teala’nın Hz. Yusuf’a öğretmesinin her iki anlamı da kapsadığını ifade etmenin daha tutarlı olduğunu söylemektedir (Şimşek, III: 13). Gerçekten pratikte de peygamberler hem bizde olmayan bir bilgiye sahip olmaktadırlar hem de geliş nedenlerine uygun olarak sosyal problemleri en güzel bir biçimde çözme konusunda büyük cehd göstermektedirler.
Hz. Yusuf’u kardeşlerinin geziye götürme talebi üzerine babaları Hz. Yakup şöyle demektedir: “Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz.” (Yusuf, 12: 13). Bu ayetle ilgili olarak da eserde, Hz. Yakub’un farkına varmadan Hz. Yusuf’u öldürmeyi planlayan oğullarının mazeret bulmalarını kolaylaştırdığı ifade edilmekte (Şimşek, III: 17). Halbuki yukarıda belirttiğimiz altıncı ayet dikkate alındığında, Yakub’un “onların bu mazereti getirebileceklerini ancak Hz. Yusuf’u kurdun yemesinin mümkün olmadığını bildiğini” söyleyebiliriz.
Şimşek, –yorumsuz olarak- İbn Aşur’dan naklen Hz. Yusuf’u köle olarak satın alan bakanın eşinin Hz. Yusuf’a meyletmesi olayının peygamberlik öncesinde yaşandığını çünkü peygamberliğin kırk yaşlarında verildiğini ve Hz. Yusuf’a peygamberliğin, ailesinin Mısır’a getirilmesinden ve babası Hz. Yakub’un vefatından sonra verildiğini (İbn Âşûr, Muhammed Tahir (h. 1393), et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, 30 c., Daru’t-Tunusiyye li’n-Neşr, Tunus 1984, XII, 249.) söylemektedir (Şimşek, III: 21). Bu doğru kabul edildiğinde, Hz. Yusuf’un babasının dine dair söylediklerinden kulağında kalanlarla hayatını devam ettirdiği ve bu arada da Meryem’e olduğu gibi ona da bazı kişisel vahiyler gönderildiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. Tercihim, İbn Aşur’dan farklı olarak Hz. Yusuf’un peygamberliğinin babasının vefatından önce olduğu yönünde.
Muhtemelen İbn Aşur’un yaklaşım Şimşek’in de içine pek sinmemiş olmalı ki, Hz. Yusuf’un ardından hapse giren iki delikanlının rüyalarının yorumunu sormalarının ardından, “Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.” (Yusuf, 12: 36) demelerini yorumlarken şu ifadelere yer vermektedir: “Öyle anlaşılıyor ki bu sıralarda Hz. Yusuf peygamberlikle görevlendirilmiştir ve ilk tebliğini de bu zindan arkadaşlarına yapmıştır. Çünkü Hz. Yusuf önce paygamberliğine delil olan bir mucizesinden söz ederek kendisinin kavminin dinini terk ettiğini ve ataları olan İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uyduğunu belirttikten sonra zindan arkadaşlarını da bu dine tâbi olmaya çağırmaktadır. Onları tevhit dinine çağırdıktan sonra da rüyalarını yorumlamaktadır. Onun peygamberlik mucizesi kendilerine gelecek yiyecekleri önceden haber vermesiydi. Çünkü zindanda hep birlikte idiler ve gelecek yemekleri önceden herhangi birinden duymuş olması mümkün değildi. Hem o iki arkadaşı da hep onun yanındaydı. Birilerinden bunu duymuş olsaydı onlar da bunu duyacaklardı.” (Şimşek, III: 27).
Bu kıssanın kültürel ve siyasal kodlarımız açısından insanların anlama problemine yol açan kısmı, “(Yusuf) Dedi ki: Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim.” (Yusuf, 12: 55) ayetidir. Bu ayete dair Şimşek; İbn Atıyye, Maverdi ve Ebu’s-Suud’dan nakille bir işe ehil olan kimsenin o işe talip olabileceğini ifade etmekte ve ardından şöyle söylemektedir: “Kuşkusuz, Hz. Yusuf’un bu işe talip olması makam sevgisinden kaynaklanmıyordu. Onun hedefi adaletin hakim olması ve haksızlık yapılmamasıydı. Ayette zalim bir yönetimde görev almanın caiz olduğuna de dair delil vardır. Yeter ki kişi o zalim yönetime alet olmasın ve adaletle davransın (Şimşek, III: 33). Yani, insan küfrün etkili olduğu bir düzende İslami bir tavra imza atabilir yeter ki “değiştirme iradesine” sahip olsun.
Kur'an ile hayat arasındaki irtibatı ön plana çıkaran bu nitelikli eseri kısa zamanda edinmenizi öneririm.