Hayaldi gerçek olsun

Yıldıray Oğur

Yıl 1991.

Her şey o kadar çok bugün yaşananlara benziyordu ki.

PKK istediği anda yüz binleri sokağa döküyor, kepenkler aynı anda kapanıyor, öldürülen PKK’lılar dev cenazelerle gömülüyordu. Bugün Yüksekova neyse o gün Cizre oydu.

1989’da SHP listelerinden Diyarbakır başta olmak üzere belediyeler kazanılmış, o günün BDP’si HEP, 1991 seçimlerine bugün düşünülmesi bile hayal olan SHP ile ittifak içinde Meclis’e girmişti.

Ama bir ayağı Meclis’te olan Kürt hareketi bugün olduğu gibi bununla yetinmedi.

Güç sarhoşluğu yaşıyordu PKK. Soğuk Savaş bitmişti, “Artık Batı Türkiye’nin arkasında durmaz”a güveniyorlardı. “Halk isyana hazır” raporlarının sunulduğu Öcalan ve PKK’yı yönetenler kurtarılmış bölgeleri ele geçirme kararı aldı. Öcalan gerekirse 100 bin kişiyi bile gözden çıkarmıştı.

Şırnak, Siirt, Mardin’in doğusu, Batman, Hakkâri ve Van’ı kapsayan bir bölgede Botan-Behdinan Savaş Hükümeti ilan edildi. Kürdistan Ulusal Meclisi kuruldu.

Yani bundan 20 önce PKK, bugün tehdit olarak masada duran, sonuçlarından korkulan demokratik özerkliği ilan etti.

Ayaklanma kararı ilk olarak 18 Ağustos 1992 günü uygulandı. O güne kadar sadece gerilla savaşı yürüten PKK, Şırnak’ı ele geçirmek için silahlı halk ayaklanması başlattı. PKK ilk kez bir şehri ele geçirmek üzere ordu ile cephe cepheye savaş pozisyonuna geçti. Şehrin bir ucunda ordunun tankları diğer ucunda PKK’nın gerillaları...

Bedeli çok ağır oldu. İki ateş arasında kalan Şırnak yerle bir edildi. Tek bir günde 40’ın üstünde sivil hayatını kaybetti.

Murat Karayılan Bir Savaşın Anatomisi kitabında “Erken iktidar hastalığı kene gibi bize yapışmıştı” diye uzun uzun eleştiriyor o günleri. Ayaklandırdıkları Şırnak halkını nasıl yalnız bıraktıklarını, daha sonra ne kadar ağır bedeller ödendiğini anlatıyor.

O bedeller Şırnak’la sınırlı kalmadı. Bu ayaklanma ve de facto hükümet girişimleri devleti rutin dışına çıkardı. Beka kaygısıyla deliren devlet köyleri yaktı, sokak ortasında infazlar başladı. MGK kararlarıyla ölüm listeleri çıkarıldı.

PKK, devletin toplu saldırısına karşı halkı kendi kontrolündeki bölgeye çağırdı. İşte o noktada çok ilginç bir şey oldu. Bugün Mahmur Kampı olarak bilinen kurtarılmış bölgeye sadece 15 bin kişi gitti. Köyleri yakılan, evlatları devlet tarafından öldürülen milyonlarca Kürt ise devletin zulmünden kaçmak için batıya doğru göç etmeyi tercih etti.

Cumhuriyet tarihinin en büyük zulmünü gören Kürtler birlikte yaşama iradelerini kaybetmemişti. Ama aynı Kürtler 1995 seçimlerinde baskılara rağmen HADEP’e 1.700.000 oy vererek ise “Birlikte yaşamak istiyoruz ama biz Kürt’üz” mesajını da vermişti.

20 yıl önceki “de facto demokratik özerklik” kararının bedelinin ne kadar ağır olduğunu bilen Orhan Miroğlu haftalardır bu yüzden uyarıyor.

Pazartesi günkü yazısında “Kansız olacaksa amenna, bu ıstırap bitsin diyeceğim ama öyle olmayacağının herkes farkında..” diyerek 20 yıl sonra tekrarlanmakta olan tarihe isyan ediyordu.

Miroğlu haftalardır önünden geçip cepheye taşınan vagon vagon meşruiyet argümanı görüyor ve yazıyor.

Bugüne kadar Kürtlerle işi olmamışların bir anda Kürtlerin can dostu haline gelişlerini teşhir ediyor. Kürt meselesinin nasıl AKP ile iktidar kavgasına meze yapıldığını görüyor.

20 yıl önce “PKK ordulaşıyor” kapaklarıyla çıkan Perinçek’in İkibine Doğru dergisinin yaptığı işi bugün başkaları yapıyor.

Düne kadar Genelkurmay’ın koridorlarının demirbaşları, askerin sahte fotoğraflarla PKK-ABD işbirliği operasyonlarında adı WikiLeaks belgelerinde kanala çıkacak kadar iş görmüş isimler Leyla Zana ile Kürt halkının haklı mücadelesi pozları veriyor.

Yıllar sonra ilk kez silahların susma ihtimalinin belirdiği bir dönemden geçerken, savaşın bir cephesindeki tasfiye, katliam korkusunun üzerine “1938’de Dersim’de de böyle olmuştu, önce yol sonra zor gelir” diye benzin dökenler namertlik değil açıkça savaş kışkırtıcılığı yapıyor.

Kürtlerin yeni dostları acı söylemiyor hiç. PKK, Anadolu’yu ikna ederek tarihin bu aşamasında barış masasına oturma sinyali veren AKP ile kapıştıkça küçücük çocukları yakan molotoflar, Kürt aydınlarına doğrultulan silahlar görmezden geliniyor.

20 yıl sonra yeniden sonuçları çok acı olabilecek bir yere sürüklenmekten bizi kurtaracak tek şey balkona çıkıp zafer konuşması yapacak kendine güvenli bir başbakandır.

“Bu ülkenin dağlarında artık kimse kalmayacak.” “Yeni anayasa herkesin anayasası olacak.” “Kürt sorununun sebepleri de sonuçları da ortadan kaldırılacak” diyecek bir başbakan.

2015 seçimlerine de “Kürt sorununa çözüm; hayaldi gerçek oldu” diye girecek bir başbakan...

Hayaldi, umarız gerçek olacak.

yildirayogur@gmail.com

TARAF