Abdurrahman Dilipak’ın YeniAkit’te yayımlanan, “Ve kasım ayı da geldi” başlıklı yazısını okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
Biz bugün, yani 1 Kasım 1928’de bir “Minor reset” yaşadık. Bakın İsmet Paşa (‘Paşa’ demek yasak, biliyorum efendim. Biliyorum ‘Efendi’ demek de yasak). Biliyorsunuz “Şapka” giymek de mecburi. Ama üniformalılar dışında giyen kaç kişi.
Bugün Harf Devrimi’nin yıl dönümü, 3 Kasım’da ABD seçimleri var. 4 Kasım AİHS’nin 70.yılı.
Biliyor musunuz, bizim sınır komşularımızın hiçbiri harflerini değiştiremedi. İşgale uğradılar yine değiştirmediler. İşgal yıllarında zayıflayan harflerine geri döndüler, Azerbaycan hariç. Güney Azerbaycan Farisi alfabesi kullanır. Azerbaycan da bizi takip etti, ama yine de harflerinde bazı farklılıklar mevcut. Mesela Yunanlar, Bulgarlar, Gürcüler, Ermeniler, Farisiler, Araplar, Yahudiler kendi alfabelerini kullanırlar.
Harf Devrimi ile gelen “Türk alfabesi” değil, Latin Alfabesidir. Fatih Bizansı / Doğu Roma’yı Latin işgalinden kurtardı, ama Harf devrimi ile Latin askerleri topraklarımızı değil ama alfabesi kafamızı işgal etti. 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun”un kabul edilmesi ile yeni bir süreç başladı. Hem de aniden ve hiçbir hazırlık, altyapı olmadan. Bir toplum bir gecede okur-yazar olmaktan çıkartıldı. Latin alfabesinin kabul edilmesi ile Osmanlıca, Arapça, Farsça bütün yayınlar toplatılmaya başladı, kütüphaneye girişler yasaklandı.
İnkılapların hiçbiri Osmanlıya yeni bir şey getirmedi. Hepsi vardı. Devrim ya da inkılap dedikleri şey aslında İslami olanın yasaklanması idi.
İsmet İnönü bu konuyu şöyle açıklar hatıratında: “...Harf inkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. (...) Harf inkılâbının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler.”
Aslında Arapça harfler, Osmanlı’da bir “Hat sanatı”nın doğmasına da vesile olmuştu. Hatta deniyordu ki, Kur’an Mekke’de nazil oldu, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı. Hat sanatı beraberinde tezhibi getirdi. Kâğıdın ve mürekkebin kalitesini artırdı. Ve bütün bunların üzerine bir gecede yok edildi. “Eskiyi unutacaktık”. Okullarda “on yılda on beş milyon genç yaratılacaktı”.
Harf inkılabı ile din, tarih ve gelenek arasına bir duvar örüldü. Hâlâ bu duvar yıkılmış değil. Berlin duvarından daha müstahkem bir duvar oldu. Hâlâ arşivlerimizden yararlanamıyoruz. Zaten bu darbenin ardından dil devrimi geldi. Genç cumhuriyetin İstiklal Marşı’nı bile genç nesiller okuyamaz oldu. Kemalistler Nutuk’u okuyup anlayacak durumda değil artık. Çünkü “az zamanda çok işler başarmışlardı”. İlk dönem alfabelerini bulup bir baksanız, o ilk birkaç yıl öyle komik şeyler olmuş ki Mesela “Kâr” diye yazmıyorsunuz “Khar” yazıyorsunuz. Bugün “Mekteb diye yazdığımız kelimeyi o gün “Mekhteb” diye yazıyorlardı.
Necmeddin Sadık’ın “Türk Alfabesi” isimli kitabının kapağında Mustafa Kemal’e atfen şöyle denir: “Büyük taarruza karar verdiğim zaman İsmet paşaya: Göreceksin neler olacak demiştim. Şimdi size söylüyorum: Göreceksiniz neler olacak”.
O dönem yayınlanan karikatürlerde, İslam, Müslüman, cami, hoca, Arapça harflerin horlandığını, aşağılandığını, tekmelendiğini görürsünüz.
Neyse “Minor Reset” dönemi geçmişte kaldı. Artık gençler emojilerle haberleşiyor. Nesnelerin iletişiminden sonra düşünce nakli söz konusu olacak. Ses nakli zaten şimdiden uygulamada. “Yeni normal” dönemde, bırakın harfi, dil de kalmayacak sanki. Great Reset, insanların cinsiyetlerini bile “Gender” ile resetlemeye kalkışıyor şimdiden.
Covid’le başlayıp, korku pandemisine dönüşen ve aşı ile devam edecek sürecin ilk etabı tamamlanıp, derin uykudan uyandığımızda, insanlık tarihi için gerçi dönüşü çok zor olacak bir sürecin içinde bulabiliriz kendimizi.
Dil değişirse, her şey değişir. Her şey değişmişse dil de değişir.
Dil bizde 3 anlama gelir, ağızdaki bir organımız, kalp ve lisan. Ciğerden gelen hava ses tellerinde sese dönüşür, harf o seslerin resmidir. Onu şiir yapar duygu yükleriz, ona derinlik, anlam, ahenk, renk katarız aklımızla. Notaya dönüştürürüz, makamla bir ahenk veririz ona. Sahi siz, Dede Efendi o notaları nasıl yazıyordu biliyor musunuz? Do, re, mi, fa, sol biliyorsunuz da, 24 çift ses var Osmanlı musikisinde, kaçını biliyoruz bunların. Aruz vezninde hiç şiir yazmayı denedik mi? Tamam Stenoyu duymuş olabilirsiniz ama, Siyakatı duydunuz mu? Sahi, rakamları niye Romen rakamına çevirmediler acaba. Sanırım batılılar da İslami olanı kullandıkları için, ama biz ilkokuldayken Romen rakamlarını öğretirlerdi. İtalik, Bold, Gotik, Times harf karakterini biliyorsunuz da, Celi, Sülüs, Kufi, Nesih, Rika, Tevki, Talik, Divani, Müsenna, Reyhani, Talik, Muhakkak duydunuz mu? Cami cemaati olarak bizler, tarihi bir camideki hattı sanat olarak tanıyıp, metin olarak okuyup, mana olarak anlayabilir miyiz? Politikacınızın, Prof’umuzun, sanatçımızın, STK temsilcimizin böyle bir derdi var mı? Hicri ayları bile sayamaz hale geldik ya hu. Bilmediğimizi de bilmiyoruz. Bilmek için de bir çabamız yok.
Minor Reset bile aklımızı başımızdan aldı. Great Reset sonrası ne olacak.
Selam ve dua ile.