Haşr sûresi ve darbelere karşı koymak

Haşr sûresi, devrimlerle ilgili birçok sırrı bize ifşa edene kadar anlatmaya devam eder. Bu sırlardan biri de, zâlim devrimciler ile alçak münafıklar arasındaki ilişkidir. Bu, kötülük üzerine kurulan bir komplo ilişkisidir.

Dr. Atia Adlan, Haksöz Haber için Haşr suresi bağlamında Mısır'da 8. yılına giren Sisi darbesini değerlendirdi:

Hamd, Allah’a mahsustur. Salat ve selam, Rasûlullah’ın üzerine olsun.

Benî Nadîr Yahudileri, Medine’de Müslümanların hâricî/dış düşmanları değildi. Bilakis Medine toplumunun bileşenlerinden biri ve İslam devletinin tebaası sayılan bir parçasıydı. Münafıklardan kardeşleri de böyleydi. Benî Nadîr lideri Huyey b. Ahtab ve münafıkların başı Abdulah b. Ubey, İslam devletinin kontrolü altında yaşayan; devletin himayesi, inayeti ve hükmüyle rahat bir hayat süren insanlardan sadece ikisiydi. Peki ne oldu?!

Cereyen eden şu oldu: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’de İslam devletini kurduğunda, “Sahîfetü’l-Medine” olarak adlandırılan âdil anayasal vesikayı yayınladı. Kozmopolit yapılı toplumu İslam devleti bayrağı altında örgütleyen ve bu toplumdaki her grubun, özellikle de Yahudi fırkalarının haklarını gözeten o büyük siyasi vesika…. Bu vesikanın içinde yazılı olanlardan bazıları şunlardı: “Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla… Bu vesika, Peygamber Muhammed tarafından Kureyş'li ve Yesrib’li müminler ve bunlara katılmak ve onlarla beraber savaşmak suretiyle kendilerine tabi olanlar için bir sözleşmedir. Onlar, diğerler insanlardan ayrı bir milleti teşkil eder…. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramadan yardımımıza hak kazanacaktır… Yahudiler, Müslümanların yanında savaştıkları müddetçe harcamalara katılacaklardır…. Yahudilerin dini kendilerine, müminlerin dini de kendilerinedir… -Medine’ye yönelik bir saldırı olması halinde- Yahudiler ve Müslümanlar, kendi savaş masraflarını kendileri karşılayacaktır… Bu vesikada zikredilenler, kendileriyle savaşacak olanlara karşı yardımlaşacaklardır… Aralarında samimiyet, nasihat ve iyilik olacaktır… Şüphesiz ki Allah bunlara şahittir…1

Lakin Beni Nadîr, anlaşmayı/sözleşmeyi kanlı, devrimci bir yolla bozmaya çalışıp ihlal etme yolunu tuttu. Zira devlet başkanına –sallallahu aleyhi ve selem suikast düzenlemeyi planladılar. Nitekim Rasûlullah, Müslümanların yanlışlıkla öldürdüğü iki adamın diyetinin ödenmesinde yardım istemek için yanlarına gitmiş; onlar da görünürde bundan hoşnut olmuşlar, onu müsbet ve güleryüzle karşılamışlardı. Daha sonra kendilerinden birini, yüksek bir yere tırmanıp Rasûlullah’ın üzerine bir taş atmakla görevlendirdiler. Ne var ki Allah, onların elçisine kurduğu hileyi haber verdi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- tek başına kalkıp Medine’ye döndü. “O -sallallahu aleyhi vesellem-, [ashâbına] onlarla savaşa hazırlanıp üzerlerine yürümelerini emretti.”2 Öyle de oldu. “Nitekim Rasûlullah -sallahu aleyhi ve sellem- onları muhasara etti. Benî Nadîr Yahudileri, teslim olmayı kabul edip eman dilediler. Bunun üzerine Rasûlullah, silahlarından başka develerine yükleyebildikleri kadar meta ve malları alıp Medine’den çıkıp gitmelerine müsaade etti.”3 Allah, şu âyeti onlar hakkında indirdi:4 “Ehl-i kitap’tan inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarına ihtimal vermemiştiniz. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı hiç beklemedikleri bir yerden geliverdi; Allah yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle yıkıyorlardı. O halde ey akıl sahipleri ibret alın!” (Haşr, 2).

Âyet, biz Müsüman olarak bizleri ibret almayı, yani gelecekte vuku bulacak olayları, geçmişte gerçekleşmiş olaylara kıyas ederek ders almamamızı emreder: “O halde ey akıl sahipleri ibret alın.” Şöyle ki: Müminler; taksirat ve ihmalkarlık göstermeden sahip oldukları araç ve gereçlerle yıkıma karşı durup devrime direnirlerse, şüphesiz ki Cenâb-ı Allah, düşmanlarının kalplerine korku salacaktır. 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan, sahip olduğu imkânları/techizatları ve halkı, darbecilerle karşı karşıya geldiğinde aynen böyle olmuştu. Keza bu, 3 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Mursi'ye -Allah, rahmet eylesin- yapılan askeri darbenin arifesinde Mısır'da temenni ettiğimizin aynısıydı. Nitekim Mısır’da darbeyle yüzleşme, Türkiye’deki karşı koyma ve Rasûlullah’ın –sallallahu aleyhi ve sellem- karşı koyması gibi olmadı.

Haşr sûresi, devrimlerle ilgili birçok sırrı bize ifşa edene kadar anlatmaya devam eder. Bu sırlardan biri de, zâlim devrimciler ile alçak münafıklar arasındaki ilişkidir. Bu, kötülük üzerine kurulan bir komplo ilişkisidir. Buna güçlü bir şekilde karşı konursa sahte olduğu ortaya çıkar: “Şu münafıklık edenleri görüyor musun? Ehli kitap’tan inkârcı yandaşlarına, “Şayet siz çıkarılacak olursanız, bilin ki biz de sizinle beraber çıkarız, sizin hakkınızda (aleyhinizde) kimseye asla itaat etmeyiz. Eğer size savaş açılırsa muhakkak yardımınıza koşarız” diyorlar. Allah şahittir ki onlar düpedüz yalancıdırlar. Oysa çıkarılsalar asla onlarla beraber çıkmazlar, onlara savaş açılsa asla yardımlarına koşmazlar; yardım etmeye kalksalar da, muhakkak arkalarını dönüp kaçarlar. Ve sonunda onlar yardımsız kalırlar.” (Haşr, 11-12).

Ama bu bağlamda en şaşırtıcı âyet şudur: “Tıpkı şeytanın durumu gibi: Hani o insana “inkâr et” der; o inkâr edince de, “Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der.” (Haşr, 16). Bu, Yüce Allah'ın, şeytanın saptırdığı her kişiye veya topluluğa örnek olarak verdiği bir darb-ı meseldir. Nitekim insanlar dalalete düştüklerinde, şeytan dünyada -Bedir günü Kureyş’in başına geldiği gibi- kendilerinden kaçıp uzaklaşmaktadır: “O vakit şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve “Bugün insanlar arasında sizi yenecek kimse yoktur, ben de sizin yanınızdayım” demişti. Ardından iki güç birbirini görünce hemen dönüş yaptı ve “Şüphesiz benim sizin sorumluluğunuzla ilgim yok, kuşkusuz sizin görmediğinizi görüyorum ve elbette Allah’tan korkuyorum, Allah’ın cezası çetindir” dedi.” (Enfal, 48). Cenab-ı Allah’ın, şu âyetle bildirdiği gibi âhirette de onların yaptıklarından beri olduğunu söyler: “Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: “Şüphesiz Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağrıda bulunmaktan ibaretti; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben daha önce, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim.” Doğrusu zalimler için elem verici bir azap vardır.” (İbrahim, 22).

Bu âyette acaip olan şudur: “Bazıları bu minvâlde İsrailoğullarının bazı kullarının bir kıssasını zikrederler ki bu kıssa, yukarıdaki mesel için bir örnek mesabesindedir. Söz konusu meselden kastedilen sadece bu kıssa değildir. Bilakis bu kıssa ve buna benzer diğer olaylar, bu meselin örneklerini teşkil eder.”5 Bu âbid kul, seksen yıl boyunca manastırında Allah’a kulluk edip kendisini ibadete adayan, Allah’a yalvarıp yakaran Bersisa’dır. Fakat kendisine sunulan ilk fitnenin üstesinden gelemedi ve büyük bir düşüş yaşadı. Zira tüccar kardeşler, kızkardeşlerini ona emanet ettiklerinde, şeytan onu ayarttı ve onunla zina etti. Sonra suçu gizlemek için onu ve oğlunu öldürme suçunu işletti ve burada şeytan, onu kötü bir model olarak kullanmak için düşüşünü fırsat belleyip şöyle fısıldadı: “Ancak benimle kurtulabilirsin; bana secde etki seni kurtarayım.” Bunun üzerine Bersisa ona secde etti. Şeytan ise sorumluluğu üstlenmedi, beri oldu ve kendisiyle alay etti. Burada kişi, içinde râhib Bersisa’nın kıssasının da olduğu bu muazzam manaları taşıyan âyetin bu bağlamda vârid olmasına hayret eder. Belki de burada kastedilen, kötülüğün benliklerini esir ettiği ve insanların güvenini istismar eden fitne şeyhleridir ki bunlar, insanları sabotaj ve terörizme; meşruiyet, hak ve adalet ehline sırt çeviren zalimlere sempati duymaya yönlendirirler. Bu şeyhlerden! tekrarlanan örnekler, ümmetin alnında kara bir lekedir. Bunlara aldanmamak, bu neslin ve gelecek nesillerin hayrınadır. Allah, muvaffakiyet verendir.

Dipnotlar:

1- Hamîdullah, el-Vesâikü’s-siyâsiyye, s. 59-62; Nedvî, es-Sîretü’n-nebeviyye, s. 488-491

2- er-Ravzü’l-Ünf, 6: 159.

3- el-Müstedrek ala’s-Sahîhayn, 2: 525.

4- Bk. Tefsîru’t-Taberî, 23: 259.

5- Tefsîru İbn Kesîr, Kütübi’l-ilmiyye, 8: 104.

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!