Kızank (İkizler) köyünün ikinci kez davetlisi olarak köyde bir etkinlik daha gerçekleştirildi. Kızank köyünde kadın ve genç kızlara dönük sohbet programını dernek üyelerinden Filiz EKER sundu. Filiz Eker, kendi dilinden köydeki sohbeti ve katılımcılar üzerindeki gözlemlerini şöyle aktardı:
Filiz Eker kardeşimizin izlenimleri:
Bu ziyaretimiz ile İkizler köyüne ikinci kez gitmiş olduk. Ziyaretimizin nedeni ikinci kez köye çağrılışımız oldu. Kadınlar ve çocuklar bizi çok sıcak karşıladılar ve herkes köyün taziye evinde toplandı. Sohbetimizi yarı Kürtçe ve yarı Türkçe konuşarak yaptık. Miraç kandili günü olduğu için kadınlar ve çocuklarda bir bayram havası hakimdi. İslam inancının temellerine vurgu yaptığımız sohbetimize namazın önemi, kadın ve aile ilişkileri, çocuk eğitimi gibi kardeşlerimizin yakın pratiğini ilgilendiren konulara değinirken bir yandan da göz ucuyla sohbeti dinleyenleri takip ediyordum. Pür dikkat dinleyen ve parlayan gözlerinde yorgunluğun ve acının bıraktığı izleri görebiliyordum. Sohbet bittikten sonra karşılıklı diyaloğa geçtik. Kimi hasta çocuklarından, kimi eşinden, kimi hayvanlarından kimi tarlasından, kimi de hastalığından bahsediyordu. Fakat her derdinden bahseden kadın sanki o an o acıyı yaşıyordu, kiminin gözleri doluyor, kiminin dudakları titriyor, kimi acısını ve gözyaşlarını gizlemek için gözlerini kaçırıyordu. Fakat ne yaparsa yapsınlar yüzlerine sinen acının izlerini silemiyorlardı. Her kadının kederi derin izlerin ve kalın çizgilerin yerleştiği yüzlerine vurmuştu. Rabbimizin yarattığı o narin ve nazik varlıklar o kadar yıpranıp hırpalanmışlardı ki bu onların her mimiğine ve tavrına yerleşmişti. Bir zamanlar karşıladıkları eşlerine gülümserken bembeyaz inciler gibi parlayan dişleri ise simsiyah ve çürümüştü artık. Eğitimsizlik, yoksulluk ve yoksunluğun her biri bir taş olmuş yüreklerine oturmuştu. Biri şöyle diyordu, ağıt kokan sözleriyle; çocuğumun ateşi çıktı ama köyümüzde hemşire olmadığı için ve şehre de uzak olduğumuz için doktora götüremedik ,havale geçirdi şuan hasta, aynı dertten dolayı sekiz çocuğundan iki tanesinin kalıcı bir şekilde özürlü olduğunu da belirtti, baktım çocuk down sendromu tarzı bir duruma düşmüştü. Bir diğeri ‘’şükür ki evimiz var ama kışın yollar hep kapalı ve uzun süre mahsur kalıyoruz ‘’ diye dert yandı.
Bizi evine misafir eden ve sohbeti organize eden kardeşimizin eşi işsizlikten dolayı Bursa’ya gittiğini ve aylardır dönmediğini söyledi. Genç ve iki çocuklu olan ev sahibemiz çeyizlik beyaz örtülerini sehpaların ve masaların üzerine serpmişti, geleceğinin de bu örtüler gibi beyaz olmasını umuyor, merak içerisinde bizden bir şeyler öğrenmeye ve köylü kızlarla paylaşmaya çalışıyordu. Çevremizde pervaneler gibi koşan birçok zihinsel özürlü çocuğa rastladık, ayrıca çok fazla hasta çocuk gördük, Anneliğin verdiği asaletle hasta çocuklarına gülümseyen kadınlar ise sabır ve metanetle bizi dinliyorlardı.
Kendi memleketimde yabancılık hissettim ve bir anda boşluğa düştüğümü zannettim. Biz ne zaman ve nasıl böyle yabancılaştık? Ellerime ve onların ellerine baktım, elbiselerime ve onların elbiselerine baktım. Kendi yaşantıma, çocuklarıma ve onlarınkine baktım, ürperdim, üzüldüm, sanki başka bir dünyaya gelmiştim. Önce nankörlüğüme, müsrifliğime, duyarsızlığıma ve geç kalmışlığıma tövbe ettim ve ardından sahip olduklarıma, halime ve bu köye geldiğime, buradaki mustazaf kardeşlerimle tanıştığıma, onlarla paylaştıklarıma, dağıttığımız kitaplara heyecanla dokunan genç bacılarıma baktıkça şükrettim. İçimden Rabbim dedim, Bizlere rahmetini indirdiğin gibi bu rahmete ve şefkate muhtaç olan kullarının üzerine kalplerine de rahmetini, nurunu indir ve onları sefaletin ve cehaletin karanlıklarından kurtar diye dua ettim.