Haşim bey, davacıları bizzat görmeli!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Adliyeye işi düşenler bilirler.. Ya avukatınız gidip işinizi halledecek. Ya da bizzat kendiniz.

Yok öyle, “Benim abim olur. Gelemedi- ben getirdim dilekçesini” gerekçeleri ile başkasının işini takip etmek..
Veya “Babam hasta, yürüyemiyor.. Avukat da tutamadık. Onun dilekçesini ben getirdim” gerekçesi ile dilekçe sahibi gelmeden işin yürümesi...
Bir dava mı açacaksınız? Hakimden havale alacaksınız.
Önce kimlik sorulur, “Acaba dilekçeyi mahkemeye getiren kişi, dilekçede imzası bulunan kişi mi?” diye..
Hani mahkemedekilerin işi başlarını aşmışsa, kimlik sormayabilirler ama..
Ya dilekçedeki davacılar birden fazla ise?
Mümkün değil, dilekçeyi kabul ettiremezsiniz: “Burda üç kişinin imzası var. Onlar da gelsinler!”
Bu uygulamada maksadın işi yokuşa sürme olduğu sanılır ama..
Düşünün, bir başkası, sizin haberiniz olmadan, sizi de davacı yaparsa, sonra neler olmaz ki?
Dolayısı ile, kuralları disiplinle uygulayan bir hakimle karşılaştı iseniz, dilekçede imzası olan herkesin adliyeye gidip, “bu dilekçedeki imza benim” demesi zorunludur.. Aksi takdirde o dilekçe işlem görmez!
Bunları niye anlatıyorum?
CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, dün bir açıklama yaparak, anayasa değişikliği konusunda 111 imza topladıklarını belirterek, bugün davayı açacaklarını söylemiş..
O zaman bize de, Anayasa Mahkemesi Başkanı’na hatırlatmak düşüyor, “Davacılar topluca mahkemeye gelip, dilekçedeki imzalarını ikrar etmeliler ki, o dilekçe işlem görsün!”
Bu davanın, CHP adına açılan davalarla bir ilgisi yok..
Kanun iptali için dava açılmasında, CHPGrubu adına dava açmak mümkün.. Dolayısı ile parti grubunu temsilen, yetkili kişinin dilekçeyi vermesine kimse itiraz edemez.
Partiyi temsil eden kişi, zaten gelip dilekçeyi veren kişi çünkü..
Ama anayasa değişikliğinde, partilerin dava açma hakları yok.
Bireysel olarak, 110 milletvekilinin dava açması gerekiyor.
110 milletvekili dava açacağına göre, 110 milletvekilinin de Anayasa Mahkemesi’ne gelip, dilekçeyi birlikte vermeleri gerekir.
Hele hele, son dönemde ortaya çıkan “çakma imza” iddialarından sonra, bu kuralı hakkıyla uygulamak, artık zorunlu hale geldi.
Ne biliyorsunuz, belki o imzalar, çok önceden alınmıştır?..
En başta, Nesrin hanım ile Deniz beyin imzalarının çakma olma ihtimali çok kuvvetli.. İkisi de, doğru dürüst piyasaya bile çıkmıyorlar, ne zaman imzalamış olabilirler ki o dilekçeyi..
Hatta araştırılsa, kanunun Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasından sonraki günlerde, sürekli Ankara dışında bulunan milletvekilleri bile sözkonusu olabilir. Hatta bazıları yurtdışında da olabilir. Yok öyle, boş kağıda imza atıp, üzerine doldurma numaraları.. Anayasa Mahkemesi bu.. İptali istenen de, anayasa değişikliği.. İşi ciddi tutmak gerekir, gayri ciddiliğe mahal bırakmamalı..
Düşünsenize, milletvekilleri gelmeden, dilekçeyi aldılar, kabul ettiler. Davayı sonuçlandırdılar. Bir ay, iki ay sonra, dilekçe üzerinde bilirkişi incelemesi yapıldı, imzaların bir kısmı ilgili milletvekiline ait çıkmadı..
Ne yapılacak?
Geriye dönüş imkanı var mı?
Tabii ki yok.
O halde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç, dilekçe kendisine havale için geldiğinde, bu usul kuralına harfiyyen uymalı..
“Davacılar bir gelsinler, imzalar kendilerinin mi, tesbit edelim” demelidir.
Bu işler “güven”le yürümez..
Bir bakarsınız, Hakkı Süha bey “Ben imzaları X beye toplattım. Kendilerine mi attırdı, yoksa o da başkasını mı görevlendirdi, bilmiyorum” der, işin içinden sıyrılır..
Sahtecilik tesbit edilse bile, cezalandıracak adam bile bulunamaz.
Onun için, dilekçede imzası olanlar, bir zahmet Anayasa Mahkemesi’ne bizzat gelip, imzalarını tasdik etmeliler.. Yoksa, dilekçe aynen iade edilmeli!

VAKİT