Melike Temiz / Mecra
Kapıcının oğlu: İbnü’l Bevvâb
Bağdatlı olan İbnü’l Bevvâb’ın 10. yüzyılın ikinci yarısında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Ali b. Hilâl b. Abdulaziz’dir. Babası Büveyhîlerin (932-1062) sarayında kapıcılık görevi yaptığından kendisi de kapıcının oğlu anlamında İbn Bevvâb lakabıyla şöhret bulmuştur.
Hat sanatıyla meşhur olsa da kakma, çatı yağlama gibi meslekler icra etmiş ayrıca sanat yönü öne çıkan ressamlık, nakkaşlık, ciltçilik ve müzehhiplik yapmıştır. Bunların yanında güzel yazısı sayesinde kitap istinsah etmeye başlamış zamanla da bütün ilgi ve alakasını bu alana tahsis etmiştir.
Onu meşhur yapan hat sanatındaki başarısıdır. Hat sanatında altı çeşit yazı çeşidini ifade eden aklâm-ı sittenin kurucularındandır. Arap yazısı ilk dönemler kufî tarzda yazılıyordu, bu stilin dışına çıkan ilk hattat İbn Mukle olsa da harfleri köşeli yapısından kurtarıp daha yuvarlak bir hat kazandıran İbn Bevvâb’tır. Bu yüzden İbn Mukle’den sonra en büyük hat üstadı olarak kabul edilir.
Şüphesiz bu başarısı çok çalışmasından ileri gelir. Safedî, İbnü’l Bevvâb hakkında şunları söyler:
İbnü’l Bevvâb her gün yazı yazmaktadır ancak cuma günü dinlemekte ve hiçbir şey yazmamaktadır. Şu hâlde bu sözün ifade ettiği anlam şudur; kitabet pratik yapmakla kuvvetlenir, terk etmekle birlikte de zayıflar.
Özveri ve titizlikle çalışan İbnü’l Bevvâb, Büveyhi vezirlerinden Muhammed b. Halef’in yakın dostuydu. Bu sayede Bahâüddevle’nin Şiraz’daki kütüphanesine müdür tayin edilmişti. Günlerini yazı yazmakla ve kütüphane işleriyle geçiren İbnü’l Bevvâb’ın kütüphanede yaşadığı bir hadise şöyle anlatılır:
“Bendeniz Bahâüddevle’nin Şiraz’da bulunan kütüphanesinde çalışıyordum. Kimse bana karışmıyordu ve kütüphane ile ilgili işlerde karar mercii de bendim. Bir gün dağınık haldeki ciltler içerisinde siyah bir cilt gördüm derhal onu açtım bir de ne göreyim İbn Mukle hatlı Kur’an’ın otuz cüzünden biri. Çok beğendim ve aldım. Başka var mı diye araştırmaya niyetlendim, çok geçmeden karışık bir halde bir grup içinde cüz cüz buldum, sonunda yirmi dokuz cüzü bir araya getirdim. Fakat bir cüz kalmıştı. Uzun bir süre kütüphaneyi taramayı sürdürdüm fakat o tek cüzü bulamadım. Anladım ki mushaf eksik. Onu yanıma aldım ve Bahâüddevle’nin huzuruna çıkıp şöyle dedim; eksik olan cüzü tamamlayıp size getireceğim, cüzü görüp de tanıyamazsanız bana bir elbise ve yüz dinar vereceksiniz. Talebim kabul edildi. Kütüphanede kadim olan kâğıtları aldım söz konusu eksik cüzü yazdım onun tezhibini ve cildini yaptım, eskitmeye tabi tuttum. Bu işlemler sürerken bir sene de geçmiş oldu. Bahâüddevle’ye mushafı götürdüğümde onu cüz cüz karıştırdı fakat benim hattım olan cüzü anlayamadı. Mademki onu bilemedin, o halde gözün, gönlün rahat olsun bu İbn Mukle hattı olan tam bir mushaf diyelim ve bu sırrımızı da saklayalım olur mu? Dedim. Tamam dedi ve onu başucuna koydu. Bana vadedilen elbise ve dinarlar yerine kütüphanede gördüğüm Çin kâğıtları ile kadim kâğıtları istedim. Bu kâğıtları uzun yıllar yazılarımda kullandım.”
(Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-Udebâ, s.1997-1998)
Hat sanatının en büyük üstatlarından biri olan İbnü’l Bevvâb’ın altmış dört mushaf yazdığı kaydedilmektedir. Bu mushaflardan günümüze sadece iki tanesi ulaşmıştır. Bunlardan ilki Dublin’de Chester Beatty Library’de (n. 1431) bulunan h. 391 tarihli mushaftır. İkinci mushaf ise h. 401 tarihli Türk İslam Eserleri Müzesi’nde (n. 449) bulunan mushaftır.
Dublin’de bulunan mushaf, 17,7 x 13,7 cm. ebadında ve 286 varaktan ibaret olup her sayfada on beş satır vardır. Sureler reyhânî, sure başları tevkî’ hatla yazılmıştır. İbnü’l Bevvâb’ın aynı zamanda müzehhip olması bu mushafın onun tarafından tezhip edilmiş olduğu ihtimalini arttırır.
İbnü’l Bevvâb’ın hat sanatının incelikleri hakkında kaleme aldığı Kasîde-i Râiyye adlı eser onun hat sanatına karşı olan muhabbetini gösterir. Kasidedeki kafiyelerin “ra” harfiyle bitmesinden ötürü Kaside-i Raiyye denilmesi muhtemeldir. Hatla alakalı olarak günümüze kadar gelen ilk kaside sayılır.
Ey yazısının güzel olmasını -hattat olmayı-isteyen!
Eğer yazı yazmada gerçekten kararlı isen, kolaylık için Mevlâna yönel ve O’ndan yardım iste.
Güzel yazabilmen için sert ve düzgün kalemleri hazırla.
Açmak için seçtiğin kalem ne uzun ne kısa ne kalın ne de ince olmasın. Orta bir boy ve normal bir kalınlıkta olsun.
Kalemin iki ucuna da bak, hangi taraf ince ve dar ise o tarafı aç.
Kalemin cilfesini (açılan kısmını) ne uzun ne de kısa mutedil bir boyda yap.
Kalemin şahmesini (iç cidarını) de orta yap; ne çok etli ne de ince olmasın.
Mürekkebin her iki taraftan aynı ölçüde akabilmesi için kalemin şakkını (yarılmasını) ortadan yap.
…
Sonra üstâdın yazısına bak; meşke devam et; kendini zorla, sıkıntılara katlan. Çünkü sabırla maksada ulaşılır.
Yazıya ilk önce levhada başla. Çünkü mâhir ve zeki insanlar böyle başlamıştır.
Sonra oturarak dizinin üzerinde kâğıda yazmaya geç. Çok meşk yapmak için paçaları sıva; bu işin peşini bırakma!
Korku ve bıkkınlık göstermeden azimle kararlılıkla yaz. Çünkü her iş cesaretle başarılır.
Yazıya ilk başladığında yazım iyi ve güzel değil diye asla mahcup olma.
Bu iş zordur. Fakat zamanla kolaylaşır. Çünkü her zorluğu bir kolaylık izler.
İbnü’l Bevvâb, Bahâüddevle’nin ona vadettiği elbise ve dinarları istemeyip daha çok yazı yazabilmek için kütüphanedeki kâğıtları istemesinin sebebini kasidesinin son beyitlerinde adeta açıklamıştır. Öyle anlaşılıyor ki kendisinin kapıcının oğlu olarak anılmasında bu görüşlerinin payı büyüktür:
Kendini dünyada iyilikle anılmanı sağlayacak güzel ve hayırlı şeyler yazmaya teşvik et; dünya menfaati için Allah-u Teâla’nın sevmediği şeyleri yazma.
Zira yarın kıyamette kişinin amel defteri sunulduğunda herkes yaptığının karşılığını bulacaktır.
Hayatının büyük bir kısmını Bağdat’ta geçiren İbnü’l Bevvâb Mansûr Camii’nde bir müddet vaizlikte de yapmıştır. Ömrünü nakkaşlık, ciltçilik, müzehhiplik ve hattatlık yaparak geçirmiş, 1022 yılında vefat etmiştir. Bağdat’ta Bâbülharb Kabristanı’nda Ahmed b. Hanbel’in türbesi yanına defnedilmiştir.
Her sanatçı gibi İbnü’l Bevvâb’ın kıymetinin ileriki dönemlerde anlaşıldığı ve şöhretinin özellikle de vefatından sonra gün be gün arttığı görülmektedir. Yaklaşık yetmiş satırdan ibaret olan bir yazısı, hâl-i hayatında iki dinar bile etmez iken, vefatından sonra on yedi hatta yirmi beş dinara alıcı bulduğu nakledilir.
İbnü’l Bevvâb’ın yazı üslubu Yâkut el-Müsta’sımî’ye kadar hattatlara örnek olmuş, bu üslubu takip edenler ona yaklaşabildikleri nisbette büyük sanatkâr sayılmıştır.
Kaynaklar: Abdülkadir Yılmaz, “İbn Bevvâb’ın Kasîde-i Râiyye Tercümesi”; Muhittin Serin, “İbnü’l Bevvâb”, DİA, c.XX, s.534-535; Betül Özdirek, İbnü’l Mushafı ve İmlâ Yapısı, YL Tezi, 2017