Yazılı ve görsel medyanın bize aktardığı sahneleri, özellikle yarının generalleri izlemeli. Kurmay zekâsı yaşanan tecrübeden, olabildiğince kapsamlı sonuçlar çıkarmaya çalışır.
Tablo herkesi rahatsız ediyor. Askerlik bir şeref mesleği. O kadar meşakkate katlanmak ve meslekî bir görev olarak ölüme her an hazır olmak için moralinizin yüksek olması lâzım. Ordumuzun güvenilirliği ve itibarı hiç bu kadar ayağa düşmemişti. Harbiye'den mezun genç bir teğmen ölüme atılmaya hazır beklerken ana karargâhına nasıl güvenecek? Biz nasıl rahat uyuyacağız?
'İnternet andıcı' davası, TSK için düşülebilecek en dip çukur. Ergenekon ve Balyoz davası gibi, spekülasyona açık bir tarafı yok. Ortadaki suça 'işlenmedi' diyen de yok. TSK, kurumsal olarak, emir komuta zinciri içinde suç işlemiş. Sadece haklarında iddianame tanzim edilen kişiler değil, Genelkurmay karargâhı bütünüyle kurumsal yetkileri ve imkânlarıyla bu suça ortak olmuş. Birçok ölçüden sadece biri: Suç en yetkili kişinin emri ve talimatlarıyla işlenmişse, bu suç artık kurumsal bir nitelik kazanır. Görünen o ki, İlker Başbuğ da hesap verecek.
Emekli Orgeneral Hasan Iğsız'ın Beşiktaş adliyesinde hâkimin karşısında ölçülü ve saygılı tavırları, genç teğmenlerin dikkatinden kaçmamıştır. Ama asıl dikkat edilmesi gereken, hâkimin yönelttiği suçlamalar. Genelkurmay II. Başkanlığı yapmış bir orgenerale hâkim tane tane şu suçlamaları yöneltiyor:
Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda askerî müdahale ortamı oluşturmak. Bu amaçla internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda faaliyetlerini icra ve organize etmek. Devlet yöneticilerini baskı altına almak. Gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik oluşturmak. Halkı devlet yöneticilerine karşı kışkırtmak ve böylece anarşi ortamı oluşturmak. Cebir ve şiddet yöntemleriyle hükümetin görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek.
'İnternet andıcı' Türkiye'nin yakın tarihinin röntgenini veriyor. TSK, bir siyasî parti gibi çalışmış. Sahip olduğu kurumsal imkânları hukuk düzenini ortadan kaldırmak ve kamu düzenini bozmak için kullanmış. Ne için? Siyasete müdahale etmek için. Darbenin basit bir eylem olmadığı, şartları olgunlaştırmak için her şeyi tepetaklak etmek gerektiği ortada. Ordu hükümete, hükümetin yönettiği devlete savaş açmış. Düşman bir ülkenin ordusu değil, kendi ordumuz. Savaş zamanı olsa, iki saatlik yargılama sonucu bu paşaların kurşuna dizilmesi gerekirdi.
Sonra, zincirleme bir çözülme başlıyor. Karargâh, şerefi ile oynayıp Dursun Çiçek'i kurban veriyor. Dursun Çiçek, kendi onurunun kavgasını veriyor. İhbarlar yağıyor. Şimdi de II. Başkan Iğsız, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u adres gösteriyor. Türkiye yakın tarih içinde sıradışı olaylar yaşadı. Bir AK Parti kapatma davası bile, geride bıraktığımız bataklık hakkında fikir vermek için yeterli. Ordu, kendi hükümetine karşı bir savaş yürütmüş. Kirli yöntemler kullanmış. Bu ülkeye hiçbir düşmanın veremeyeceği zararı, o üniformanın altında ve o koca koca karargâhlarda planlamış.
Tank çamura saplanmış durumda. Bu tankı saplandığı bataklıktan ancak sivil hükümet çıkartabilir. Sivil hükümetin kefaleti ile ordumuz yeniden itibar ve güven kazanmaya başlayabilir. İstikrarlı ve güven veren bir hükümet iş başında. Olup bitenlerin maksadı da bu hükümeti karalamakmış. Şimdi bu hükümet, orduyu elden geçirecek yeni bir ayar verecek ve 'bu iş tamam' dediği zaman, bizler de yeniden hukuk ve ülkenin çıkarlarından sapmayan generallerin ordumuzu yönettiğine inanmaya başlayacağız.
Ordumuzun, benimsediği stratejik konseptlerden organizasyon şemasına kadar her şeyin tepeden tırnağa elden geçirilmesi lâzım. Hukuk denetimi işliyor. Sivil denetimin kurumlaşması ise ordunun devlet içindeki yerinin evrensel standartlara çekilmesine bağlı.
Genç Harbiyelilerin kafasında artık yeni bir general modeli gelişiyor olmalı.
ZAMAN