Havuç mu, sopa mı? Bush yönetimi bize karşı başından beri sopa politikası uyguladı. Obama ise havuç politikası uyguluyor. Sonuçta her ikisi de ABD çıkarlarını korumak için yapıyor bunları.
ABD yönetimi, ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlarını İslâm’a ve Müslümanlara rağmen korumanın mümkün olmadığını gördü. Şimdi İslam dünyası ile barışmak istiyor.
Şunu gördüler: Müslümanlar dışarıdan gelen tehditlere karşı dayanışıyor ve direniyor. Ama iç çatışma, demoralize ediyor ve iktidar/para onları bozuyor.
Onun için ABD’nin bize karşı sopa olarak kullandığı unsurlar takviye edilirken, yerine ciddi bir politik ve sosyolojik tabana sahip, giderek büyüyen bir iktisadi güç olma yolundaki Müslümanlarla bir şekilde buluşmak istiyor.
Göreceksiniz, “yeni derin devlet”te “bizimkiler”e de yer açılacak. Laikçi, Kemalist, sol-Alevi unsurlar seyreltilecek.
Bizi bize düşürmeye çalışacaklar. Şii-Sünni ihtilafına dikkat. “Radikal İslam” söylemine de. Bir de İslam’ın önüne ve sonuna bir sürü ek getirerek İslam’ı çeşitlendirmeyi deneyecekler. Yani bizi atomizasyona tabi tutmaya çalışacaklar. “Mehdi” tartışmasına da dikkat. Amerikano İslam gibi, bir de Amerikano Mehdi oyunu gündemde. Gericilikten kurtulalım derken sakın İslam Scientolojisti olmayalım da! Ya da Türk-İslam, Arap-İslam derken Euro İslam da ortaya çıkmasın.
“ABD şunu yapacak bunu yapacak, biz bunu nasıl engelleriz” diye uğraşmaktan önce bizim asıl olarak ne yapmamız gerektiğine bir karar vermemiz gerek. Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz.
Önce ayağımızın prangası durumundaki Anayasa, derin devlet (kayıt dışı ekonomi ve siyaset) belasıyla başımızın belası mevzuat ve bürokrasideki yozlaşmadan kurtulmamız gerek.
Bundan sonra daha uzun bir yolumuz var. Ekonomi ve siyaset her şey demek değil. Bizim bir medeniyet projemiz olmalı. İnanç, kültür, tarih davamız olmalı. Onun için elimizi çabuk tutmalıyız. Bu işleri sadece kendi sınırlarımızın içine hapsolarak başaramayız. Bu kavgayı BM, AB, ABD ile Asya ve Afrika’da vermemiz gerekiyor. STK’lar, media, kültür-sanat adamları, bilim adamları, sanatçılar hepimize düşen görevler var. Sadece şikayet etmekle bir yere varamayız. Pastayı büyütmeden bölüşmeyi öncelersek birbirimizi yeriz. Zaten birilerinin umudu da bu! Bugüne kadar hep birileri bizim kanımız ve gözyaşımız üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalıştı. Terör de, irtica da aslında bu oyunun bir parçasıydı.
ABD sokak siyasetini terk ederken, bizimkiler bu işi uzun süre sürdüremez. Şimdi bize düşen; dinimizi kaynağından öğrenmek, gereklerini yerine getirmek ve saflarımızı sıklaştırmak. Bunun için de adalet, barış ve özgürlük şart. Bir imparatorluğun varisleri olarak farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamayı öğrenmeliyiz.
Laiklik baskısı azalsa bile sekülerleşme konusunda siyaset ve sermaye çevrelerinin daha dikkatli olması gerek. Tehdidin yönü ve şekli değişiyor. Bu duruma karşı hazırlıklı olmalıyız.
Sopa ile bizi yola getiremediler. Dilerim havuçla da bunu başaramazlar. Bu süreç sonunda Batı’nın İslam’la yüzleşmesi sonucu Batı, İslam’ın gerçeğini anlar. Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilirler. Bize şer gibi gelen bir oyun bir başka hayra vesile olabilir. Neden olmasın?
Selam ve dua ile.
VAKİT