Sol içerisindeki Esed-Baas karşıtı tek tutarlı tepki DSİP'ten geliyor. Marksist.org adlı sitelerinde Hatay'daki ırkçı kampanyayı böyle değerlendirdiler:
Irkçı kampanyanın sonucu: Hatay'daki Suriyeliler tahliye ediliyor
Esad diktatörlüğünden kaçarak canlarını kurtarmak için Türkiye'ye yerleşen Suriyelilere yönelik karalama kampanyaları sonuç verdi. Hatay'da ev tutan Suriyeliler, Valilik kararıyla ve polis zoruyla tahliye ediliyor. Sınırı pasaportla geçenler Hatay dışındaki 4 ile gönderilirken, sığınmacılar ise kamplara yerleştiriliyor.
Baas rejiminin bombardıman ve katliamlarından kaçmak isteyen binlerce kişi aç-susuz sınırda bekletiliyor. Türkiye'deki sığınmacılar ise yerleştirildikleri kamplarda oldukça kötü koşullarda yaşıyor, Türk yetkililer tarafından aşağılanıyor, bölgedeki sermaye sahipleri açısından ise köle olarak görülüp ucuz emek gücü olarak "değerlendiriliyorlar".
Bütün bu koşullar bir yana, özellikle Hatay'da uzun bir süredir Suriyelilere yönelik yürütülen ırkçı kampanya sonuç verdi ve Valilik kararıyla, polis zoruyla Hatay'da ev kiralayan Suriyeliler tahliye edilmeye başlandı.
"Silahlı teröristler" mi?
Hatay'a sığınan Esad muhalifleri, uzunca bir süredir hem Suriye rejimi hem de Türkiye'deki ulusalcı cephe tarafından "silahlı teröristler" olarak gösteriliyor ve derhal sınır dışı edilmeleri isteniyordu.
Dünyadaki bütün silahlı direniş örgütlerinin meşruiyet kazanana kadar yasal veya yasa dışı yollarla belirli topraklarda barınmak zorunda oldukları biliniyor. Her yerde silahlı direniş örgütlerinin tahliye edilmesini isteyenler, o örgütlerin direndiği devletlerin çıkarlarını savunanlar oluyor.
Suriye'de Baas diktasının baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmış binlerce kişi bulunuyorken, bu insanların yanı başında Esad fotoğraflarının taşındığı gösteriler düzenleniyor, "Hataylılar tedirgin" başlığı altında haberler servis ediliyor, sığınmacıların "halkı tehdit ettikleri" öne sürülüyordu.
Suriyelilerin "suçları"
Suriyeli sığınmacıların suçları ise "Hataylılar tedirgin" haberlerinin ardında ırkçı bir düşmanlık yattığını gözler önüne seriyordu. Medyad yer alan çeşitli haberlere göre, Suriyelilerin "suçlarından" derlediklerimiz şöyle:
- Bıyıksız ve sakallı olmak
- Gece geç yatmak
- Çok çocuk sahibi olmak
- Kimliğini gizlemeden ortalıkta dolaşmak
- Kontrat imzalayıp ev tutmak
- Hastanelerde tedavi olmak
- Lokantalara ve minibüslere para ödememek
Sığınmacılara yöneltilen suçlamaların birçoğunun ispatı olmamasının yanı sıra, bir kısmının "suç" dahi olmadığı gözüküyor.
Yürütülen kampanya niçin ırkçı?
Üstelik Suriyelilerin sınır dışı edilmesini talep edenlerin ortaya koydukları gerekçeler, Avrupa'da göçmen karşıtlığının arttığı son yıllarda sağcı ve ırkçı siyasi çizgilerin göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara yönelik saldırılarda kullandığı argümanlarla tamamen aynı. Neo-naziler birçok ülkede göçmenlere "başka ırktan olduklarını" gerekçe göstererek değil, göçmenlerin "suç işlediğini" söyleyerek, "tecavüzcü ve hırsız" olduklarını öne sürerek saldırıyorlar.
Sığınmacılara yönelik ayrımcılığa tepkiler
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ, Radikal İki'de Eylül ayı başında yayınlanan yazısında, medyada Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı bir dil kullanıldığını ifade etmişti. "Haber ve yazılarla kamuoyunda mülteci ve sığınmacılara karşı olumsuz bir ön yargı oluşturulmaya çalışılmakta" diyen Görendağ, sığınmacıların "sığıntı" olmadığını dile getirmişti.
Sığınmacıların yaşadıkları bölgelerde incelemeler yapan Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Şenay Özden ise, Marksist.org'a yaptığı açıklamada, Alevi toplumunun Türkiye'de devlet eliyle gerçekleştirilen kıyımlardan kaynaklanan korkusunun Suriyeli sığınmacılarla ilişkilendirdiğini belirterek, "Sığınmacılara yönelik ayrımcılığın sınıfsal bir yönü de var. Buradaki insanların çapulcu oldukları, pis oldukları, 30-40 yıl geri oldukları üzerinden söylemler geliştiriliyor" dedi.
"Irkçı-ayrımcı karalama kampanyalarının arkasında İslamofobi var"
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De sözcüsü Cengiz Alğan ise şunları söyledi:
"İnsan Hakları Evrensel Bildirisi sığınma hakkını şöyle tanımlar:
'Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınma ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır.' (Madde 14/1)
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin, 1951 Sözleşmesi tanımı ile 'Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi' sığınmacıdır. Toplu sığınma, iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır. Sığınmacılık hukuksal bir statüdür ve sığınmacılar sığınılan devletin koruması altına girerler.
Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin durumu tam da böyle. Evrensel insan hakları kriterleri ve uluslararası sözleşmelerden doğan haklarını kullanan sığınmacılara karşı yürütülen ırkçı-ayrımcı karalama kampanyaları bütünüyle yanlış, hukuk dışı ve insan haklarına aykırıdır.
Bu kampanya sahipleri ise genellikle ulusalcı gruplar arasından çıkıyor. Apaçık bir İslamofobik duruşları var. Sığınmacıların çoğunluğu Sünni Müslüman olduğu için tepki gösteriyorlar. Bu, 11 Eylül saldırılarından beri ABD'nin dünyaya yaydığı ve vahim sonuçlara yol açan ideolojik bir zemindir. Bütün Avrupa'da son 10-15 yılın temel ırkçı argümanıdır."