Hz. İbrahim, haram ayların hürmetine hayat verdi. Uygulama yüzyıllarca sürdü, Araplar azgınlıkları dolayısıyla yasakları çiğnemek üzere hilelere başvurdularsa da, İslamiyet'le hüküm ve tatbikat ilk haline dönmüş oldu.
Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: "Zaman döndü dolaştı, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı andaki durumuna geldi. Sene 12 aydır, dördü haram ayıdır. Bunların üçü art arda gelir. Zi'lkade, Zi'lhicce, Muharrem. Receb ise tektir." (Buhari, Bed'ul halk.)
Allah'a ortak koşanlar bu yasağı çiğneyip saldıracak olurlarsa, meşru savunma hakkı kullanılır. Çünkü her nerede ve ne olursa olsun, saldırgana mukavemet göstermek meşru haktır. Nitekim Allah'ın Elçisi, hiç istemediği halde haram aylarda Hevazin ve Sakif oğullarına karşı savaş açmak durumunda kalmıştır. Burada gözetilecek husus "takva"dır. Yani hile yapmak üzere değil, gerçekten meşru savunma hakkını kullanmak üzere savaşmak, savaşırken hukuki kuralları çiğnememek, bu konuda Allah'tan korkup sakınmak.
Yaygın telakkiye göre, haram aylar kadim bir Arap geleneğidir. Yanlış. Ayet, açıkça söz konusu hükmün "Göklerin ve yerin yaratıldığı günde konulduğunu" belirtir (Tevbe, 36). Allah katında ve inanan insanların nezdinde bu hüküm yürürlüktedir.
"Hurum"un anlamı üzerinde düşünüldüğünde kelimenin hem yasağı, hem saygı ve ihtiramı içerdiği görülür. Bu aylarda işlenen suç ve günahlar çok ağır olduğu gibi yapılan iyilik ve güzelliklerin sevabı da çoktur. İslam bakış açısından zaman dilimleri birbirinden farksızdır; ne varlık âleminde profan (kutsal dışı) bir mekân/alan vardır ne zaman dilimi. Yüce Allah varlık âlemini "Kün (Ol)!" emriyle yarattığına göre, âlem Nefesü'rrahman'dır, Yaratıcısı'nın kudret eli altındadır. Salt profan -dolayısıyla din-dışı, kutsal olmayan- mekân/alan ve zaman olamaz. Allah ve Rasulü'nün Mekke ve Medine'de -Kudüs'teki Mescid-i Aksa (Beyt-i Makdis) de buna dahildir- haram bölgeleri daha çok hürmet edilmesi gereken yerler olarak belirlemeleri söz konusu mekânlara ilave değer, şeref ve üstünlük sağlamak içindir. Günlerden iki bayram (Ramazan ve Kurban) ve cuma; aylardan Ramazan; gecelerden Kadir Gecesi; hacda arefe günü, Arafat ve Müzdelife böyledir. Bu zaman ve mekânlarda sanki kutsal kesafet kazanmış, tecelliler daha açık hale gelmiştir. Bu özel mekân ve zamanlarda yapılan itaat ve ibadetlerin sevabı daha fazla, işlenen suç ve günahların cezası daha ağırdır.
Razi önemli bir hususa işaret eder: İnsanlar haksızlık yapmaya, bozgunculuk çıkarmaya yatkındır. İnsan çok daha dikkatli bir bilinç halinde kötülüklerden, haksızlık ve çirkin davranışlardan kaçınsın diye, yüce Allah bazı zamanlara ve bazı mekânlara daha çok hürmet gösterilmesini emretmiştir. Söz konusu zamanlarda ve mekânlarda kötülükleri terk etmek önemlidir, diğer zamanlar için ya kötülüklerin kendisinden vazgeçilir veya en azından nitelik ve nicelik olarak azaltılır. Bileşik kaplar misali zarar ve kötülük uzaklaştırıldığında fayda ve iyilik artar. Yasaklara azami riayet edildiğinde belki de zaman içinde iyilikler kötülüklerin, güzellikler çirkinliklerin, doğruluklar yanlışlıkların ve herkesin maslahatına uygun olarak fayda zararın yerini alır.
Savaş ve çatışmaların arttığı, kitlesel ve sivil katliamların yaygınlaştığı, şiddet ve terörün sonuç alıcı yöntem olarak kullanıldığı zamanımızda Müslümanlar dünya barışına bir katkı olarak "haram aylar" fikrini ve uygulamasını öne çıkarmak suretiyle, hiç değilse beşeriyetin yılın üçte birinde savaş, katliam ve terörden uzak yaşayabilmesi için ortak sorumluluklar ve duyarlılıklar geliştirebilirler. Haram aylar, yaratılışın başlangıcına uzanan bir derinliğe sahipse, beşeriyetin kolektif vicdanında karşılıkları var demektir. Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ortak atası Hz. İbrahim'in kolektif hafızada yeniden canlandırdığı bu yasaklara bugün de pekala uymak mümkündür, insanlığın buna ihtiyacı vardır. Ama elbette herkesten önce Müslümanların birbirlerine karşı bu aylarda kötülük yapmamaları, bunun için kararlı izleme komiteleri ve yaptırım gücü olan kurum ve kuruluşlar ihdas etmeleri gerekir.
CHP hariç sanırım...
ZAMAN