Libya lideri Kaddafi'nin göstermediği basiret ve feraseti Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed herhalde gösterir diye bekliyorduk.
Arap dünyasında esen devrim rüzgârlarının Suriye'de hızlı bir değişime yol açacağını, millet iradesine dayalı bir hukuk devletine doğru radikal adımların peş peşe atılacağını umuyorduk.
Bu adımların hepsi hemen atılmasa da hiç değilse dört başı mamur bir yol haritası ortaya konulur diye düşünüyorduk.
Ne yazık ki Beşşar Esed yakın veya orta vadede demokratik belediye seçimleri yapılacağını söylemekten başka dişe dokunur bir somut vaatte bulunmadı.
Halbuki bundan 10 sene evvel istihbarat teşkilatlarının halk üzerindeki baskılarını tamamen sona erdirmekten, ifade özgürlüğünü tanımaktan ve çok partili demokratik parlamenter sisteme geçmekten söz ediyordu.
Hatta bir bakanına "Baas Partisi'nin anayasal ayrıcalıkları kalkmalı, Baas Partisi demokratik köklerine dönmeli ve demokratik bir seçimde başka partilerle eşit şartlarda yarışmalı" gibi bir şey bile söyletmişti.
Suriye halkının beklentilerinin ayyuka çıktığı ve öfkesinin patlamaya yüz tuttuğu 'devrim konjonktüründe' ileri gitmesi gerekirken geri gitti Esed.
Ve diktatörlüğü eleştiren herkesin kafasına demir yumruk indirerek -veya indirilmesine göz yumarak- Libya'da yaşanan felaketten hiç ders almadığını ortaya koydu.
Feraset dedik...
Tunus ve Mısır'daki devrimlerin Suriye'yi de etkileyeceğini biz buradan bile sezebilirken Beşşar Esed "Suriye'de öyle bir şey olmaz, çünkü biz Amerikan-İsrail işbirlikçisi değiliz, halkımızın hassasiyetlerini paylaşıyoruz" diyordu... Müthiş bir ferasetsizlik!
Rejimin İsrail karşıtlığı ve Hamas'a / Hizbullah'a gösterdiği yakınlık Suriye halkını elbette memnun ediyor, ama bu konudaki memnuniyet rejimin fenalıklarına duyulan tepkileri bastırmaya yetmez ki.
Rejimin "R"sini eleştirenler zindana atılıp işkenceden geçiriliyor, onların akıbetlerini araştıran akrabaları da içeri tıkıp işkence tezgâhına yatırılıyor...
Bu korku tünelinin sonunu net olarak gösteren parlak bir ışık yakılmadı...
İşkence ve katliamdan kaçıp yabancı devletlere sığınan yüzbinlerce Suriyelinin ve onların Suriye'deki akrabalarının önüne bir vuslat ve mutlu son perspektifi konulmadı...
Hama katliamı için özür bile dilenmedi daha...
İhvan-ı Müslimin üyeliğini idamlık suç sayan 49 numaralı kanun yürürlükten kaldırılmadı...
Rüşvet-yolsuzluk-hırsızlık çarkı durdurulmadı...
Bu düzeni değiştireceğini söylediğinde Beşşar Esed'e inanıp bel bağlayan Suriyeliler hayal kırıklığına uğradılar...
"Beşşar'ın 2001 yılında estirdiği özgürlük rüzgârını ciddiye alıp rejimi eleştirmeye kalkan herkes zamanla tutuklandı, demek ki rejim muhaliflerini ortaya çıkarmak için kurulan bir tezgâhtı bu. Reform filan hikâye. Beşşar samimi değil" gibi dedikodular aldı başını gitti...
Hal bu iken "Amerikancı-İsrailci olmadığımız için halkımız bizi sever, Tunuslular ve Mısırlılar gibi ayaklanmaz" deyip reformları ağırdan almak olacak şey miydi yani?
Var mı öyle yağma?
Yok işte!
Onyıllardır bağırlarına taş basan Suriyeliler sonunda o taşları devletin bağrına fırlatmaya başladılar.
Beşşar Esed reform konusunda gerçekten samimidir, bu düzeni gerçekten değiştirmek istemektedir, nitekim bu yönde birçok adım atmıştır, Suriye'deki dengeler el verdikçe yeni adımlar da atacaktır, falan filan... İyi, güzel, ama yetmedi ve yetmiyor işte!
Reform süreci çok ağır ilerliyor, üstelik zaman zaman geriye dönüşler oluyor ve halk artık rejimin keyfini beklemekten sıkılıp isyan bayrağını çekti.
Bu bayrak şiddet marifetiyle indirilemez.
Bugün indirilse bile yarın yeniden yükselir.
Suriye hep diken üstünde olur ve huzur yüzü görmez.
Der'a şehrinde iki delikanlının Tunus ve Mısır devrimlerinden feyz ile duvarlara yazılar yazdıkları için gözaltına alınmaları üzerine çıkan ayaklanmanın amansız bir şiddetle bastırılmaya çalışılması, birçok göstericinin katledilmesi, yeni bir ferasetsizlik örneğiydi.
Şiddet marifetiyle bastırılamayan –hatta iyice çığırından çıkarılan- ayaklanmanın "Ölüm hadiselerini araştırmak için soruşturma komisyonu kurduk" gibi açıklamalarla yahut o delikanlıların serbest bırakılmasıyla bastırılabileceğine inanmak da öyle.
Mesele o delikanlıların gözaltına alınmalarından ibaret değil.
Mesele, rejim meselesi.
Rejimin bütün fenalıklarına isyan ediyor Der'a ahalisi; diktatörlüğü temsil eden Baas Partisi binasını yakıyor, sonra Esed ailesinin bir akrabasına ait firmanın binasını da ateşe vererek rantiye düzenine meydan okuyor...
Şimdi Suriye'nin dört bir yanına yayılıyor bu isyan ateşi.
Rejimden yaka silken halkın, "O diğerleri gibi değil" diyerek yıllar boyunca ümitle baktığı Beşşar Esed'e verdiği kredi de tükendi.
"Allah, Suriye, Beşşar; İşte O Kadar!" sloganının yerini "Allah, Suriye, Özgürlük; İşte O Kadar" sloganı alıyor artık.
Beşşar Esed'le halk arasındaki son köprüler de atılıyor.
Yine de...
"Beşşar Esed son anda işi tatlıya bağlayabilir" diye düşünmeden / ümitlenmeden edemiyoruz.
YENİ ŞAFAK